25

1.3K 105 28
                                    

Yoğun bakım ünitesine bakıp duruyordum. Her bip sesinde kalbim tekliyor korkuyla yerime siniyordum.

En iğrenç şeyin çaresiz olmak, elinden bir şey gelememesi olduğunu anlamıştım.

Bugün hiç bir yönden iyi gitmiyordu. Hayatımın bu kadar kötü olmaya başlayacağını bilemezdim...

Hepsinin nedeni de kendimdim. Kendi kararlarım ve seçimlerimdi...

Bunun için kimseyi suçlayamazdım. Özellikle şuan yanımda olmayan Leviyi bile...

Neden gelmediğini bilmiyordum. Mikasa, Levi nin gelmediğini söylemişti sadece.

Nedenini bile soramamıştım. Belki endişelenmekten yorulmuştu? Belki beni suçlu bulmuştu?

Ne olursa olsun onu suçlamıyordum. Dediğim gibi tek suçlu bendim.

Annemin yoğun bakıma alınmasının suçlusu olduğum gibi.

Durduk yere annemi endişelendirmiş kriz geçirmesine neden olmuştum. Tam bir aptaldım.

Ha bu arada okulu dondurduğumu söylemiş miydim? Evet, her şey ters gidiyordu.

Parmaklarımla oynarken Mikasa elinde iki çayla gelmişti. Birini bana uzatırken yanıma oturdu.

Sıcak çaya bakarken düşüncelerime devam ettim. Çay'ı içesim bile yoktu. (Zıkkım iç eren. Benim dişim ağrıyorsa sende içemezsin...)

"Levi ile konuştun mu?" diye sordum aniden. Tüm endişelerim arasında Levi de yer alıyordu ve kendimi onu sormaktan alıkoyamamıştım.

"Hayır, neden konuşayım ki?" diye sordu normal bir şeymiş gibi.

"Sadece... Benden nefret edip etmediğini merak ediyorum." dedim üzgünce. Mikasanın sinirli olduğunu, sıktığı plastik bardaktan fark edebiliyordum.

Ne düşündüğünü de az çok anlıyordum. Hala neden Levinin düşüncelerini önemsediğimi ya da neden böyle saçma bir nedenden ötürü endişelendiğimi...

"Senden nefret etmiyor. Kendinden ediyor." dedi Mikasa en sonunda. Şaşkınca ona baktım.

Neden kendinden nefret ediyordu ki?

"Nedeni ni ona sorarsın." dedi daha fazla konuşmak istemeyerek. Başımla onayladım. En mantıklısı onunla konuşmamdı ama nasıl yüzüne bakacağımı bile bilmiyordum.

Kurban olduğumu bile düşünmüyordum. Ne kadar karşı koymuş olsamda erkek olmama rağmen bu duruma düşmek canımı sıkıyordu.

Sırf bir insan gay diye fahişe mi olmak zorundaydı? Tecavüze uğramak zorunda mıydı?

"Bu arada polise haber vermen lazım." dedi mikasa. Tecavüzden bahsettiğini anlayınca acı bir şekilde gülümsedim.

"Gay hakları diye bir şey mi var? Kimsenin beni koruyacağı yok mikasa." dedim alayla.

Çünkü çok iyi biliyordum ki; kadınlara bile tecavüzden doğru dürüst dava oluşturulamazken, gay biri olarak beni koruyan bir yasa da yoktu.

Belki çocuk olsaydım bir şekilde korunurdum ama şimdi imkansızdı.

"Yine de pes etmemelisin." dedi. Omuz silktim.

"Okulla bir bağlantım kalmadı Mikasa. O kadar fazla umursamıyorum." dedim en harika yalanımı kullanarak.

Çok fazla umursuyor ve acı çekiyordum ama biliyordum ki hiç bir şey yapamayacaktım...

Mikasa konuyu uzatmak istemediğimi fark edip sadece sustu. Bu kadar dert arasında hiç bir şeyle uğraşmak istemiyordum.

Telefonumu elime aldığımdan beri gelen mesajlar iyice sinirimi bozmuştu.

Bir sürü farklı yabancı numaradan gelen nefret mesajları... Bazıları para bile teklif etmişti.

Ben ise buna karşılık elimdeki telefonu duvara fırlatmış parçalanıp dökülmesini izlemiştim.

İntiharlık bir durumda değildim ama Mikasa ve Armin bundan korkarak sürekli yanımda bulunuyordular.

Oysaki tek ihtiyacım olan şey, Levi ve Annemdi.

Ama ikiside yanımda değildi. Sahi nerdeydin Levi...

Biraz olsun ben senin aklına geliyor muydum?

Biraz olsun hala beni umursuyor muydu?

Belki biraz da olsa beni affetmişti? İhanetimi affetdermiydi...

Elimde soğuyan çay'ı bir kenara bırakıp terasa doğru yürüdüm. Mikasa arkamdan bakıyordu ama gelmiyordu.

Belki biraz da olsa yalnız kalmak istediğimi fark etmişti.

Cebimde ki sigarayı çıkartıp yaktım. Gecenin sakinliğinde kaybolan dumana baktım.

Artık tamamen bağımlısı olmuştum. Her şeye olan bağımlılığım gibi...

Bu bağlılığın ne kadar öldürücü olabileceğini biliyordum.

Sigaranın değil, insanlara olan bağımlılığın...

"Eren." diye bir ses duyunca sigarayı ağzıma koyup arkama döndüm.

Karşımda Levi yi görmemle hafif gözlerim doldu. Mutluluk ve pişmanlığı aynı anda hissediyordum.

Sigarayı yere atıp sadece Levi ye baktım.

Sanki yıllardır görmemişim, konuşmamışım da bu kadar özlemişim gibi.

Ama ağzımdan tek bir kelime bile çıkmıyordu sadece odaklanmış Leviye bakıyordum...

Bir an yanlış mı görüyordum emin olamadım.

"Üzgünüm." diye mırıldandı.

Neden üzgün olduğunu bile bilmiyordum... İçimden sadece yanımda olmasının mutluluğu geçiyordu.

İleri atlayıp sarıldım. Uzun süreden sonra sarılıyormuş, kokusunu İçime çektim.

Üzgünüm gecikti çünkü dişim ağrıyo sbsnsn

AsilzeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin