Otobüsün arka tarafına ilerleyip, her zamanki gibi arka kapıya en yakın olan tekli koltuğa yerleştim. Teker üstü ama umurumda değil açıkçası. Otobüs kalabalıklaştığı anda ortalardan bir yerden kalabalığı yararak arka kapıya doğru ‘’Açılın! Açılın! Ben doktorum!’’ edasıyla ilerlememek için en uygun yer bence.
Çantamı kucağıma çekip telefonumu çıkararak güvenli bir şekilde müziğimi dinlemeye devam edebilirdim artık. Müzik çalar kısmından en sevdiğim parçalardan biri olan BTS_Bulletproof şarkısını açarak son sese getirdim.
Ben müziğin keyfini çıkarıp BTS in ibretlik İngilizcesiyle coşarken, iki ön çaprazımdaki teyzenin arkaya doğru bakış atmasıyla ‘’Acaba müzik dışardan duyuluyor mu ki?’’ şüphesinin içime oturması bir oldu.
Şüphemi güçlendiren bir şey daha teyzenin ben hariç otobüsün arka kitlesini şöyle bir gözden geçirmesiydi. Çünkü eğer duyuluyorsa teyzenin kulağına giden rap müziğin benden gelme olasılığı ona göre sıfır olmalıydı.
Dışarıdan bakıldığında ben daha çok ‘fikrimin ince gülü’ tarzında naif bir türkü dinleyebilecek türde bir tiptim. Tabi neye göre? Önyargılara göre, insanların kafalarında kalıplaştırdıkları kişiliklere göre.
Bunu çoğu kez yaptığım gibi göz ardı ederek ve teyzenin müzik sesini benden geldiğini fark edip inanamayan gözlerle bakma seremonisini de atlayarak, müziğin sesini biraz kıstım.
Rapmonster ın sesi kulaklarımda silikleşirken, bakışlarımı camdan dışarıya çevirip kafasında benim gibi zilyon tane düşünceyle dolaşan insan selini izlemeye başladım. Teyzeler, amcalar, çocuklar, sevgililer…
Otobüs yavaşça kalabalık bir durağa yaklaşıp durdu. İnsanlar yavaş yavaş otobüse dolarken ben durağın önünden geçen Golden cinsi uzun tüylü köpeği izliyordum. Durağın önünden geçerken zavallı köpeğin görüş açısına bile girmeyen yerdeki kızın köpekten korkup sevgilisine sarılmasını, çocuğunda halinden gayet memnun köpekçiğe minnet dolu bakışlarını göndermesine inanamaz gözlerle baktım.
Gözlerim bu eziyeti daha fazla çekmesin diye bakışlarımı onlardan alıp otobüse yeni binen yaşlı teyzeye çevirdim. Otobüse şöyle bir göz gezdirdiğimde boş yer olmadığını fark ettim. Tekrar teyzeye doğru dönüp tam yer vermek için ayağa kalkarken ön sıradan uzun boylu bir çocuk benden önce davranıp teyzeye yer verdi.
Daha sonra arka tarafa doğru biraz ilerledi. Siyah şapkasından yüzü net görünmese de siyah kot pantolonu, üzerinde ‘Come to the Dark Side’ yazan beyaz tişörtü, siyah sırt çantası ve benim en beğendiğim spor ayakkabı olan Nike Ruckus larıyla oldukça doğal ve sportif görünüyordu.
Bugün cumartesi olduğunu göz önünde bulundurursak, ÖSYM’nin her yıl düzenlediği benimde yakın bir zamanda ‘barajı geçsem yeter’ kategorisinden katılarak kendi rekorumu kırıp ülkemizin nadide üniversitelerinden birine kapağı atmamla son bulan sınav maratonuna hazırlanmak için dershaneye giden öğrencilerden biri olmalıydı.
Ben çocuğu mercek altına almış incelerken önden bir amcanın şoföre ‘’ Sanat evinin orda indir beni.’’ demesiyle kendime gelip toparlandım. Bu benim de ineceğim duraktı.
Otobüs durup kapılar açıldığında inmek için hızla ayağa kalktım ve kapıya yöneldim. Fakat inemiyordum. Kol çantam hangi ara olduğunu anlamadığım bir şekilde otobüsün demiriyle koltuğun arasına sıkışarak beni otobüste mahsur bırakıyordu.
Ben çantasını kapkaççıdan kurtarmaya çalışan mağdur gibi kendi çapımda debelenirken , otobüsün kapısı bir anda kapandı. Ben daha inememişken kapanan kapı ve bir dahaki durağın ta bilmem nerde olduğunu bildiğimden dolayı panikle bağırdım.
‘’Ben daha inmedim!‘’
Ön taraftan şoföre ait olduğuna nerdeyse emin olduğum bir sesin ‘’Neden?’’ diye sormasıyla, eğer içimden geçirdiğim nadide cevaplardan birini verseydim internette ‘yaran otobüs diyalogları’ listesinin en başında benim cevabımı görebilirdiniz.
Ama ben tabi ki insanların beklentilerini boşa çıkararak poker face ifademle sade bir ‘’Çantam takıldı da.’’ cümlesi kurdum. Kapı tekrar açılırken çantama ‘bu seferde oradan çıkmazsan seni burada bırakıp gidicem’ bakışı atarak son kez hışımla çekip, kurtulan çantamla beraber kendimi otobüsten attım.
Otobüsteki sakin ifademin aksine sinirle ve hızla yürümeye başladım. Saatime bakarak arkadaşımla buluşacağım parka doğru ilerledim. Şehir merkezinde ve hafta sonu olduğu için iki kat kalabalık olan parkta boş bir bank tabi ki yoktu. Bende girişte beklemeye karar verip etrafı incelemeye başladım.
O sırada çok tanıdık bir görüntü dikkatimi çekti. Siyah şapka, siyah pantolon ve üzerinde ‘Come to the Dark Side’ yazan beyaz bir tişört…
YAZAR NOTU: Arkadaşlar dış dünyayla paylaştığım ilk yazım olduğu için yorum ve fikirleriniz çok değerli benim için. Yorumlarınız itinayla okunur yani.. :))
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ah Başıma Gelenler
Humor'Karanlık tarafa gel' Kesinlikle gelmek istemiyorum. Kafamı biraz daha yukarı kaldırınca siyah sapkanın gizlediği koyu renk gözlerle buluştu gözlerim. Kalbim maraton koşusundaymış gibi depar atarken kulağımda bir ses yankılandı. '' Sonunda buldum si...