Erode/Hindistan. Gece saat yarım...
Chen cibinliği kaldırmayı deneyecek miydi? Yoksa cibinliğin üzerinden mi vuracaktı? İçindeki korku karnını geriyordu; kararlı olduğunu biliyordu, ama tavandan inip, belli belirsiz bir gölgeden daha fazla seçilemeyen bedenin üstünü kaplayan bu kar gibi muslin yığını onu büyülemişti sanki ve kararlılığı, dinginleşmiş ruhu içinde bir düşünce olmaktan öteye gitmiyordu.
Bembeyaz yığından dışarı taşan tek şey, uykunun etkisiyle hafif eğik dursa da, canlı insan etinden bir ayaktı. Odadaki tek ışık kaynağı karşıdaki binadan geliyordu. Aynı anda çalan motosiklet kornaları ile irkilen Chen. Kendini, zamanın var olmadığı bu gecede kımıltısız, yumuşak muslin yığının ve karşı binanın kararsız yanan ışığının vurguladığı ayağın karşısında buldu yeniden.Bu adamın ölmesi gerektiğini yineleyip duruyordu. Aptalcaydı bu yaptığı; Çünkü onu öldüreceğini biliyordu. Yakalanmış yakalanmamış, idam edilmiş edilmemiş, umurunda bile değildi. Şuan Chen için, bu ayak ve kendini savunmaya fırsat vermeden bıçaklaması gereken bu adamdan başkası yoktu dünyada.
Titreyen elleriyle sağ cebindeki usturayı ve sol cebindeki hançeri tutuyordu. Sanki gece hareketlerini gizlemeye yetmeyecek gibi, olabildiğince yavaş hareket ediyordu. Ustura daha güvenliydi ama Chen onu asla kullanmayacağını hissediyor, hançerden ise ustura kadar tiksinmiyordu. Sol elinin kasılmış parmaklarına gömülen usturayı bıraktı; hançer cebinde kınsız , çıplak duruyordu. Cebinden hançeri usulca çıkarıp sağ kolunu hafifçe kaldırdı; sanki bu davranışın herhangi bir düşüşe neden olması gerekiyormuş gibi, kendisini çevrelemeye devam eden sessizliğe şaşıp kaldı. Hayır, hiç bir şey olmuyordu; harekete geçme sırası hala ondaydı.
Bu ayak, uyuyan bir hayvan gibi yaşıyordu. Bir bedenin uzantısı mıydı gerçekten? '' Aptallaşıyor muyum ne?'' diye düşündü. Bu bedeni görmeliydi. Canlı bir insan etinin direnci neydi acaba?Chen istenç dışı bir kasılmayla hançeri sol koluna batırdı. Adam uyanırsa katlanılması kesinleşecek azap düşüncesi onu bir an için rahatlattı: azap çekmek şuan bulunduğu delilik atmosferinden yeğdi. Yaklaştı; evet bu sabah kilisede gördüğü adamdı bu. Neredeyse Chen'nin pantolonuna sürtünen ayak birden anahtar gibi döndü, sonra sakin gecenin içinde tekrar eski duruşunu aldı. Belki de adam uykusunda bir yabancının varlığını hissediyordu, ama onu uyandıracak kadar güçlü değildi bu his.
Chen ürperdi; teninin üzerinde bir böcek dolaşıyordu. Hayır, kolundan damla damla kan akıyor ve mide bulantısı sürüyordu.Tek bir hareket ve adam ölecekti. Onu öldürmek bir şey değildi, asıl olanaksız görünen öldürücü darbeyi vurmaktı. Çok isabetli vurmalıydı. Cibinliğin tamamen içine aldığı karyolanın ortasında sırtüstü yatmış adamın üstünde kısa bir dondan başka bir şey yoktu, kaburgaları görünmeyecek kadar kilolu bu adamın sol meme ucuna nişanlamak zorundaydı. Yukarıdan aşağıya doğru isabetli vurmanın ne denli güç olduğunu bildiği için son bir haftadır bunun üzerinde çalışmıştı. Anlından süzülüp kirpiklerinde biriken ter gözlerine doluyor ve isabetli bir vuruş yapma olasılığını bir nebze azaltıyordu.
Cibinliğin tülü üstünden, sağ kolunu olabildiğince uzatıp, yatay bir hareketle darbeyi indirmeliydi. Hayvansal bir iç güdü ile verdiği bu karar, tüm çalışmalarının anlık bir karar kadar değerli olmadığını ispatlamıştı. Tüm yaşamınızı etkileyecek bir eylemin hemen öncesinde, karar ve harekete geçme mekanizması tamamen iç güdüsel bir kaynaktan emir alır. Hançeri tutuş biçimini değiştirdi, ağzını yatay duruma getirdi.Bir hırıltı yükseldi birden. Chen'in eli ayağı çözüldü, yerinden kımıldayamadı bile. Ama hırıltı düzenli bir hal aldı; adam artık hırıldamıyor horluyordu. O yeniden Chen'in gözlerinin önünde yaşamaya başlayıp, dokunulmazlığı yiterken, Chen kendini çok aciz hissetti. Beden hafif bir hareketle sağa doğru kaydı. Yoksa birde uyanacak mıydı şimdi? Chen, yırtılan cibinliğin boğuk darbe sesine karışan gürültüsü içinde, bir kalası delip geçecek kadar güçlü bir vuruşla bu hareketi durdurdu. Chen'in parmak uçlarına kadar tüm duyuları ayaktaydı; karyolaya gömülen bedenin darbenin etkisiyle kendisine doğru sıçradığını duyumsadı. Onu yerinde tutmak için vücudunu hınçla adamın üzerine bastırdı. Beden halen yana yatmış dengesiz bir halde duruyordu ve Chen, çırpınışlarla sarsılan bu bedeni bütün ağırlığıyla üzerine abandığı kısa silahıyla yatağa çivilediği izlenimine kapılmıştı. Bir kere daha vurmalıydı, ama hançeri nasıl çekip çıkaracaktı? Cibinlikte açılmış koca yırtıktan artık çok iyi görüyordu onu; açık gözlerinin sadece akları görünüyordu. Uyanmaya fırsat bulabilmiş miydi? Hançer boyunca kaynamaya başlayan kan, bu loş aydınlıkta kapkara duruyordu. Sağa veya sola devrilmeye hazır beden, onun ağırlığı altında halen hayat buluyordu. Chen hançeri bırakamazdı. Bedenle onun arasında, silahından, kasılmış kolundan, ağrıyan omzundan geçen bir akım göğsünün içine, bu odada kımıldayan tek şey olan kalp atışlarına dek uzanıyordu. Hiç hareket etmiyordu; sol kolundan akıp duran kanı adamın kanı sanıyordu. Durumda hiç bir değişiklik yoktu, ama birden bire adamın öldüğüne emin oldu. Hareketsiz ve soluk ışıkta, odanın ıssızlığında yana devrilmiş adamı tutmaya devam ediyordu, soluk soluğaydı.
Odada bir dövüş yaşandığına dair hiç bir şey yoktu, silahına sımsıkı sarılmış Chen yaşayanlar dünyasından giderek kopup, kanın yatağın üzerini bir tuval gibi kullanması karşısında ölümün sarhoşluğuna gömülüyordu. Parmakları giderek kasılırken kol kasları gevşiyordu ve bütün kolu bir ip gibi sarsılarak titremeye başladı. Bunun nedeni korku değil, çocukluğundan beri duymadığı acımasız ve görkemli bir aydınlanmaydı. Hem dehşet hem de kan dökmenin zevki tarafından ezilmiş, yoğrulmuş bir halde ölümle baş başaydı. Elini açmayı başardı. Ceset yüzü koyun yığıldı.
Yatağın üzerine düşen bir gölge Chen'in nefesini kesti. Kapı yakında, balkon daha uzaktaydı; ama gölge balkondan geliyordu. Chen doğa üstü varlıklara inanmasa da, felç olmuş gibiydi, geri dönüp bakamıyordu. Birden yerinden sıçradı, bir miyavlama. Biraz rahatlayıp bakmaya cesaret edebildi. Yumuşak patikleri üzerinde hiç ses çıkarmadan yürüyen bir sokak kedisi, gözlerini Chen'den hiç ayırmadan pencereden içeri girdi. Gölge ilerledikçe kuduz bir öfke Chen'in içinde sarsıntılar yaratıyordu. Kendisinin fırlatılıp atıldığı bu yabanıl bölgeye başka hiç bir canlı sızmamalıydı, onu elinde bu hançerle gören her canlı, yeniden yukarıya, insanların dünyasına çıkmasına engeldi. Usturayı açtı, bir adım attı; korkunç gözlerle kendisine bakan bu adamın niyetini sanki anlamışcasına, hayvan balkondan kaçıp gitti. Chen, Hindistan'ın kutsal Ganj nehriyle yüz yüze kaldı. Gecenin yüceliğiyle sarsılan Ganj, kapkara bir duman yığını gibi kaynıyordu. Solukları giderek sakinleştikçe, gecede durgunlaştı ve bulutların yırtıkları arasından ezeli, ebedi hareketleri içinde yerlerine kurulan yıldızlar, dışarının taze havasıyla birlikte Chen'in içine doğdu. Aşağıda en aşağıda sarımtırak bir sisin içinden süzülerek ilerleyen sandallar, öldürmeyen insanların yaşamıyla titreşiyordu. Orada milyonlarca hayat vardı ama hepsi onunkini dışlıyordu. Ölümün yanında, diğer insanların sefil suçlamalarının ne önemi vardı?
Bu adamı öldürmesinin nedeni olan kağıdı bile hala almamıştı. Giysileri, cibinliğin altında ayak ucuna asılıydı. Ceplerini karıştırdı. Mendil, sigaralar... Cüzdan yoktu. Gözlerini yumup, elini yastığın altına soktu. Bozuk para kesesi kadar küçük cüzdanı hissetti. Yastığın üzerindeki başın hafifliği telaşını iyice arttırınca gözünü açtı; yastık kılıfında hiç kan yoktu ve adam ölmüş birine benzemiyordu. Yoksa onu bir daha mı öldürmeliydi? Apak gözler ve çarşafın üzerindeki kan takılıverdi bakışlarına. Cüzdanın içine bakmak için ışığa doğru geriledi. Cenaze yakma merasiminin şamatasının dışarı taştığı bir binadan vuruyordu ışık. Cüzdanda tek bir anahtar vardı. Cüzdanıda yanına aldı, odayı koşar adımla geçti. Çıkmadan son defa odaya baktı.
Oda aynı odaydı; cibinlik, beyaz duvarlar, loş ışık, demek ki cinayet bir şey değiştirmiyor...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zamanın Ötesinden
Ciencia FicciónBir dakikalığına uzayla ilgili bildiklerinizi ya da bildiğinizi sandığınız şeyleri unutun. Sonra da gece gökyüzüne bakın. Bütün o ışıklı noktalar sizin için ne? Gerçekte ne olduklarını hayal etmek çok zor, çünkü onların gerçekten ne oldukları sırad...