Kyungsoo'yu kollarımın arasına aldığım zamanlarda,-ki bu 7/24'lük bir zaman dilimine denk geliyordu- sonumuzun yatakta bitmemesi imkansızdı.Tazeleyici sevişmemizden sonra duş almasına yardım edip onu televizyonun karşısında bırakıp,evden ayrılmıştım.Gün kararınca Yifan ve Yixing'i ziyaret edecektik.Ardından randevu için zor da olsa onay almıştım.Randevu gibi romantik şeylerin koca adamlara yakışmadığını söyler ama kabul ederdi.Chanyeol'un derdini öğrenip hızla eve dönmek istiyordum.Bana attığı adres,evimden uzakta sessiz sakin bir yerdi ve şaşırmamıştım.Park Chanyeol sinsi herifin tekiydi.Issız mekanlardan haz duyardı.
Arabayı toprak yolun kenarında durdururken gözlerimle çevreyi tarıyordum.Yine neler saçmalayacaktı da sinir zirvemi zorlayacaktı emin değildim.
Az ilerideki binaya doğru yürürken,Park Chanyeol göründü.Tek katlı görünen binanın kapısından çıkarken bana bakıyordu.Elleri yine ceplerindeydi.Bunu alışkanlık mı edinmişti bilmiyorum ama acayip gıcık görünüyordu.
"Hoşgeldin,Kim Jongin.Geç kaldın."
Gözüm arkasındaki heriflere ilişirken boş konuşmalarını duymazdan geldim.Bugün neden sadece iki adamı vardı?Neden ordusuyla dolaşmıyordu?
"Derdini söyle.Gideceğim."
Bakışlarımdan huylanmış olacak ki o da arkasına kısaca bakış atıp bana döndü.
"Mahremiyet istedim bugün.Bizim için."
"Ağzından çıkan laflara dikkat et,Park Chanyeol!Biz diye bir şey yok!"
"Olacak,Kim Jongin."
Gerçekten sınırlarımı zorluyordu.
"Önce içeri geçelim mi?"
Tek elini arkasına doğru kıvırıp diğeriyle bana ilerideki binayı işaret etti.Nasıl böyle biri haline gelmişti aklım almıyordu.Bana karşı bir şeyler hissetmesi saçma sapan bir durumdu.Geceleri kendimi suçluyordum.Ona tüm bu aptalca hisler için fırsat mı vermiştim?
Kesinlikle hayır.
Park Chanyeol'un yanında çalışırken onu görmek için bile yerleşik kalamıyordum.Sürekli alacaklar peşindeydim.Denk gelirse bara uğrar,zengin,çirkin ve evde huzuru olmayan kodamanların alıp götüreceği kadınların tahsilatını hallederdim.Bar bölümünde geçirdiğim değersiz vakitler haricinde de odasına uğramadığım sürece onu görmezdim.Bana nasıl bu sütü bozuk hisleri beslemeye başlamıştı anlayamıyordum.Mide bulandırıcıydı.Zaten kendinden nefret eden beni iyice canavara dönüştürüyordu.
Önünde hırsla ilerlerken ardımdan sırıttığını hissedebiliyordum.Tam dirseğimi çenesine geçirebileceğim şartlardaydım fakat önce onun istediğini yapmasına izin verecektim.Dediği gibi o da toz olup gidecekti.
Takım elbisemin paçaları toza bulanmıştı ve bu dışı harabe fakat içi saray yavrusu binada ne işim var diye kendimi sorgulayıp duruyordum.
"Senin için hazırlık yaptım," dedi Park Chanyeol.Sonra da önüme geçip geniş, parlak varaklı kapıyı iki eliyle ittirerek açtı.
Yok artık.
Bu kadarına cesaret etmiş olamazdı.
Ama etmiş.Canına okuyacağımı bile bile yemek masası hazırlatmış.İki kişilik.Hem de mumlar yanıyor üzerinde.Her yer gül yaprağı dolu.İçerisi karanfil kokuyor.
Karanfil.
Karanfil kokusunu sevdiğimi nereden biliyor bu g*t!
Çok direndim.Temizce s*ktirip gitmesi için çok savaştım ama bu kadar.Hemen dibimdeki boğazına ellerimi sarıp onu masanın üstüne fırlattım.Kollarıma tutundu ama beni engellemedi.Bu sefer onu elimden alacak adamları da yoktu.Tamamen avuçlarımın içindeydi.Ellerimi biraz daha bastırsam geberip gidecekti.