Kyungsoo henüz uyuyorken,gün yavaşça ağarıyordu.O beni izlerken uyuyakalmıştı da ben onu izlemeye doyamamıştım.Sonra da belki onu seyrettiğimi hisseder de huzurlu uykusundan uyanır diye yatak odamıza açılan küçük terasımızda oturmuş,ileri tepelikte öylece dönüp duran rüzgar türbinlerini izliyordum.Kyungsoo bunlara bayılıyordu.Evimiz kırsal bir bölgedeydi ve şu türbinler,Kyungsoo görme yetisini kaybettiğinden beri göremediği için şikayet ettiği nadir şeylerdendi.Bunları seyre dalmışken,bir boşluktan süratle düşüyormuş gibi hissettiğini söylerdi.Pek televizyon izlemeyi sevmezdi.Müzik dinlerdi ama evin içinde dahi kulaklıkla tur atan tiplerden değildi.Bu yüzden bu dev yapılardan neden böylesine hoşlandığı anlaşılıyordu.Kyungsoo,nefes almak istiyordu.Yalnızca nefes almak.Rüzgar türbinlerine de özeniyordu.
Karmakarışıktım.Ona yalan söylemekten yorulmuştum.Çok hata yapıyordum ve düzeltmek imkansızdı.Fiziksel gücüm bendeydi ama kalbim çırpınıyordu.Doğruları anlat,ona doğruları anlat.
Her şeyi anlat ona.
Katlettiklerini.
Acımasızca hayatını kararttıklarını.
Canavara dönüştürdüğün gencecik bedenleri,anlat ona.
Vicdanı kuş tüyü kadar hafif olan güzel adamına her şeyi anlat.
Kyungsoo pişman olduğumu anlardı.Gözlerimin taa en içine dalar gider, 'Geçti Jongin' derdi.O derdi de ben bilirdim.Bir akşam kucağıma yatmış televizyon seyrederken dürterdi aklını geçmişim.Karşılıklı oturmuş yemek yerken,beni öperken,benimle sevişirken.Tanrı korusun.Düşündükçe kafayı yiyecek gibi oluyordum.Dönen dev kanatlara bakmak da bir işe yaramıyordu.Kyungsoo'dan başka huzura erdiğim hiçbir varlığım yoktu.Ondan kaçıyordum,ama sığınağım oydu.
Derdim de oydu dermanım da.
Yolumda oydu,çıkmaz sokağımda.
Buz gibi olmuş kahve bardağımı hasır masaya bırakırken gün iyice kızıla dönmüştü.Sırtımda hafif bir ağırlık hissettiğimde yine düşüncelerimde boğulduğumu farkettim.Kyungsoo boynuma kollarını dolayıp çenesini sol omzuma yasladığında ellerine tutundum.Sıcacıktı.Yüzüğünü okşarken dudakları saçlarımı yumuşakça okşadı.Baş parmağı çenemde gezinirken nazikçe iç çekti.
"Onları da çok özledim." dedi sessizce.Tınısı hırıtılıydı ve sıcak nefesi serin havada saçlarımı okşuyordu.Rüzgar türbinlerine kısık gözleriyle baktığını hissedebiliyordum.Görüşü henüz o kadar da iyi değildi.
"Büyüttüler." dedim. "10 yeni türbin eklediler."
Kyungsoo, "Neden onlara türbin diyorsun hâlâ?" diye fısıltısıyla isyan etti. "Onlar rüzgar gülleri.Türbin demek çok yapayca."
"Ama onlar zaten yapayca şeyler,gökyüzüm."
"Olsun demeyelim öyle." dedi Kyungsoo.Kollarını çözüp hemen yanıma oturdu.Sırtıma bıraktığı örtüyü ikimizin omuzlarına örterek onu kollarımın içine hapsettim. "İnsan yapımı tek güzel şey şu koca güller Jongin.Sence de fazla gereksiz değil miyiz?"
Burnumu ensesine sürterken iç çektim. "Öyle." diye yanıtladım onu. "Tanrı yaratıyor fakat biz ona ihanet ediyoruz."
"Sen muhteşem birisin." dedi Kyungsoo. "Tanrı kocamla gurur duyuyor olmalı."
Ansızın yine gözlerim sızladı.Kyungsoo omzumda uyuyacak gibi olana kadar kıpırdamadım.Ona anlatmayı düşünmedim.Ondan nasıl saklamaya devam ederim diye kendimi yedim durdum.Göze alamadım.
Yine düşüncelerimden bir korkak gibi kaçtım.
---
Kyungsoo,tüm gün uzanmıştı.Şiddetli baş dönmeleri midesini bulandırıyordu ve pek hâli yoktu.Yataktan çıkmasına izin vermiyordum.Baekhyun arayıp buluşmamız gerektiğini söylediğinde de canım burnumdaydı.Yapmaya çalıştığım fasulye lapası bir şeye benzememişti.Kyungsoo'yu kızarmış gözlerle görmek beni sancılandırıyordu.Öğle vakti Baekhyun'la görüşmek için dışarı çıkmadan doktoru aramıştım.Endişeliydim fakat o bana sakince tüm bu belirtilerin doğal olduğunu,Kyungsoo'nun hassas bir ameliyattan yeni çıktığını söylemişti.Yine elimden hiçbir şey gelmiyordu ve cidden sinirimi boşaltacak yer arıyordum.