Zi Tao ve Yi Fan karanlıkta, birbirlerine dolanmış kollarıyla uyumaya devam ediyorlardı. Ama fark etmedikleri bir şey vardı. O da saatin gece yarısını geçmiş olduğuydu.
***
Zi Tao huzursuzca yatağında kıpırdandı. Gözlerini ovuşturup açmaya çalıştı ama henüz ışığa alışamamıştı. Esnemeye başladığındaysa eli bir şeye değdi.
İşte o anda beynindeki her şey yerine oturmuştu.
Yanında Yi Fan’ ın olduğunu anlar anlamaz gözlerini hızlıca açtı ve yataktan zıplayarak çıktı.
Kris henüz uyuyordu. Tao ayağa kalktığında bir süre onu izledi. Ve en son aklına gelen şeyse onu dehşete düşürdü.
Yi Fan’ a bakmamaya çalışarak hızlıca ellerini yüzüne siper etti.
Zi Tao heyecanlanmıştı. Gölgesi, yatağında yatıyordu. Tao ona bakmak için ölüyordu ama bakmaması gerekiyordu ayrıca kapısının dışından gelen seslerse ona hiç yardımcı olmuyordu.
İçeri her an annesi girebilirdi.
Bir an düşündü Tao. Ya annesi gelip yatağındaki adamı görse, ne olurdu? İkisinin de yüzüne kezzap döküp yakacağını düşündü Zi Tao. Annesi uyumlu biri gibi görünse de Zi Tao onun tek çocuğuydu. Ve Tao’nun emin olduğu bir şey varsa o da annesinin onu paylaşmak istemediğiydi.
Düşünmekten yorulan Tao yanlışlıkla ellerini yüzünden çekti.
Fark edip küçük bir çığlık attı ve tekrar ellerini gözlerinin üstüne örttü.
Bu çığlık uyuyan çocuğun gözlerinin açılmasına sebep olmuştu. Zi Tao hızlıca sırtını döndü.
Yi Fan kendine geldiğinde etrafın aydınlandığını gördü.
‘’Tao, buraya gel.’’ Kris kısık sesiyle konuşmuştu.
‘’Hayır! Olmaz. Acı çekmeni istemiyorum.’’
Kris’ in yüzünde bir gülümseme belirmişti.
‘’Gözlerini kapalı tut, sersem.’’ Tao gözlerini zaten açmamıştı ama yine de sırtı Kris’ e dönük bir şekilde durmaya devam ediyordu.
Zi Tao beline dolanan ellerle irkildi. Yi Fan onu kendisine doğru çekiyordu. Kaçmaya çalışmadı çünkü biliyordu ki Yi Fan onu her halükarda yakalardı.
Kris de, Tao da gözlerini sımsıkı kapatmış birbirlerine sarılıyorlardı. Kris kafasını Zi Tao’nun saçlarına doğru eğdi ve kokladı. Sanki kokusunu burnuna hapsetmek ister gibiydi.
Duygu dolu anlarını dışardan gelen ses böldü.
‘’Huang Zi Tao, kahvaltı hazır!’’ Annesinin sesiyle Tao etrafındaki kolları itip geri çekildi. İkisinin de gözleri hala kapalıydı.
‘’Tao, lütfen gözlerini açma. Gitmeden önce seni görmek istiyorum. Ama eğer gözlerini açarsan canım yanar.’’ Tao kafasını sallamıştı.
Eğer Kris ona bakabiliyorsa kendisi de bakmak istiyordu. Gözlerini göremezdi belki ama göz kapakları, dudakları, güzel burnu, saçları ve yanaklarını görebilirdi. Şanslıysa dokunabilirdi bile!
Zi Tao yanağına değen parmaklarla irkildi.
‘’Sakın gözlerini açma!’’
Tao verilen emire uymuştu. Yi Fan’ın parmakları önce yanağına sonra çenesine en sonsa dudaklarına değmişti. Zi Tao onu öpmek istiyordu.
‘’Gitmeden önce öp beni.’’ Hangi ara bu kadar açık sözlü olduğunu o da bilmiyordu. Kris’ in yanında olmak onu olduğundan fazla cesur hale getiriyordu.
‘’Bu ne kadar doğru olur bilmiyorum Tao. Gözlerimiz açılırsa çok acı çekerim.’’ Bu sırada Yi Fan daha fazla risk almamak için gözlerini sıkı sıkı kapatmıştı.
‘’O zaman benim sana bakmama izin ver.’’ Yi Fan derin bir nefes aldı. Zi Tao haklıydı. Bencillik yapmayıp onun da kendisine bakmasına izin vermeliydi.
Kapalı olan gözlerini açmamak için kendisine söz verdi ve Zi Tao’nun ellerini tutup kendi yüzüne doğru çekti.
‘’Bakabilirsin.’’
Zi Tao yavaşça gözlerini açtı. Karşısındaki çocuk adeta porselen bebeklere benziyordu. Ellerini planladığı gibi önce yanaklarında, sonra burnunda, daha sonra göz kapaklarında, en sonsa dudaklarında gezdirdi. Ama o kadar kapılmıştı ki yüzünü ona yaklaştırmadan duramadı.
Dudakları arasında bir nefes mesafe kaldığında o da gözlerini sıkı sıkı yumdu ve kendini tamamlayan dudaklara değdi.
Kris şaşırmıştı ama kendisinin de bunu istediğini inkar edemedi.
Ama bu farklı bir öpücüktü. Dudaklar ne ses çıkarıyor ne de birbirini kovalıyordu. Sadece birbirlerinin üstünü örtmüş duruyorlardı.
İlk geri çekilen Zi Tao olmuştu. Kris’i daha fazla zorlamak istemiyordu. Onun acı çekmesine dayanamazdı ve biliyordu ki eğer böyle devam ederse gözlerini açacaktı.
Yi Fan derin bir nefes alıp konuşmaya başladı.
‘’Kahvaltını güzelce yap, duşunu al ve sonra dışarı çık. Ben seni bulurum.’’ Daha sonra Zi Tao’ yu kolundan tutup kendisine çekti ve alnına bir öpücük kondurdu.Tao gülümsemeden duramamıştı.
Kris açık camdan dışarı çıktı ve kayboldu.
Şimdi Tao odasında tek başınaydı ve yüzünde aptal sırıtışı vardı. Kendini yatağına doğru attı ve dudaklarını tutmaya başladı. Kızarıp güldü. Ama bu daha çok kahkaha gibi çıkmıştı.
‘’Sana kaç kere diyeceğim Tao? Kahvaltı hazır!’’
Zi Tao yatağından fırlamıştı. Annesi sadece sinirlenince ona Tao diye seslenirdi. Genelde Zi Tao ya da Huang Zi Tao demeyi tercih ederdi.
Odasından çıkıp duşa giren Tao yine Yi Fan’ ı düşünüyordu. Havlusunu beline sarıp odasına geçtiğinde de aynı konu kafasındaydı.
Bir kişi gölgesinden hoşlanabilir miydi? Zi Tao buna hoşlanmak diyordu çünkü sevmek ne demek bilmiyordu. Bunu daha önce hiç yaşamamıştı. Ama Kris ona sarıldığında, öptüğünde ve gözlerinin içine baktığında içindeki organlarının gökkuşağı kusarak yer değiştirdiğini de inkar edemezdi.
Üstünü giyinip kahvaltı masasına oturduğunda masada en çok sevdiği şeyi gördü. Japon Turpu! Masadaki başka hiçbir şeye bakmadan onu yemeye başladı. Bitirdiğinde Japon turpunun olduğu tabak savaş alanı gibiydi.
Masadan kalkıp odasından uzun kollu kazağını alıp evden çıkan Zi Tao birkaç saniyelik duraksadı. Nereye gidecekti? Düşünürken aklına gelen fikirle gözleri aydınlandı. Şehrin batısında bulunan yağmur ormanlarını görmek istemişti hep. Ama hiç arkadaşı olmadığı için gidememişti. Bugünse yanında Yi Fan olacaktı ve onunla birlikte doğa yürüyüşü yapma fikri çok hoşuna gitmişti.
Verandadan inip yürümeye başladığında önceden korktuğu şimdiyse ona güven duygusu veren his etrafını sarmıştı.
Tao arkasını dönüp baktığında gözlerini kapatan siyah kapşonlusuyla birlikte Yi Fan’ ı görmüştü. Zi Tao gülümsedi. Kris’ in de gülümseyen dudaklarını görmesi çok uzun zamanını almamıştı.
Tao kısa bir yürüyüşten sonra durdu ve kafasını yukarı kaldırdı. Başının üstünde ‘’26.ŞEHİR- BATI YAĞMUR ORMANI’’ yazısını gördü. Bu sırada Yi Fan da yanına gelmişti.
Tao elini ona uzattı ve Kris’ te sıcaklığıyla elleri doldurdu.
İkili el ele yağmur ormanına ilk adımlarını attılar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UTOPIA -Düzenleniyor☆
Fanfiction"Her zaman ki gibi merdivenlerde ezilmekten son anda kurtuluyorum. Koridoru geçip sınıfa girmemse birkaç dakikadan uzun sürüyor. Sırama oturup eşyalarımı hazırlamaya başlamamla birlikte yine o yok edici gözleri üstümde hissediyorum. " Huang Zi Tao 1...