1

824 43 0
                                    

Her zaman ki gibi merdivenlerde ezilmekten son anda kurtuluyorum. Koridoru geçip sınıfa girmemse birkaç dakikadan uzun sürmüyor. Sırama oturup eşyalarımı hazırlamaya başlamamla birlikte yine o yok edici gözleri üstümde hissediyorum.

Etrafima baktığımdaysa kimseyi bana bakarken göremiyorum. Ama bunun bir şekilde sınıfıma son senemde gelen, uzun boylu çocukla alakalı olduğunu düşünüyorum. Saflığı temsil eden beyaz üniformalarımızın üstüne inatla siyah şapkalı eşofmanı giymekten vazgeçmiyor.

Tekrar önüme döndüğümdeyse yine o his üstüme biniyor. Birisi kesinlikle beni gözetliyor.

O gün, doğum gününde Zi Tao uzun zamandır görmediği o rüyayı tekrar görüyordu. Yine onu izleyen gözü bulamamıştı. Bu onun kâbusu haline gelmişti.

Asıl merak ettiğiyse neden bugün bu rüyayı gördüğüydü.

Sakince yatağından kalktı ve odasının ortasında sabah sporunun bir kısmını yaptı. Öne arkaya esneme hareketlerini yaparken hala rüyasının etkisinden kurtulamamıştı.

Kapısını açıp dışarı çıktı. Banyoda günlük rutin islerini tamamladıktan sonra bugünün doğum günü olduğu aklına geldi ve kendine köpüklü bir banyo hazırladı. Şimdi onun için rahatlama zamanıydı. Üstünü çıkarıp kendini baloncukların arasına, sıcak suya bıraktı.

Bu gerçekten onu rahatlatmıştı. Gözlerini kapattı ve biraz daha gevşedi.

"Huang Zi Tao! Pazar yerine gidip bizim için 3 tane pirinç keki alır mısın? "

"Peki anne!"

Annemin isteğiyle pazar yerine doğru yürümeye başladım. Eğer annem pazar yerinden bir şey almamızı istiyorsa kesinlikle ihtiyacımız olan bir şey olmalı.

Annem hiçbir zaman gereksiz yere ordan bir şey almaz ve bizden daha çok ihtiyacı olan insanların olduğunu söyler. Biz de annemin düşüncesini destekleriz.

Pazar yerine geldiğimde ağzımda bir parça mırıldanıyorum. Şimdi tek gereken pirinç keklerinin yerini bulmakta. Sırayla tezgahları gezmeye başlıyorum. Tezgahların başındaki ağabey ve ablaların her birine selam vermeyi es geçmiyorum.

Pirinç keklerinin olduğutezgahı bulduğumda burada görevli olan Josh' la karşılaşıyorum. O benden büyük fakat kendisine Josh diye hitap etmem istiyor.

Onunla ayak üstükısa bir sohbet gerçekleştiriyorum. Eşi Maria' ya selamımı iletmesini istiyorum ve üç tane pirinç kekini poşetime dolduruyorum. Gitmeden önce tekrar ona selam veriyorum. Oysa her zaman yaptığı gibi benim çekik, ince gözlerimle dalga geçiyor.

Pazar yerinden çıkarken yine tezgahlara selam veriyorum. Kapıya geldiğimdeyse okulda olduğu gibi yine aynı his bedenimi sarıyor.

İzleniyorum. Etrafıma bakıyorum ama ihtiyacını karşılayan insanlardan başka bir şey göremiyorum. Kafamı önüme çevirip evime yürümeye devam ediyorum.

Evimin olduğu yere gelmeden önce son dönemeçte duruyorum. Arkamda birinin olduğunu hissediyorum.

Köşeye saklanıp onu beklemeye başlıyorum. Simsiyah giyinmiş birini görüyorum. Arkasından sessizce yaklaşıp kolunu tutuyorum ve arkaya doğru çevirip biraz bastırıyorum.

Yere düşen adamın şapkasını çekip atıyorum ve yüzüne bakıyorum. Aslında yüzüne değil, gözlerine. O da aynı şekilde gözlerimden başka bir yere bakmıyor. Gözlerine bakarken elimi biraz gevşetiyorum ve bu boşluktan yararlanıp beni yere çekip düşürüyor. Sonra da arkasına bakmadan hızlıca yürüyor.

Bu sınıfımdaki uzun boylu çocuk.

Tao hala baloncukların arasında uzanıyordu. Burada uyuya kalmıştı. Onu uyandıransa annesinin sitem dolu sesiydi.

"Kahvaltı seni akşama kadar bekleyemez, Zi Tao."

Tao annesinin sesiyle duşunu alıp havluya sarıldı ve odasına gitti. Üstüne lacivert pantolonunu ve beyaz tişörtünü giydi.

Kahvaltı masasında annesiyle birliktelerdi. Babası çalışıyordu ve erken saatte işe gitmişti. Yemek sessiz bir şekilde yenildi.

Tao' ysa hala rüyasını düşünüyordu.

Bu rüyayı sürekli görürdü. Ama son zamanlarda sıklaşmıştı. O uzun boylu çocuğu, gözlerine baktıktan sonra bir daha hiç görmemişti. Ve bu yaklaşık 2 sene önceydi.

O zaman bu rüyalar neyin nesiydi?

Kahvaltısını yaptıktan sonra annesine kos kocaman bir öpücük verdi ve onu dünyaya getirdiği için teşekkür etti.

Üstüne mavi, şapkalı eşofman ını aldı ve kapıyı açıp dışarı çıktı. Hava bugün güzeldi. Aslında Zi Tao' nun doğum günlerinde hava her zaman güzeldi. Annesi ona özel bir günde, özel bir şekilde, özel biri olarak dünyaya geldiğini söylerdi. Tao' da bu hikayeye inanırdı.

Havanın güzelliğiyle iyice havaya giren Zi Tao bugün başına geleceklerden habersiz olarak yürüyüşü devam etti.

UTOPIA -Düzenleniyor☆Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin