''Geç kaldın, Huang Zi Tao. Seni ne zamandır beklediğimi bilemezsin.''
Tao ne yapacağını bilemez şekilde karşısındaki çocuğa bakmaya devam etti. Çenesini tutan eli itmeye çalıştı ancak eller çok güçlüydü. Gözleri karşısındaki gözlere hapsolmuştu.
Zi Tao cesaretini topladı ve sormak istediği şeyler ortaya çıktı.
''Neden geldin?''
Bu soruya karşısındaki çocuk güldü. Tao da neden böyle bir soru sorduğuna anlam verememişti. 'Sen de kimsin?' , 'Neden çenemi bırakmıyorsun?' gibi sorular sormak ya da masanın altından ayağına bir tekme geçirmek yerine böyle bir soru sormuştu.
Karşısındaki çocuk gülümseyerek cevap verdi.
''Kim olduğumu sormadığına göre beni tanıyor olmalısın. Ama bunun imkanının olmadığını biliyorum.''
''Anlamadım.'' Tao duyduklarından bir şey anlamamıştı.
''Öncelikle, bugün senin doğum günün Zi Tao. İyi ki doğdun!'' Çocuk heyecanlı bir şekilde bunu söyledikten sonra Tao' nun çenesini tutan elini çekip yanağından bir makas aldı.
Tao şaşırmıştı. Karşısındaki bu kendini bilmez ne yaptığını sanıyordu. Orta okulda son senelerini beraber geçirmek ve pazardan sonra olan kovalamacanın dışında bir şey yaşamamışlardı. Hatta Zi Tao karşısında oturan kişinin ismini bile bilmiyordu.
''Sana bir şey sordum. Neden geldin?'' Zi Tao sabırsız bir şekilde tekrar sordu.
Karşısındaki çocuk uzun süredir nefesini tutar gibi görünüyordu.
''Sanırım bunu anlaman için hikayeye en başından başlamalıyım.'' Nefesini verdi.
Tao sabırsızlanmıştı. Farkında olmadan, masanın altındaki bacağını sallamaya başlamıştı bile.
''Ben senin gölgenim.''
Zi Tao' nun yüzü ifadesizleşmişti. Bu palyaço ne saçmalıyordu? Çocuk Tao'nun vereceği tepkiyi beklemeden, gözlerinin içine bakarak devam etti.
''Doğduğumdan beri tek işim seni bulup takip etmekti. Seni bulmam 15 yılımı aldı. Orta okulda seni bulduğumda hiçbir şeyden haberin olmadığını anlamamıştım. Ama şimdiye kadar bir şeyler öğrenmiş olacağını sanıyordum.'' Derin bir nefes aldı. Sanki nasıl anlatacağını bilmiyor gibiydi.
''Pazardan evine dönerken beni yere düşürüp gözlerimin içine baktığın zamanı hatırlıyor musun?''
Tao bunu nasıl unutabilirdi? Zaten bugün bunu tekrar görmüştü.
Konuşursa sesinin çatlayacağını hissettiğinden sadece kafasını salladı. Çocuk devam etti.
''Normalde bir insan gölgesinin gözlerini göremez. Ama sen o gün benim gözlerimi gördün. Bu seni incitmedi ama bana çok zarar verdi. Kendimi toplayıp yanına gelebilmem 2 yılımı aldı.''
Tao'nun kafası karışmıştı. Karşısındaki çocuğa acı mı çektirmişti? Oysa tek yaptığı gözlerine bakmaktı. Ve şu an da bakmaya devam ediyordu.
''Şimdi de gözlerinin içine bakıyorum. Şu an acı mı çekiyorsun?'' İstemsiz olarak ağzından çıkan sözlere şaşırdı Zi Tao ve utanarak elleriyle ağzını kapattı.
Çocuk onun bu hareketine gülümsedi ve Tao'nun önünde duran soğumuş kahveden bir yudum almak için Zi Tao'ya biraz daha yaklaştı. Bunu yaparken gözleri bir an olsun ondan ayrılmamıştı.
''Bunu önceden de söylemiştim, bugün senin doğum günün! Bugünü, tabiatın bizim için tatil günü ilan ettiğini düşünebilirsin. Bugün istediğim kadar gözlerine bakabilirim.'' Çocuğun gülümsemesi daha da büyümüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UTOPIA -Düzenleniyor☆
Fiksi Penggemar"Her zaman ki gibi merdivenlerde ezilmekten son anda kurtuluyorum. Koridoru geçip sınıfa girmemse birkaç dakikadan uzun sürüyor. Sırama oturup eşyalarımı hazırlamaya başlamamla birlikte yine o yok edici gözleri üstümde hissediyorum. " Huang Zi Tao 1...