1

4.1K 152 35
                                    

"I wish i could love myself..."

1

"Bangtan Sonyeondan adlı dünya çapında ün salmış bir grubun şirketi olan Big Hit, bir kız grubu kuracağını açıkladı. Stajyerler, Big Hit binasından çıkarken kameralara yakalandı."

Ji Sun, tabletinin ekranını kapatıp derin bir nefes aldı. O gün maske ve şapka taktığı için kendini tebrik etti çünkü eğer takmasaydı şu an fanlar, soy ağacına kadar her şeyi öğrenmiş olurdu. Kahvesinden bir yudum daha alıp etrafına bakındı. Kar yağmaya başlamıştı. Çantasını toparlayıp karton bardağı eline aldı ve maskesini takıp mekandan çıktı.

Apartmanına yürürken karın süzülüşünü izliyordu. Hava çok soğuktu ama onun için bu bir sorun değildi, soğuğu severdi.

Apartmana ulaştığında çantasına uzanıp anahtarını çıkardı ve evine girdiğinde kedisi Flur ayağına dolanıp mırladı. Karanlık eve kısa bir bakış attı ve içindeki kabuk tutmuş yaranın sızladığını hissetti. Umursamamaya çalışarak kendini içeriye attı ve üstünü bile değiştirmeden koltuğa kıvrılıp yorgunlukla inledi. Kedisi yanına kıvrıldığında bitkince başını okşadı ve uykunun kollarına çekilirken mırıldandı.

"Yorucu bir gündü Flur..."

-

"Evet millet, bugün Bangtan ile tanışacaksınız. Aynı şirkette, aynı çalışma odalarını kullanacağınız için onlarla iyi geçinmeye bakın. Ayrıca unutmayın, onlar sizin sunbaeniz olacak. Saygıda kusur etmenizi istemiyorum."

Menajer Soo Hyuk bizimle otoriter bir sesle konuşurken dikkatle onu dinliyorduk. Etraftaki herkes sevinçle yerinde zıplarken ben gülüsemekle yetinmiştim. Bangtan'ı seviyor ve dinliyordum ama aşırı tepkiler vermek, hiçbir zaman bana göre değildi.

"Menajer-nim, ne zaman tanışacağız?" diye cıyakladı adını henüz bilmediğim bir kız.

Soo Hyuk ona gülümsedi, ardından saatine baktı ve o anda çalışma odasının kapısı açıldı. "Şimdi." Diyerek ona cevap verdi ama kimse onu duymamıştı. Herkesin gözü birbirleriyle şakalaşarak kapıdan giren Bangtan'a kaymıştı.

Tüm kızlar nefeslerini tutar gibi yapıp oldukları yerde sevinçlerini belli etmemeye çalışarak hafifçe zıpladılar. Gözlerimi devirip olduğum yerde dikleştim. Bangtan karşımızda durup bize selam verdiğinde hepimiz karşılık olarak selam verdik ve merhabalaştık.

"Küçük stajyerlerimiz sizsiniz demek." diye neşeyle şakıdı Jimin. Gözleri yine çizgi halini almış, gülümsemesi tüm yüzüne yayılmıştı.

Kızlar kıkırdadığında ben gülümseyerek karşılık verdim. Küçük sayılmazdım. Stajyerler arasında yaşı en büyük bendim. 23 yaşındaydım, yani Jimin'den, Taehyung'dan ve Jungkook'dan büyüktüm.

Jin gülerek, "Bu şirkete biraz taze hava gerekliydi zaten." dediğinde menajer-nim gülerek ellerini birbirine çarptı ve tanışma faslına geçtik.

Herkes sırayla kendini tanıtırken sıkılmıştım. Kızları seviyordum ama isim hafızam hiç iyi değildi ve şu an çok gergin hissediyordum.

Başımı eğip yere sürterek sıranın bana gelmesini beklediğim ayaklarıma baktığımda ortamda bir suskunluk oldu ve merakla başımı kaldırdığımda herkesin beklentiyle bana bakıyor olduğunu gördüm.

"Ah şey, ben Kim Ji Sun. 23 yaşındayım. Vokal ve ana dansçı olarak çalışıyorum. Beni gözetin lütfen." diyerek eğildiğimde Bangtan da bana karşılık vererek eğildi.

Jungkook, "Noonamız mı oluyorsun yani?" diyerek ortalığa bir laf attığında herkes güldü, ben yine gülümsemekle yetindim.

"Yaş önemli değil, siz benim sunbaenimsiniz." diyerek karşılık verdiğimde Jungkook'un gözleri saygıyla parladı ve dudakları hafifçe yukarı kıvrıldı.

Geri kalan dakikalar güzel geçmişti, kızlar Bangtan'a debut hakkında sorular soruyor, Bangtan onları cevaplıyordu. Ben hiç konuşmuyor sadece onları dinliyordum. Odada aynı benim gibi, suskun olan birisi daha vardı.

Namjoon.

Ellerini önünde birleştirmiş konuşmaları dinliyordu ama aklı başka yerlerde gibiydi. Bir ara Jimin onu dürterek bir soru sormuştu ama o dalgınlıkla cevap veremediğinde herkes gülmüştü.

Neden ben gülememiştim?

Aklının nerede olduğunu bilmiyordum ama bakışlarından yorgun olduğu anlaşılıyordu. Röportajlarda, ödül törenlerinde veya Run BTS bölümlerinde gördüğüm adamla şu an karşımda gördüğüm adam aynı değildi. O an, aslında neşesinin bir maske olduğunu anlamıştım.

Ne kadar zamandır onu incelediğimin farkında değildim ve bir anda gözleri, gözlerimle buluştu. Kalbim birden yüz kilometre koşmuşum gibi atmaya başladığında vücuduma yayılan bu sıcak hissin ne olduğunu anlayamamıştım. Gözlerimi gözlerinden çekemedim.

Vücudum, kaynar su dolu bir kazana düşmüşüm gibi yanıyordu. Tüm vücudumu kaplayan yabancısı olduğum duygu çok yoğundu.

Bu duygunun adı neydi?

Hala bana bakıyordu ve dudakları dikkatle bakmadığınız takdirde anlayamayacağınız bir şekilde, belli belirsiz kıvrılmıştı.

Menajer-nim otoriter sesiyle bizi geçtiğimiz transtan çıkardığında gözlerimi kırpıştırarak bakışlarımı ona çevirdim. Herkesle birlikte yere çökmüştük ve ayağa kalkıp Bangtan ile vedalaştıktan sonra gözlerimin perdesine kazınmış bakışların sahibini aklımdan çıkartmak için başımı iki yana salladım.

O da neydi öyle?

*

Reflection | Kim NamjoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin