"Dikkatli git."
Jun, Minghao'nun dudağının kenarına bir öpücük bırakmadan önce mırıldandı.
"Sen de öyle... dikkat et kendine lütfen."
"Bu akşam bir operasyon için şehir değiştireceğim. Seninle kalmak isterdim."
"Sorun değil, beni haberdâr et bana yeter."
Gülümseyip karşısındaki gencin alt dudağına hızlı bir öpücük bıraktıktan hemen sonra koşar adımlarla içeri girdi. Mutlu olmayı ikisi de özlemişti.
---
Saatler hızlı geçerdi, özellikle sabahı bekliyorsanız. Yani en azından Minghao için âdeta bir su gibi akıp gidiyordu. Televizyonun ışığı tüm evin karanlığını bir bıçak misali kesip aydınlatırken Ming, bildirim var mı diye bakmak için telefonunu almış bu aralıkta televizyonunun sesini birazcık kısmıştı. Evdeki adım seslerini de bu sayede daha net duymuştu. Elindeki telefonu Junhui'nin telefonu tuşlanmış bir şekilde masaya bıraktı. Geriye doğru bakmak istediğinde gri ceketli adamı fark etmişti. Derince bir nefes alıp bağırmak için hazırlandığında diğeri siyah eldivenli ellerini Minghao'nun ağzına kapatmıştı.
"Tch, tch, tch... olmuyor ama miniğim. Bağırmak yok."
Kalın bir ses tonuyla konuşan adam, karşısındakini ne denli korkuttuğunu bilmiyordu.
"Neden buradayım, merak ediyorsun... biliyorum."
Titrek nefesini vermesini hissederken sırıtmış, ellerini çekmişti. Minghao daima akıllı bir çocuk olmuştu, bağırmayacağını biliyordu.
"Seni uyarmak istemedim. Polis arkadaşınınsa... duracağını sanmıştım. Hadi ama Wen Junhui korkak kedinin tekidir sonuçta. Öyle değil mi? Şimdiyse onu durduracak şeyi biliyorum. Sensin. Seni durduracak şey de, can korkusu."
Adam geri çekilip derince bir nefes aldığında çenesi çok net belirgindi lâkin başka hiçbir uzvunu göremiyordu. Zayıftı ve uzun sayılabilecek bir boyu vardı. Ancak... bu kadardı. İleri atılıp Minghao'nun boynuna sarıldı. Elleri fazlasıyla sıkıydı. Sanki... nefes almasını istemiyormuşcasına sıkıyordu. İz kalmasını istercesine sertti elleri. Gözleri doldu ilk, sonra gri ceketlinin ellerine tırnağını geçirmeyi denedi. Kurtulmak istiyordu... Nefes almak... nihayetinde onu bıraktığında bittiğini düşünmüştü.
"Benim güzel Minghao'm... bu güzel izlerin bana âit olması bir yana... onlara ufak arkadaşlar bırakmak istiyorum."
Koltukta geri geri ilerledi, Ming. Neyi kast ettiğini anlamıştı, kesinlikle. Dudaklarını bastırmasıyla da tahminlerinin doğru çıktığını bir kez daha anladı. Titrerken güçlü kolları ittirmeye çalışıyordu. Birkaç zorlayıştan sonra minik kalbi bu kadarına dayanamamış gri ceketlinin kollarına korkudan bayılıvermişti.
"Özür dilerim, sevdiğim."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Full Moon | Junhao
ФанфикTakıntıların sizi ne denli kör edeceğini asla bilemezsiniz. Ya da aşkın.