Aklınızdan asla silinmeyen sahneler vardır. Minghao'nun beyninden asla atamadığı sahneyse o gece rüyasında o adamı görüşüydü.
Tabii bunu yeni yeni anımsamıştı lâkin şokunu atlatamıyordu bile. Neden onu görmüştü? Nereden bilebilmişti bunca zaman önceden onu?
Yatağında sağa sola dönerken yine aklında dönüp duruyordu. Son birkaç gündür uyuyabilmek için ilaçlar alıyordu fakat bugün Junhui'yi beklemek istediğinden onlara dokunmamıştı bile.
Bu düşüncelerle boğuşmaları bir yana Junhui'yi de düşünürken neredeyse yatağın içinde döne döne saati iki buçuk etmişti. Göz kapaklarına yenik düşmeden hemen önceyse içeri giren bedeni fark etmişti.Gri ceketli, uykuya dalan miniğini kucaklarken dudaklarını onun tenine bastırmış omuzlarını okşamıştı. Bir engeli yoktu, ona istediği gibi dokunabilirdi. Artık kalbinin kime âit olduğu bârizdi. Dudaklarını boynuna bastırdığında diğer izler onun hırçınlaşmasına neden olmuştu. Eldivenlerini çıkarıp tenini iyice hissetmek istedi. Fakat birini yere düşürdüğünün farkında bile değildi. Kendini altındaki miniğine sürtüp inildedi ve tırnaklarını omuzlarına geçirdi. Minghao ise bunun tekrardan bir rüya olduğunu düşündüğünden midir, Junhui'nin ismini inlemeye başlamıştı. Diğeri ismi duydukça hızlanıyor, o hızlandıkça Minghao boğuklaşan sesiyle tekrardan Junhui'yi sayıklıyordu.
En sonunda gri ceketli, nefes nefese ayağa kalktı ve eldivenini kapıp kendini pencereden dışarı zor attı.
Bir eldivenini orada unuttuğunu bilmeden...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Full Moon | Junhao
Fiksi PenggemarTakıntıların sizi ne denli kör edeceğini asla bilemezsiniz. Ya da aşkın.