dreizehn

251 43 21
                                    

"Oppa!"

Minghao ilk sesi duydu, sonra kolları hissetti. En sonundaysa dudaklarının üzerinde sertçe hareket eden dudakları fark etti. Genç kızı kendinden uzaklaştırmadan önce beyninde olanları idrak etmiş; uzunca bir süre beklemişti.

"Ne yapıyorsun?"

"Seni kazanmak için savaşıyorum. Seni seviyorum."

"Hana... git lütfen."

"Ama oppa"

"Git dedim."

Hana koşarak uzaklaşmaya başladığında hava yeni yeni kararıyordu. Kendini bir bara attığında bugünün uzun süreceğinin farkındaydı. Canı acıyordu ve hafifletecek bir şey biliyordu. Sarhoş olmak... Sarhoş olmak dünyanın en güzel hissiydi. Hiçbir şey düşünmemenizi sağlıyordu. Sadece aptal tavırlar sergiliyor ve kendinizden geçiyordunuz. Ayık gezmek bir yerden sonra sizi korkutuyordu.

Hana bu sürede üçüncü bardağını içmeye başladığında yanına oturan yakışıklı adamla diklenmişti.

"Merhaba... yalnız kalmanız beni oldukça şaşırttı, hanımefendi."

"Beni de reddedilmek epeyce şaşırttı, bayım."

"Oh... bu kötü olmuş. Eğer isterseniz... üst katta bir odam var. Orada istediğiniz kadar dertleşebiliriz. Burası fazla gürültülü."

"Olur, gerçekten konuşmaya ihtiyacım var."

Birkaç saat süren bu numaralar, sonunda gri ceketlinin canını sıkmaya başlamıştı.

"Hepsi senin aptallığın Hana."

Genç kadın, kaşlarını çattı.

"Sana adımı söylemedim."

"Zekisin evet."

"Kimsin sen?"

"Tanıyacaksın. Az sonra... sabırlı ol ama... heyecanı kaçırıyorsun. Daha ilacım etki göstermedi bile."

Bu cümlenin üzerinden birkaç saniye ya geçti ya geçmedi. Hana nefesler almaya çalışırken gri ceketlinin ellerine uzandı.

"Sana dedim... seni uyardım, ufaklık. O benim. Minghao'mdan uzak duracaktın. Ama beni dinlemedin. Ah insanoğlu... başkalarına âit olanlar iştahınızı daha çok açıyor. Lâkin.. sonuçlarından hep bi'habersiniz."

Hana'nın cansız bedenini yorganın altına koyup, her şeyin eksiksiz olduğundan emin oldu.
Sonrasında ise camdan atlayıp, tekrardan gözden kayboldu.

Full Moon | JunhaoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin