Dört bir yanda keman sesi yankı etmekteydi... İbrahim efendi gerçekten de güzel çalıyordu.. Onu dinlerken ikimizin de kulaklarının pası silinmişti. İçimden biraz uzun sürdüğü için "Ne zaman bitecek ?" diyordum ama hemen ardından bunu söylediğime pişman oluyordum. Ve asıl pişmanlık tamamen bittiğinde başlıyordu.. "Keşke bitmese, hep sürse.." dedirtiyordu insana... Ama tabii ki böyle bir şey imkansızdı.. Süleyman'ın aklından da şüphesiz benimkiyle aynı düşüncelerin geçtiğini biliyordum.. Zaten bunu da ispatlamış oldu.. Dinleti biter bitmez Süleyman, İbrahim efendiye onu sürekli görmek istediğini ve arada bir saraya gelmesini söyledi. İbrahim efendi de bundan mutluluk duyacağını belirterek eğer uygun olursa sürekli geleceğini söyledi.. İbrahim efendi, yalnız başına oturmaya devam ederken biz de avımıza devam etmeye başladık.. Güzel bir av bizi bekliyordu.. Süleymanın aklında kalan birkaç şiiri, birbirimize söylediğimiz güzel sözler.. ormanı keşfedişimiz.. göldeki kuşları seyretmemiz.. Süleymanın gerçekten birkaç hayvanı avlaması... Bütün gezinti bununla geçmişti. Yani anlayacağınız çok dolu dolu vakitler geçiriyorduk. Sanki doğduğumuzdan beri birbirimizi arıyormuşcasına içimizde birikenlerin hepsini coşkuyla yaşıyorduk. Ancak bazen bu mutluluğun bozulmasından korkmuyor da değildim. Arada bir bu düşünce aklıma geliyor, ve kendi kendime düşünmemeye çalışıyordum... Biraz zaman geçtikten sonra anladım ki hislerim yersiz değilmiş..
Öncelikle şunu söyleyeyim ki; artık ben cariyeler bölümünde kalmıyorum.. Şehzademiz beni gözdeler dairelerinden birine aldırdı. Bu olayla birlikte mutluluğum iki katına çıkmıştı. Bu olayda cariyelerin çoğunun ve Gülfem hatunun gözü kalmıştı. İnsanlar hakkında aklımdan hasetçe düşünceler geçirecek bir insan değilim ancak onların gerçekten odamda gözlerinin kaldığı apaçık belliydi. Zaten bunu saklamak için de herhangi bir çabaları yoktu.... Her neyse, bu oda olayından 3 gün sonra başıma bir felaket geldi.... Şimdi size onu anlatacağım..
Gözdeler dairemde sürekli oturmak herkesi sıkacağı gibi beni de sıkmıştı ve biraz dolaşmaya çıkmıştım.. Dolaşırken kızlara bakmak için bir de cariyeler bölümüne gittim.. Eski birkaç arkadaşımla konuşmaya başlamıştım.. Tam da bu sırada İklimbahar yanıma geldi.. Ben ne olduğunu bile soramadan konuşmaya başladı:
"Refika hatun, biraz benimle gelir misin ? Bir şey soracağım.."
"Noldu İklimbahar ? Niye burada sormuyorsun ?"
"Bahçede hem bir şey gösterip hem de bir şey soracağım sana.. Bir şeyi çok merak ettim, çok önemli."
"Tamam birazdan geleceğim.."
"Hayır Refika hatun, olmaz. Hava kararmak üzere, gösteremem sonra..."
"Hay Allah.."
Diğer cariyelere tebessüm ederek ayağa kalktım, benden önce gitmeye başlamış olan İklimbahar'a ayak uydurmaya çalıştım...
"Ne oluyor İklimbahar ? Niye bu kadar hızlı yürüyorsun ?..."
İklimbahar cevap vermeyince aklıma bir şey daha geldi ve ekledim..
"Ve neden bu kadar tedirginsin ?.. İklimbahar ! Bir şeyler olduğu belli, söyler misin lütfen ?"
"Ya Refika hatun, ne çok soru soruyorsun ?.. Bir de soru soracak olan bendim yani..."
Neyse, yaşı daha küçük olduğu için üstüne gitmedim.. İlerledik, ilerledik.. En sonunda bahçenin kuytu bir köşesine geldik, burası bahçe duvarının bir kenarıydı. Bu duvarlar insan boyunu aşıyordu.. Hava da neredeyse kararmıştı..
İKLİMBAHAR: "Ya ben şey... ben ne soracağımı unuttum.."
REFİKA: "Ne diyorsun sen hatun ?! Dalga mı geçiyorsun benimle ? Beni o kadar uğraştırdın bir de şimdi ne söyleyeceğini mi unuttun ?"
Ben ciddi ciddi, sinirlenmişken onun tepki vermesini beklyordum lakin bir anda beni şaşırtan bir şey oldu. Bir de baktım ki hatun kendi kendine sessizce konuşuyor..
"Ay nerde kaldı bunlar ya, üff.."
"Ne diyorsun sen ?! Benimle dalga...."
Tam bu sırada birden arkadan birisi eliyle ağzımı ve burnumu kapattı. Neler olduğunu anlayamıyordum.. Hemen bağırınmaya başladım ama sesimi duyuramıyordum..
"Hatun, sen git hadi git !"
Bunu duyunca arkamda ağzımı kapatan kişiden başka bir kişi daha olduğunu ve bu sözü İklimbahar'a söylediğini anlamıştım.. Ağzımı tutan kişi elini çekerken, onun yanındaki kişi de ağzımı bağladı.. Çok geçmeden de kafamdan ağağıya doğru bir şey geçirdiler. Ben hala debelenmeye devam ediyordum ancak kurtulmak mümkün değildi... Kafamdan geçirdikleri şeyi tamamen bütün vücuduma geçirmeyi başarınca biri bir yanımdan, diğeri de diğer yanımdan tutup taşımaya başladılar beni.. Biraz sonra yere bırakıp; kollarımın ayaklarımın olduğu bölgelerden ipler bağladılar.. Bu iplerin çok kalın olduğunu hissedebiliyordum.. Biraz bekledikten sonra birden havalanmaya başladım... İlk başta nasıl havalandığıma şaşırmamış değildim, lakin daha sonra ben yerde beklerken birinin yukarıya tırmanmış olduğunu anlamıştım.. Yani yukarıdan birisinin beni iple çektiği belliydi.. Yukarıya çıktıktan sonra bir ağanın yine duvarın öbür tarafına indiği hissettim.. Yanımda duran diğer ağa sanırım ipleri yere diğer ağaya, yani aşağıya atmıştı... Tam bu sırada hiç beklemediğim bir anda kafama bir darbe aldım ve o darbe alış o darbe alış.. Gözümü taa sabahliyin ormanda açmıştım.. Tabi ilk uyandığımda nerde olduğunu, hangi zamanda olduğumu bilmiyordum....
Gözümü açtığımda halâ geçirdikleri şeyin içindeydim. Yattığım yer buz gibiydi... Ağzıma bağlanmış olan ip; ağzımı kurutmuş ve acıtmıştı.. Üzerimdeki şeyin arkası görünebildiğinden gün ışığını görünce sabah olduğunu anlamıştım.. Bir de rüzgardan sallanan ağacın dalları ve üstünde yattığımı anladığım dökülmüş, kurumuş yapraklar bana bir ormanda olduğumu anlatmaya yetiyordu.. Yine kendimce debelendim.. Bu sırada kafamda zaten az da olsa hissettiğim sızı hareketlenince daha da artmıştı.. Bu yüzden başımı yere tekrar koydum.. Kendimi yorgun hissettiğimden bir daha kalkasım gelmiyordu. Bir taraftan da adamların hala buralarda bir yerlerde olma ihtimalini düşünüp endişeleniyordum... Tam da bunu düşünürken birden ayak sesleri gelmeye başladı.. Ben de her ihtimale karşılık debelenmeye çalıştım..
"Bu da ne ?!"
Bir erkek sesi bunu söyleyince, gelenin bir yabancıolduğunu anlamıştım.. Adam gitgide daha da yaklaştı ve en sonunda geçirilmiş olan şeyi çıkarmaya başladı.. Ben lütfen yardım et gibilerinden sesler çıkarmaya çalışıyordum. Bunun üzerine adam sordu:
"Kimsin sen ? Neden buradasın ?!"
Hemen ardından üstümdekini çıkarmayı başarmıştı.. Hemen ağzımı aç, ağzımı aç gibilerinden işaret ettim.. Adam bunu da yaptı.. Bunun üzerine rahatladım ve ohlamaya başladım.. Adam da tekrar sordu:
"Kimsin sen ? Ne İşin var burada ?! Üstün başın leş gibi, belli ki sahipsizsin.."
"Ben..."
Daha ben cevap vermeye kalmadan adam üzerime abandı.. Ağzımı kapatıp saldırmaya başladı...
Tam da bu sırada öyle bir şey gördüm ki, Dünya başıma yıkılsa daha iyiydi !.. Süleyman arkasında askerlerle birlikte bize doğru geliyordu.. Beni görmüştü !! Bu halimle bana bakışları içimi parçalıyordu ! Hem onu çok sevdiğimden, hem de neler olabileceğini tahmin bile edemediğimden bütün organlarım eziliyormuşcasına bir korku ve endişe yaşıyordum !!!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
REFİKA HATUN
Tiểu thuyết Lịch sửSultan Süleyman'ın şehzadelik dönemindeki ilk aşklarından biri olan, Tarih'te Fülane Hatun olarak geçen kadının hikayesini anlatıyoruz... REFİKA HATUN.