"Tak tak tak.."
Kapı çalındı.. Bu ses bana öylesine etkileyici gelmişti ki, sanki hayatım boyunca aklımın bi' köşesinde yer edecekti.. Çünkü bu ses sıradan bir kapı sesi değildi.. Bu ses, kaderimin ana çizgisi olan.. her ne olursa olsun hayatımın aslında üzerine kurulu olduğu Şehzade Süleyman'la geçireceğim ilk gecenin başlangıcını oluşturuyordu...
Yavaş yavaş, titreyen ayaklarımı seyrede seyrede usulca içeriye girdim... Eğilmiş olan başımı biraz sonra kaldırmam gerekse bile, kaldırmaya tereddüt edecek bir hal vardı üzerimde.. Hafif hafif, sağa sola sallanan kafamı biraz da olsa kaldırarak onu görmeye çalıştım.. Benim ona baktığımı görünce o da gözlerini bana dikti.. Gözlerime öyle bir bakışı vardı ki; sadece ona baktığımı gördüğü için değil, gözlerimden etkilendiği için baktığını anlamıştım.. Ve ben de sadece bana baktığı için değil ! Aynı zamanda gözlerimden etkilendiği için baktığını anladığımdan çılgına dönmüştüm !.. Şu saatten sonra yaksalar beni kâr etmez, çünkü zaten yanmıştım artık.....
SÜLEYMAN: "Hoşgeldin hatun.."
REFİKA: "Şehzadem.."
SÜLEYMAN: "Ne kadar güzelsin böyle, iyi ki gelmişsin..
REFİKA: Şehzadem, beni buraya kader getirdi.. Bizi adeta birbirimizi çekiyormuşçasına birleştirdi.. Ben gönlümü size şimdiden kaptırmışım, tek arzum hislerimin karşılık bulmasıdır.."
Bu son sözümden sonra dudaklarımız birbirine kavuşmuştu.. O güzel şiirleri bu sihirli andan sonra dökülüverdi dudaklarından..
"Dedim: Dilber hub açılmış,
Dedi: Güldür yanağımda.
Dedim: Anber mi saçılmış,
Dedi: Terdir dudağımda...
Dedim: Yüze çekme perde,
Dedi: Uğramışım derde.
Dedim: Ab-ı kevser nerde,
Dedi: Damlar dudağımda...
Dedim: Muhibbi yem bilür,
Dedi: Halvet kılsak n'olur.
Dedim: Korkam uykum gelür,
Dedi: Baş koy kucağıma.."
Bu şiirle adeta kendimi kaybetmiştim.. Bana ne kadar değer verdiğini gördükçe daha da büyüleniyordum.. Tüm bunlardan sonra eriyip yerlere akacaktım sanki..
REFİKA: Şiirlerinizin namını duymuştum, şimdiden mükemmel bir sultan olacağınız belli..
Süleyman sadece tebessüm etmekle yetindi..
SÜLEYMAN: "Gel şöyle otur hatun.."
Oturdum... Güzel bir gecenin bizi beklediği belliydi..
____________________
********************
Gözümü açtım.. Pencereden gelen aşırı ışık gözümü kamaştırdığından gözümü açıp kapamakta kararsız kalmıştım.. Uyku sersemi olduğumu farkedince Süleyman'ı hatırladım.. Sağıma doğru kafamı çevirdim.. evet, o yanımdaydı.. Beni yanmaktan küle döndüren, kaderim olan adam yanımdaydı. Hemen sarıldım.. Kendimi görmesem de yüzümde güller açtığını çok iyi biliyordum. Çok geçmeden o da uyandı. Arkasını döndüğünde beni görünce yüzü gülmeye başlamıştı..
SÜLEYMAN: "Günaydın hatun.."
REFİKA: "Günaydın şehzadem.."
SÜLEYMAN: "Refika.... Nedir isminin anlamı ?"
REFİKA: "Eş, kan, zevce demek.. O yüzden kayatım boyunca akacağım damarı, zevcesi olacağım adamı aradım.."
SÜLEYMAN: "Güzel bir ismin var.. Ama şunu unutma ki; ismi Refika olmayanlar da hayatı boyunca zevcesini arayabilir.."
İkimiz de gülüştük.. Çok, çok ve çok mutluyduk !
Ancak biz istediğimiz kadar mutlu olalım, bizi çekemeyenler illa ki olacaktı.. Bu devirde bir şehzade sizinle ne kadar mutluysa düşmanınız da o kadar çoğalırdı.. Kimden mi bahsediyorum ? Gülfem hatun... Halvete gönderildiğimi duyunca hasta yatağından fırladığı gibi Ayşe Sultan'ın yanına gitmiş.. Ayşe Sultan da onu "Bundan sonra şehzadem hanginizi arzu ederse o." diyerek terslemiş... Bu yüzden beni her gördüğünde öldürmediğine şükrediyorum, bakışları beni çok korkutuyor....
Ancak tüm bunlara ramen Gülfem hatun kendince üzülmekten başka bir sorun çıkarmadı.. Aksine, neredeyse hepimiz çok mutlu günler geçiriyorduk.. Ayşe Sultanımız, arada bir bana küçük kızı Fatma Sultan'ı baktırtıyordu.. Aslında bunu ben istiyordum, çünkü kedisi çok şirindi.. Arada bir saçını tarıyor, değişik masallar anlatıyor ve oynatıyordum.... Ayşe Sultan'ın bunun dışında Hatice ve Hanım adında başka kız çocukları da vardı ancak onlar evli olduklarından Manisa Sarayı'nda bulunmuyorlardı..
Bir gün yine Ayşe Sultan'ın odasında Fatma Sultan'a bakıyordum, hiç beklemediğim bir anda Süleymandan bir haber geldi.. Bu haberi odaya küçük denilecek yaşlardaki bir kız getirmişti..
"Sultanım.."
"İklimbahar ?.. Hoşgeldin, hayırdır ?"
Ayşe Sultan'ın bu kızı bir yerlerden tanıdığı belliydi.. Geldiğine hem şaşırmış, hem de sevinmişti..
"Sultanım, Şehzade Süleyman Refika hatunun hazırlanmasını buyurdular.. Birlikte ava çıkacaklarmış.."
Buna hem şaşırmış, hem de sevinmiştim.. Ayşe sultan'ın müsadesiyle hemen durmayıp odadan çıktım... Odadan çıkarken işittiğim birkaç konuşmanın hayatımda bu kadar yer edeceğini bilmiyordum;
"İklimbahar, sen nasılsın ?.. Uzun zamandır görüşemedik, aklımdan çıkmışsın bile."
"Hamd olsun iyiyim sultanım.. Tembih ettiğiniz gibi eğitimime önem veriyorum.."
"Aferin, yerinin benim için ayrı olduğunu unutma.. Sen benim doğduğum topraklardan hediyesin bize.."
Bu öyle sıradan bir konuşma değildi, bu hayatımı mahvedecek olan kadını tanıdığım ilk andı !
Her neyse, hazırlanıp Süleyman'la birlikte at arabasıyla yola çıktık.. Ava gidene kadarki davranışları da beni çok mutlu etmişti.. Hem onun ne kadar centilmen olduğunu, hem de bana verdiği değeri görebiliyordum çünkü.. O öyle sürekli başka hatunla ilişki kuracak bir adam değildi, o sevdiği kadını tutabildiğince elinde tutmaya çalışan bir adamdı !.. Yolda hoş, sohbet muhabbet kurduğumuzdan zamanın nasıl geçtiğini anlamadık. Ön taraftaki ağa geldiğimizi haber verince sevinçle iniverdik arabadan... Mis gibi kokan orman havasını içimize çektik.. El ele tutuşup tam yürümeye başlamıştık ki birden daha önce hiç duymadığımız hoş bir sesi işitiverdik... Bu ses adeta insanı büyülüyordu.. Sesin nerden geldiğini anlamak için sağa sola bakıştık.. Süleyman bunun ne olduğunu çözdüğünü söylüyordu..
"Bu bir çalgı olmalı, ancak daha önce hiç bu tür ses çıkaran bir çalgı duymamıştım.."
"Çok güzel bir ses.."
"Burada bizden başka biri daha var, ama nerede ?"
Süleyman bu sesi çıkaranı bulmak için hızlıca ilerlemeye başladı, sesi takip ettiği belliydi.. Ben de yavaşça arkasından ilerlemeye başladım.. Biraz daha ilerledikten sonra, Süleyman birden hafif sola dönüp duruverdi.. Ben de biraz daha ilerleyince ne gördüğünü görmüştüm... Ağacın dibinde oturmuş bir genç adam, elinde garip bir müzik aletiyle şaşkınca bize bakıyordu.. Hemen ayağa fırladı.
"Buyurun ?"
"Nedir bu aletin adı ? Sesini duyduk, çok hoşumuza gitti.."
"Hayırdır ? Onu size vermemi istemeyeceksiniz heralde ?"
"Hayır hayır, sakin ol.. Sadece çok beğendik, merak ettik.. Eğer sen de istersen dinlemek isteriz.."
"Fakat anlamıyorum, sizi tanımıyorum bile.."
Süleymanla ben birbirimize bakıştık.
"Ben Saruhan Sancakbeyi Şehzade Süleyman.."
Bunu duyunca hemen saygı duyup eğiliverdi..
"Şehzadem !"
"Şimdi söyle bakalım, bu aletin adı nedir ?"
"Viyola deniliyor şehzadem.. İtalya'da geçtiğimiz yıllarda icat edildi.. Ben de çocukluğumdan beri sürekli çalıyorum.. Husisi olarak eğitimini aldım.."
"Kimsin, kimlerdensin ?"
"Yıllar evvel pargadan devşirme olarak getirildim.. Beni yanına alan üvey annemin yanında kalıyorum. Sağolsun beni en iyi şekilde yetiştirebilmek için elinden geleni yaptı.."
"Alâ !.. İsmini neden söylemessin, ismin nedir ?!"
"İsmim, İbrahim şehzadem !"
![](https://img.wattpad.com/cover/16023450-288-k240711.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
REFİKA HATUN
Ficção HistóricaSultan Süleyman'ın şehzadelik dönemindeki ilk aşklarından biri olan, Tarih'te Fülane Hatun olarak geçen kadının hikayesini anlatıyoruz... REFİKA HATUN.