Evet, artık İklimbahar'ın adı Gülbahar olmuştu.... Onu nasıl çekemediğimi bir görebilseniz... Evet, itiraf ediyorum, onu delirircesine çekememeye başlamıştım ! Çünkü o sadece sevgilimi elimden almamıştı, geleceğimin yönünü de değiştirmişti... Böylesine bana zarar veren bir insana nasıl katlanabilirdim ki zaten ?.. Mümkün değildi böyle bir şey... Üstelik karnımda günahsız sabim vardı. Ama ne olursa olsun tüm bunlara katlanmak zorundaydım.. Zira onlar böyle istiyordu öyle değil mi ?!! Ve karnımda "onların" çocuklarını taşıyordum !!!!
Zaman hızla akıp geçiyordu... Neredeyse her gece Gülbahar, Süleyman'ın yanına gidiyordu.... Yaşadıkları aşk gitgide büyüyor, ve Süleyman her ondan etkilenşinde beni biraz daha unutuyordu... Ortada tarifi mümkün bile olamayacak bir acı vardı.. Ama ben onların umurunda bile değildim... Kaç kere düşündüm canıma kıymayı !! Ama Allah'a inanıyordum, belki de karnımdaki sabi doğduktan sonra benim umudum olabilirdi... Üstelik bir şehzadeyse belki her şey yine benim lehime dönebilirdi... Ne olursa olsun, sabretmeye karar vermiştim... 1-2 hafta sonra Süleyman, Gülbahar'a yine bir isim vermişti... "Mahidevran" Ama bu seferki isim, beni öncekinden daha çok etkilemişti !! Hem anlamı bakımından, hem de bu ismi bizzat Süleyman'ın vermesi bakımından... Mahidevran ismi;, devran ayı, devrinin en güzeli anlamlarına geliyordu. Ancak bana zamanında isim veren dahi olmamıştı. Zira ben zaten güneyden geliyordum... Ama yine de bu durum karşısında, bana önceden bir isim verilmemsi bile beni yaralıyordu...
Bu arada, payitahta gitmek için hazırlıklar hızla sürüyordu, şurda yola çıkılmasına sadece birkaç gün kalmıştı... "Acaba ben de Süleyman'la birlikte gidebilecek miyim ?" diyordum kendi kendime... Neyse ki, çok geçmeden benim de onunla gideceğimi öğrenip, rahat bir nefes almıştım. Ama bu yine benden çok karnımdakini düşünmelerinden kaynaklanıyor da olabilirdi.. Peki ya Gülbahar ? Acaba o gelecek miydi ?!" Ne yazık ki evet, o da geliyordu... Çünkü son anda öğrenilen bir şey olmuştu ! Artık Gülbahar da gebeydi ! İşte, beni en çok ta bu kahretmişti ! Bunu duyunca, öncekilerin hiçbir şey olmadığını farketmiştim... Allahım, ne acıydı bütün bunlar... Bir insan doğduğunda beri nasıl bu kadar acı çekebilri ?! Bende mi bir yanlışlık vardı ? Neden hep bütün bunlar benim başıma geliyordu böyle ??! Ama yine zamanla karnımdaki çocukla kendimi avutmayı öğrenmiştim.......
Neyse ki çok geçmeden hazırlıklar bitmişti ve artık yola çıkma vakti gelmişti.... Bizimle beraber, Ayşe Sultan da geliyordu... Süleyman ve askerleri önden atlarla giderken, biz de arkalarından at arabasına binmiş ve yola böylece revan olmuştuk..... Çocuğum ise artık 8 aylık olmuştu, sanırım doğum payitahtta ya da Edirne'de olacaktı... Belki de tüm bunlar bana bir işaretti.. Gelecekten bir işaret.... Allah inşallah bana bebeğimin bir sultan olduğunu göstermeyi nasip eder !! Öyle ya, Mahidevran nasıl kendine güveniyorsa ben de güvenmeliydim... Ne olursa olsun pes etmeyip, başımı eğmemeliydim !.. Dur bir saniye, az önce Mahidevran mı dedim ben ?! Olamaz.... Yere batsın onun o adı... Mahidevran ismini bir türlü kabullenememiştim.. Bu yüzden Mahidevran'ı Gülbahar diye anmaya devam ediyordum.....
Neyse ki, 20 gün gibi bir sürede nihayet payitahta varmıştık... En son burayı göreli, tam 6 yıl omuştu... En son dşyorumi ne garip.. Zaten epi topu 1 kere gelmiştim buraya.... O yüzden devletin merkezi olan bu yere tekrar dönebilmek beni mutlu etmişti.... Ve bir o kadar da heyecanlandırmıştı..
Bakalaım bizi burada neler bekliyordu ??..
Gelmemizle birlikte, Sultan Selim baya bir sevinmişti... Tahtın tek varisi olan oğluna şöyle bir sıkıca sarıldı.. Ee tabii, oğluda da en az onun kadar sıkı sıkı sarılmıştı babasına..... Yavuz Sultan Selim'i ilk defa görmüştüm. Oldukça değişik, güçlü görünümlü ve asaletli biriydi.. Kendisini görünce etkilenmemek mümkün değildi. Sol kulağında bir küpesi, tahtının sağ tarafına dayadığı bir de deyneği vardı... Konuşma tarzı da olsukça etkileyiciydi.. Tam anlamıyla gücün sembolü gibiydi. Eee, ne de olsa koskoca Osmanlı İmparatorluğu'nun padişahıydı.. Sultanların sultanıydı.. Ve bu derece ihtişamlı ve güçlü bir görünüme sahip olması gayet normaldi.. Sanki devletin gücünü temsil eden bir sembol gibiydi.... Bakalım bir gün de Süleyman o tahta oturabilecek miydi ? Ve en önemlisi, ben onun yanında olabilecek miydim ?! Sanırım payitahta gelmemizin bize verdiği etkiyle, taht mücadelesi alevlenmeye başlayacaktı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
REFİKA HATUN
Ficción históricaSultan Süleyman'ın şehzadelik dönemindeki ilk aşklarından biri olan, Tarih'te Fülane Hatun olarak geçen kadının hikayesini anlatıyoruz... REFİKA HATUN.