Gökyüzü gibisin. Tüm yıldızlar sana kayıyor...
Sabah yine erkenden uyandım. Olabildiğince sessiz bir şekilde odadan ayrılıp koşuya çıktım. Kaya'yı yine peşime takmak istemiyordum.
Bir saat içinde 4 km kadar koşabilmiştim. Alan fazla olmadığı için daha fazlası olmuyordu. Odaya girdiğimde oda arkadaşım hâlâ uyuyordu. Göz devirip kendimi duşa attım. Hızlı bir duştan sonra üzerime dizlerime gelen uzun sayılacak kot bir şort ile göbeğimi açıkta bırakan sıfır kol bebek mavisi bir gömlek giydim. Burada yemek servisi yoktu yani kahvaltı için şehre gidecektik. O zaman kahve ve birkaç eksiğimi almak gerekiyordu. Makyaj masama oturup saçlarımı gevşekçe ördüm. Gözlerime kalem sürüp eye-liner çektim. Fondoten tarzı şeyler kullanmazdım pek. Yüzümün bozulmasını istemiyordum. Açık pembe bir ruj sürüp sandal ağacı kokulu parfümümü sıktım. Kadınsı ağır kokuları severdim. Küçük sırt çantama cüzdanımı ve makyaj malzemelerimi içine koydum. Unuttuğum güneş kremimi sürüp onu da çantama attım. Büyük güneş şapkamı da kafama geçirip gözlüğümü gömleğime taktım. Aynadan kendimi süzdüm. Kollarımı boş görünce sürekli taktığım gümüş rengi saatimi taktım."Sen erkenden hazırlanmışsın." Kaya'nın sesini duyunca arkamı döndüm. Yeni uyanmış olmalıydı. Yatağa oturmuş beni süzüyordu.
"Günaydın." dedim. Esnerken kafa salladı ve banyoya geçti. Sonra bir şey unuttuğunu fark edip dolabına doğru ilerledi bir yandan da söyleniyordu. Söylenmeye devam ederek banyoya geçti. Kısa sürede banyodan çıktı. Balkona çıktım böylece daha rahat edecektim. Daha saat 08.00 yeni oluyordu. Telefondan Selin'i bulup aradım. Umarım uyanmıştır. Nefes nefese telefonu açtı.
"Ne var?" dedi. Kaşlarımı kaldırdım.
"Yanlış zamanda mı aradım acaba?" diye sordum.
"Bir Tunç bir de sen. Engelleyeceğim ulan ikinizi de." deyip telefonu suratıma kapattı. Tam o sırada annem aramaya başlayınca şaşkınlıktan balkondan düşecektim.
"Efendim." diyerek açtım telefonu. Annem beni kolaylıkla aramazdı.
"Anneanneni sen mi aradın?" gözlerimi devirdim. Arama sebebi belli olmuştu.
"Hasta çocuğu tek bırakmak ne demek, anne. Tatil boyunca kalsa ne olur, sanki?" dedim.
"Kendi başına iş yapmaktan ne zaman vazgeçeceksin? Yalın'ı Avrupa da ki bir sağlık merkezine göndereceğiz." dedi.
"Ne?" neredeyse haykırmıştım. Ağzımı hızla kapadım. Sakinleşince elimi ağzımdan çektim. "Bundan neden haberim yok." diye bağırmamak için kendimi sıkmak zorunda kaldım. "Ne demek bu?" diye sormakla yetindim.
"Fransa da kuzenim Serdar var. Ve orada çok iyi, başarılı bir sağlık merkezi buldum. Bu Yalın için belki de tek şans olabilir." dedi. Haklıydı. Yalın'ın tedavisi çok zor bir tedaviydi. Ve belki de haklıydı, tek şansı olabilirdi.
"Onu oraya tek gönderemeyiz." dedim. Öylece teslim olmak istemiyordum.
"Serdar..."
"O hasta bir çocuk. Öylece birine emanet edemezsin." dedim sözünü keserek. Sesim her zamankinden asabi çıkıyordu.
"Ne yapmamızı istersin, Gece? Bu tedaviyi karşılamamız için baban ve benim çalışmam gerek." İstemsizce tekrar göz devirdim. Aslında çok rahat karşılayabilirdi. Buna karşı sesimi çıkarmadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tanrının Yemini(Askıda)
ChickLitAilesi için mükemmelliğe odaklanmış bir kız Gece. Kardeşi için anneliğe odaklanmış bir kız Gece. Sınıf arkadaşlarına görünmezliğe odaklanmış bir kız Gece. Arkadaşları için ilham periliğine odaklanmış bir kız Gece. Peki kendi için neye odaklandı? A...