1. Bölüm

274 41 41
                                    

Kitaba başladığınız tarihi yazın ki nereden nereye gelmişiz, kimler okumuş bilelim.

××××××××××

Hayatın acımasız camları vardı. Bize bir bir batan ve bizim kapanmayan yaralarımızı tekrar kanatan. Yüzümüze vurulanların acısı kalbimize saplanan hançerin yanında tuz tanesi kadar ufak kalıyordu. Önemli olan, tuz tanesinin yaramıza basılması değildi. Önemli olan tuz tanesinin yaramıza her basıldığında canımızı yakmasıydı. Canımı yakan, derimde derin yaralar açan annemdi, yaramı iyileştireceğine daha çok kanamasına neden olan ise babamdı. Küçüklüğümden beri tatmak istediğim duyguları, sevinçleri hiçbir zaman tadamamıştım. Sevmenin, sevilmenin sadece kelime anlamını biliyordum. Bende yaşanan bu tür duygular hiçbir zaman olmamıştı. Benden esirgedikleri sevgiyi sadece ablama vermişlerdi. Sanki ablama verilen sevgiden dolayı bana verebilecekleri bir sevgi kalmamıştı. Bu yaşıma kadar sevgiden mahrum yetiştirilmiştim. On yedi yıldır belki de mutlu olduğum çok nadir günler vardı.

Mutsuz birinin mutlu bir hayatı olamazdı değil mi? Her şeye rağmen ben güçlü kızım görüntümle dışarıya sahte gülücükler saçmazdım. Her şeye rağmen güçlüydüm, evet. Fakat gülen birisi değildim. Dışarıdan bakıldığında gülümseyen, mutlu bir kız profili sergilemiyordum. Aksine asi, hırçın ve dediğim dedik bir görüntüm vardı. Zaten dışarıya sergilemem gereken görüntü de buydu. Bize etki yapan bazı olayların etkisinde kalıp bu duruma gelebiliyorduk. Uyandığımda saat sabahın beşiydi. Sekizde ders başlıyordu. Altıda kalkar ve yedide okula giderdim.

Bu gün sınavım olduğu için dün gece sınava çalışmıştım ve geç uyumuştum. Uyuduğum zaman saat dörttü. Şuan bir saatlik uykuyla okula gidecektim. Dayanabilirdim sanırım. Bir saatlik uykuyu geç, uykusuz bile gittiğim olmuştu okula. Gözlerim ağrıyordu ve açmakta zorluk çekiyordum. Güçte olsa göz kapaklarımı araladım ve yataktan çıktım.

Genellikle her sabah kahvaltıdan önce dişlerimi fırçalar ve duş alırdım. Zaten pekte kahvaltı yaptığım söylenemezdi. O meşhur ' Aile kahvaltısına ' nadiren katılır, ailedenmiş gibi davranmaya çalışırdım. Aramızda kan bağı olmasına rağmen üvey gibi hissetmem normal miydi? Bunu ben hissediyordum, evet ama bana da bunu hissettiren onlardı. Bu acı kokan hislerimi temizlemek istiyordum. Bu kokuyu yok edemezdim ama geçici bir süreliğine de olsa silebilir ve görünmez yapabilirdim.

Sevilmemenin bilincinde değil, sevilmenin bilincinde olmak istiyordum. Ruhumda biriken bu acı gerçeği yok etmek istedim. Biriktikçe artık dolup taşmaya başlamıştı. Biriken bu onca acının yakıcı lavları ruhumu tamamen tesiri altına almıştı. Arınmak istedim tüm bu kötülüklerden. Yenilenmek istedim, yenilemek istedim. Yeni bir hayat istedim. Her şeyden kurtulup, temiz bir geleceğe adım atmak istedim. İsteklerimin yerini bedenime çarpan ve krem fayansa ulaşan su damlaları aldı.

Soğuk su her aktığında vücudumda ısırıklar bırakıyordu. Soğuktu ama iyi geliyordu. Damarlarıma kadar hissediyordum soğukluğunu. Kısa fakat benim için uzun ve iyi gelen bir duşun ardından okul kıyafetlerimi giymeye başladım. Okul formam beyaz gömlek ve krem etekten oluşuyordu. Okul formamı üzerime geçirdikten sonra unuttuğum siyah kravatımı da beceriksizce bağlamaya çalıştım. Bağlayamadığımda ise cebelleşmeyi bıraktım ve hafif ıslak olan saçlarımı taradım. Kurutmamıştım saçlarımı, ki zaten kurutmayı da sevmezdim. Kuruttuğum zaman, uygulanan ısı yüzünden saçlarım yıpranıyordu.

Saçlarıma çok önem verdiğim için o yüzden de kurutmuyordum. Kendi kendine kururdu. Birde onunla mı uğraşacaktım! Üşengeç bir kızdım ona zamanımı ayırmaya bile üşenirdim. İsmim evin içinde yankılandığında kahvaltının hazır olduğunu anladım.

Siyah spor ayakkabılarımı giyip çantamı da aldıktan sonra aşağı kata indim. Mutfağa girdiğimde kimse yoktu. Demek ki  'Aile kahvaltısını' bahçede yapacaktık. Büyük boydan boya cam olan kapıyı yana kaydırıp açtım. Bütün aile oturmuş kahvaltılarını yapıyorlardı. Hiçbir eksikleri yok gibi gözüküyordu.

LOTUSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin