Uzunnn bir sınav haftasından sonra yeni bölümle karşınızdayımm :D neyse daha fazla merak ettirmeden bölüme geçiyorum keyifli okumalar :))
Dudaklarını dudaklarımda hissettiğimde gözlerimin faltaşı kadar açıldığına eminim. Normal insanar öpüşürken karşılık verir ama ben hiçbir şey yapmıyordum belki de yapmak istemiyordum. Birden beynim devreye girdi:
'' Seni öpmesine izin verme ona her istediğini yapamayacağını göster '' ama kalbim ona karşılık vermek ister gibiydi. Beynim ve kalbim resmen kavga ediyordu ve bunlar birkaç saniyede , içinde olduğumuz vagon hareket ederken gerçekleşti.
Bu işin bir son bulmasının gerektiğine karar verdiğimde ellerimle Doruk'un omzundan iterek kendimden uzaklaştırdım. Ama Doruk uzaklaşmıyordu aksine daha da ilerliyor ve boynumdan öpmeye çalışıyordu. Daha fazla dayanamayarak bağırmaya başladım;
'' Kes şunu! Ne yapmaya çalışıyorsun!?'' ama Doruk beni duymamış gibi üstüme gelmeye devam etti Doruk'u kendimden uzaklaştırmaya çalışırken bacağım vagonun kenarında duran durdurma koluna çarptı ve vagon ani bir hareketle durdu.
Doruk sanki uzun bir uykudan uyanmış gibi kollarını iki yanımda duran vagonun kenarına dayadı ve yüzüme bakmaya başladı ben de tekrar saldırmasından korkarak onu üzerimden ittim ve vagondan inerek hızlı adımlarla ilerlemeye başladım.
Korku tüneli çok karanlıktı sadece bazı yerlerde elektrikli meşaleler vardı. Karanlık olması sorun değil ama önüme her an bir şey çıkacak ve kafama çarpacak korkusuyla elimle yüzümü kapatıyordum. Arkamda yavaş adımlarla ilerleyen ayak sesleri duymaya başladım sonra da yavaş bir ses;
'' Bekle, yavaşla burası çok karanlık '' dedi bu Doruk'un sesiydi. Ben bile bu kadar az gördüğüme göre onun gece körlüğü olduğu için hiç görmediğine eminim. Ama şuan ona acıyıp geri dönemem az önceki gibi saldırmayacağına emin olamıyorum.
'' Olduğun yerde kal ben dış.. '' lafımı bitiremeden önüme hayalet şeklinde çarşaftan yapılmış beyaz bir şey çıktı ve korkudan çığlık attım.
Ben çığlık attığımda ayak sesleri daha da hızlandı ve bir süre sonra büyük bir gürültü duyuldu.
İlerlemeyi durdurdum ve merakıma engel olamayarak;
'' Doruk iyi misin? '' diye bağırdım sesim tünelin içinde yankılanırken güçsüz bir inleme sesi geldi.
Acaba bu da Doruk'un oyunlarından biri olabilir mi diye içimden geçirmeden edemedim. Ama ya gerçekten bir şey olduysa bu ihtimal daha ağır bastığından duvarda duran elektirikli meşalelerden birini alarak geldiğim yöne doğru ilerlemeye başladım. Bir yandan da bağırmaya devam ediyordum ama hiç bir ses gelmiyordu. Ses gelmedikçe adımlarım daha da hızlandı.
1-2 dakika yürüdükten sonra yerde ayağıma bir şey takıldı ne olduğuna bakmak için meşaleyi aşağı tuttum ve Doruk'un yüzünü görünce resmen şok geçirdim.
Ne yapacağımı bilemez bi şekilde meşaleyi yere bıraktım Doruk'un kafasını dizime koydum ve sesimi duyup duymadığını anlamak için ellerimi yüzüne koydum kulağına doğru eğildim ve ;
'' Doruk gözlerini aç sesimi duyuyor musun? '' dedim.
Doruk'da yavaş hareketlerle elimi tuttu ve güçsüz bir şekilde sıkarak;
'' Çok korkuyorum burası çok karanlık '' dedi. Neden bahsediyor bu? karanlıktan korkuyor mu?
'' Karanlıktan mı korkuyorsun? kendini nasıl hissediyorsun? '' dedim.
Duyulması bile zor kısık bir sesle;
'' Ölüyorum '' dedi. ve sonra başı dizimin üstünden kaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kızıl Kafa
Novela JuvenilAytuğ annesi ve babası tarafından yetimhaneye terk edilen onlarca çocuktan sadece bir tanesi peki Aytuğ'yu diğerlerinden farklı kılan ne? Asiliği mi? Erkekçe tavırları mı? Yüzsüzlüğü mü? Korkusuzluğu mu? Yoksa; Hiç kimsenin farkına varamadığı o güz...