'Byun Baekhyun ile Tanışın'

912 61 50
                                    

Artık bir klişe haline geldiği için klişeden kaçmaya çalışırken yine klişeleşmeye başlamış bir sözle hikayeme başlamak isterdim aslında...

-7 yıl sonra..-

Fakat ne var ki size şunu söyleyemeyeceğim: "Sabah gözüme güneş girerek uyandım demek isterdim ama saçım başım dağınık uyandım ve güneş ışığından bir eser bile yok."

Ama boşa uğraşmayın çünkü sabah gözüme güneş girmesiyle beraber tek başıma şehrin bilinmeyen bir köşesinde yaşadığım yıkık dökük küçük bir gece kondu da saçım başım düzgün bir şekilde uyandım.

Tam yedi sene olmuştu yaşamımı geride bırakalı. Yaşamımı geride bırakmak derken ciddi olarak demiştim, evden falan kaçtığım yoktu. Yedi senedir ölüydüm ve kimsenin dünyada dolaştığımdan haberi yoktu.

Ah, kendimi tanıtmayı unuttum, özür dilerim.

Merhaba, ben Byun Baekhyun ve ben bir ölüm meleğiyim.

Yedi sene önce akşam anneme sinirlenip büyük annemlere gitmek için evden çıkmıştım ama sarhoş bir sürücü gelip bana çarpmıştı. Ah, size klişe olmayan bir haber vereyim: hayır bana çarpan adama aşık olmadım. O şıllık şu an ceza evinde çürüyor olmalı. Umarım öldüğü gün ruhunu benim almama izin verirler.

Bunu dediğim içinde beni işinde çok iyi bir ölüm meleği sandınız değil mi? Hahahahaha! Hayır tabii ki de. Şu ana kadar aldığım ruhların sayısı iki elin parmağını geçmez. Belkide bir elin bile geçmez. Ruhları almak istemiyoruz, bu yüzden başka meleklere bırakıyorum. Sanırım bu yüzden hep en altlardayım ve diğerleri hep en yükseklerde. Ama ne yapayım? Ben duygusal bir insanım ve onların ruhlarını alıp, ailelerinden ayıran kişi ben olmak istemiyorum.

Her neyse, bu kadar sohbet yeter sanırım?

Kırık dökük yatağımdan kalktım ve bir köşede pineklemiş çocuğu gördüm. Onunla da tanıştırayım: Kendisi Kim Minseok'tur. Ailesiyle sürekli kavga eden biri ve arada sırada (sık sık) insanlardan uzaklaşmak istediğinde buraya gelir. Kendisine Xiumin der ve dedirtir çünkü ailesinin ona verdiği ismi kullanmak istemiyor, böyle bir isyan işte. Bunları nereden mi biliyorum? Çünkü buraya gelip içip içip duvarlarla konuşuyor ve her şeyi anlatıyor. Sanırım beni göremese de içindeki bazı hisler onu dürtüyor ve yataktan uzak duruyor, sanırım korkuyor yazık ehehehe.

Onun yanından geçip dolabımı açtım. Farklı renklerde kıyafetler görmek isterdim ama tüm dolabım siyah ve beyazdan oluşuyordu. İş kuralı: Siyah ve beyazdan başak renk yok. Beyaz gömleği alıp giydim, üstüne siyah yeleğimi giydim ve altıma siyah dar bir pantolon giydikten sonra uzun ve yünden yapılma siyah kabanımı giydim. Gözüme bir ede eyeliner çektim, bu zorunlu değildi ama bana yakışıyordu, ne yapayım?

Neden siyah giyinmek zorunluydu diye soruyorsunuzdur sanırım? En başta bende saçma bulmuştum ama sonra öğrendiğim zaman gayet makul bir sebepti. Bana anlatılana göre insanlar ölüm meleklerini her zaman siyahlar içinde hayal edermiş, bir orakla beraber fakat maalesef orağım yok. İnsanlar, ölüm meleklerini öyle hayal ettiği için, siyah ve beyaz giyiyoruz. Bizi hemen ayırt edebilsinler ve çabucak güvenip kendilerini bize teslim edebilsinler diye. Önce korksalar da zararsız olduğumuzu belli edince ellerini uzatıyorlar. Baya profesyonelmiş gibi konuşuyorum değil mi? Ama olsun, bilmek herkesin hakkı.

Tahmin edebileceğiniz gibi siyah ayakkabılarımı giydim ve kapıdan çıktım. Bo, beni görünce havladı. İşte bu da sokak köpeği Bo, ben ona tasma takıp ismini Bo koyana kadar sokak köpeğiydi. Beni görebiliyor evet, çünkü köpeklerde insanlarda olduğu gibi bir göz perdesi yoktur. "Selam Bo!" deyip kulağının arkasını kaşıdım. Bo, beyaz renkli bir Labrodor retriever'dı. Onu, iki sene önce sokakta bulmuştum, çok aç gözüküyordu bende onu kimsenin bakmadığını onaylayınca kucağıma aldım. Uçan bir Labrodor pek akla yatkın olmazdı çünkü. Onu buraya getirdim ve besleyip bugünlere getirdim. Boynuna bir de tasma takıp Bo ismini verdim, tasmaya da yazdım hatta. Evet Bo, aklıma başka isim gelmedi, o da buna alıştı zaten. Arada ayyaş Minseok gelir ve onunla oynar ardından beslerdi. Bu sabah pek bir uyuşmuş göründüğü için ona güvenemeyeceğim. Gidip Bo'nun yemek kabını alıp önüne koydum ve camın önündeki saksıların arkasında duran köpek mamasını çıkarıp kasesini doldurdum bir de su kabına su doldurdum. Tekrar kulağının arkasını kaşıdıktan sonra bisikletimi (tabii ki de siyah) aldım ve sürmeye başladım. Bugün bir ölü almalıydım yoksa sürtük patronum Junmyeon en sonunda beni kovacaktı. Fakat şansıma bakın ki bu sabah ölen olmayacak sanırım çünkü telefonuma mesaj gelmedi. Evet biz ölüm melekleri de moderniz, öyle garip hislerle ölenleri hissetmiyoruz artık. Ölen kişiler, nerede olduğunu bilmediğim bir merkeze gidiyor ve en yakındaki ölüm meleğine gidip onu alması için mesaj geliyor. Aynı anda ölüm melekleri bir ruha dadanmasın diye de herkese alabilecekleri ruhların mesajı geliyordu ve karmaşada böylece engelleniyordu. Elimdeki telefon tamamen bir akıllı telefon ama sadece bu işe yarıyor. Ölüm melekleri özel olarak üretmiş bu telefonları. Eğer bir tane akıllı telefon istiyorsak çalabilirmişiz. Sonuçta bize para ödemiyorlar ve sonuçta "Ölü Pazarı" denen bir şey yok. Fakat bu meslekten aldığımız ödeme dünya üzerinde kalabilmemiz.

Angel of Death (ChanBaek)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin