Son çılgın olayın üstünden tam tamına bir hafta yedi saat otuz dört dakika kırk saniye, kırk bir saniye, kırk iki saniye, kırk üç saniye, her neyse işte o kadar geçmişti.
Artık, Sehun'la beraber Tao ve Chanyeol'ü rahatça gözlemleyemiyorduk çünkü ikisi de bizi görebiliyordu ve Chanyeol, vaktinin çoğunu artık Tao'yla geçirmeye başlamıştı. Çünkü en yakın arkadaşıydı ve onunla iletişime geçebilecekken bir de benimle mi geçecekti?
Bir haftadır bin bir farklı türle ikisini gizlice gözlemliyorduk. Mesela şu an gibi. Kim Jongdae'nin arabasını almış, pembeye boyamış ve plakasını değiştirmiştik. Plakası BBH - 0605'ti ve çok dikkat çekiyordu. Evet benim ismimin baş harfleri ve doğum tarihim. Çılgın aşık seni. Yayın şirketinin önüne pembe arabayı çekmiş ve dürbünle Tao'nun çalıştığı odayı gözlemliyorduk.
"Baekhyun!" dedi Sehun. "Ver de biraz ben bakayım!"
Sehun, araba kullanmayı bildiği için şoför koltuğuna kurulmuştu bende onun üstüne eğilmiş elimdeki dürbünle yukarı bakıyordum. "Bir dakika daha! Lütfen!" dedim. "Yeter be sürtük! Aşkından hasret yanan tek sen değilsin!" dedi ve elimdeki dürbünü almak için yeltendi ama ben geri çekildim. "HAYIR! SADECE BİR DAKİKA DAHA!" dedim. Sehun'la dürbün kavgasına girdik ve bu sadece üç dakika sürdü. Üç dakikanın sonunda Sehun kazandı ve dürbünü aldı.
Dürbünü sinsi bir gülüşle almış cama dönmüştü ki Chanyeol'ün bize bakan suratıyla karşı karşıya kaldık ve ikimiz de korkuyla yerimizde zıpladık.
"Ne yapacağız?" dedi Sehun. "Görmemiş gibi yapalım." dedim. Chanyeol yumruğuyla camı tıklattı. Birbirimize baktık ve Sehun dönüp gülümseyerek camı açtı. "Aaa! Selam Chanyeol, nasılsın?" dedi. "İyiyim, sen nasılsın?" dedi Chanyeol. "Tanrı'ya çok şükür bugünde ölüyüm." diye yanıtladı Sehun.
"Burada ne yapıyorsunuz?" dedi Chanyeol. "Duruyoruz." dedim. "Peki, dürbünle ne yapıyorsunuz?" Chanyeol bizi sorularıyla köşeye sıkıştırıyordu. "Hangi dürbün?" dedi Sehun. Chanyeol parmağıyla, Sehun'un elindeki dürbünü gösterdi. "Ha bu mu? Bununla şey yapıyorduk, eee, şey," Sehun dönüp bana baktı.
"Şey yapıyorduk," dedim ve aklıma bir yalan gelince parmağımı şıklatıp, "Sizin yayın şirketinde bir ruh var da, öbür taraftan buraya ziyarete geldi onu gözlemem için bana görev verdiler."
"Hangi ruh?" dedi Chanyeol arkasına bakarak. "Hangi ruh mu? Şeyin ruhu, şeyin," diye kekeleyerek Sehun'a baktım.
"MİCHEAL JACKSON!" diye parlayıverdi Sehun. "Ciddi misin?" diye fısıldadım, "Aklıma bir şey gelmedi." diyerek fısıltıyla karşılık verdi. Chanyeol tam bir şey söyleyecekken, benim oturduğum taraf olan yolcu koltuğunun camı öfkeli bir yumrukla tıklatıldı. Dönüp bakınca bize öfkeyle bakan Kim Jongdae ile karşılaştım. Arabasını ve saçını pembeye boyadığımız için öfkeliydi. Ama ne yapalım? Uyumlu olsun istedik.
Camı indirdim ve, "Selam DaeDae!" dedim. Jongdae ona böyle dedim diye önce yumuşar gibi oldu ama sonra tekrar öfkeyle bize baktı. "Arabamı ne zaman geri vereceksiniz? İşim var." dedi.
"Saçın neden pembe?" dedi Chanyeol. "Bunlar sizi gözetlemek için-"
"Michael Jackson'ı gözetlemek için." dedim. Jongdae bana bakıp tek kaşını kaldırdı ve konuşmasına devam etti. "Bu ikisi Micheal Jackson'ı gözetlemek için arabamı pembeye boyadılar. Sonra baktılar ki araba boyası saçımda işe yarıyor, benim de saçımı pembeye boyadılar."
"Arabayla uyumlu oldu işte!" dedi Sehun. "Her neyse, duyduğuma göre Michael Jackson öbür dünyaya gitmiş! İnin arabamdan, işime dönmeliyim." dedi Jongdae. "Aman be!" deyip arabadan indim. "Yemedik arabanı." Sehun'da indi ve Jongdae'ye orta parmağını gösterip yanıma, kaldırıma geldi. Jongdae, bir şarkı açtı arabasında ve yüksek sesle açarak yanımızdan uzaklaştı. "Neden bana haber vermediniz?" dedi Chen. "Michael Jackson'la hep tanışmak istemişimdir!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Angel of Death (ChanBaek)
FanficBaekhyun, ölmüş fakat öbür dünyaya gitmek yerine burada kalıp bir ölüm meleği olmuştu. Park Chanyeol, ünlü bir şarkıcıydı fakat ünü yavaş yavaş kayboluyordu. Ama Baekhyun ona sırılsıklam aşıktı. Bir gün Chanyeol kaza geçirdiğinde, Baekhyun'un onun c...