''Biricik karım olarak ilk doğum gününde, bütün ilklerimiz için. Seni seviyorum.
C x
Ah, tanrım. Ne kadar tatlıydı. ''Ben de seni seviyorum.'' diye mırıldanarak gülümsedim.
Sırıttı. ''Haydi aç.''
Yırtılmasın diye kağıdı büyük bir özenle açınca, içinde güzel kırmızı bir deri kutu buldum. Cartier. İkinci şans küpelerim ve saatim sayesinde, artık bu logoya aşinaydım. Büyük bir dikkatle kapağını kaldırınca, kutunun içinde gümüş, platin ya da beyaz altından -hangisi bilmiyordum- narin bir şans bilekliğiyle karşılaştım; kesinlikle büyüleyiciydi. Üzerinde bir sürü süs vardı: Eiffel Kulesi, Londra'nın siyah taksilerinden bir örnek, bir helikopter -Charlie Tango- , bir planör, bir kataraman -Zarafet-, bir yatak ve bir dondurma külahı. Şaşırarak, başımı kaldırdım.
''Vanilya mı?'' Özür diler gibi omuz silkince, elimde olmadan güldüm. Tabi ya.
''Christian, bu çok güzel. Teşekkürler. Fişek gibi.''
Sırıttı.''
''İsra.'' Özgürlüğün Elli Tonu'ndan kafamı ayırıp karşı koltukta elinde kumandasıyla kanalları karıştıran anneme baktım.
''He anne.''
''Bir ara teyzene uğramamız lazım.''
Söylediği şeyin kitabımı bölecek kadar gereksiz olduğunu belirtmek isterim.
''Hı hı.'' Tekrar kitabıma döndüm.
'' Sırıttı.
En çok kalbi beğenmiştim. Kapaklı bir madalyondu.
''İçine bir fotoğraf ya da ne istiyorsan onu koyabilirsin.''
''Senin bir fotoğrafını koyacağım.'' ''
''Akşam yemeği hazırlamam lazım.''
Ses çıkarmadım.
Sonunda kumandayı bırakıp Ben Bilmem Eşim Bilir'in tekrarını izlemeye koyuldu.
'' ''Senin bir fotoğrafını koyacağım.'' Ona kirpiklerimin arasından baktım. ''Her zaman kalbimdesin.''
Dudakları, güzel ve insanın içini acıtacak kadar mahcup gülümsemesiyle kıvrıldı.
Son iki süsü okşadım. Bir C harfi –ah, evet, ona adıyla hitap eden ilk kız arkadaşı bendim. Bu düşünceyle gülümsedim. Ve son olarak bir de anahtar vardı.
''Kalbimin ve ruhumun anahtarı,'' diye fısıldadı.
Gözlerim yaşardı. Üzerine atılıp kollarımı boynuna doladım ve kucağına yerleştim. Kulağına, ''Çok düşünceli bir hediye. Bayıldım. Teşekkürler.'' diye fısıldadım. ''
''İsra''
''Ayy efendim anne?''
''Duymuyor musun telefon çalıyor?'' Allah'ım sen sabır ver.
''Anne sen baksan?''
''Kaldırma beni şimdi. Kalk sen bak.''
Kitabımın kenarını kıvırmayı sevmediğimden, kitabın sonuna koyduğum ayracı çıkarıp 452. ile 453. sayfa arasına sıkıştırdım.
Kitabı koltuğa bırakıp mırıldanarak koridorun yolunu tuttum.
Salon kapısından çıkıp çalan telefon sesini takip etmeye başladım. Sağa döndüm. 2 tablo geçtim ve üzerinde vazo bulunan masaya ulaştım. Çalan Sibel Can - Kış Masalı şarkısını 'CEVAPLA'ya basarak susturdum.
''Aloo''
''Kızım annene sor bakalım evde alınması gereken bir şey var mı?''
''ANNEEĞĞĞĞ''
''Efendim.''
''BABAM İSTEDİĞİN VAR MI DİYORRR.''
''Sadece-'' VEE ARABANIN SAHİBİ KIRMIZI TAKIIMMMM.
''NEE?''
Annem televizyonun sesini kısar.
''Ekmek alsın ekmek.''
''Ekmek istiyormuş babacım. Birde jelibon.Solucanlı olandan olsun.''
''Emredersiniz prenses.''
Kıkırdayarak telefonu kapattım ve eski yerine koydum.
Bir Usain Bolt edasıyla geri döndüğümde annem yoktu. Fırsattan istifade kitabımı alıp yukarı –odama- çıktım.
Kapıyı kapattım. Koşarak yatağıma atladım.
Sırt üstü kitabımı okumaya devam ettim. Ne sapıksın dediğinizi duyar gibiyim. Demiyorsanız da ya kitabı okumamışsınızdır ya da sizde sapıksınız.
10. sınıfı bitireli 2 hafta oldu vee bu yazda yine İstanbul'dayız sanırım. Daha tatil planı yapmadılar. Yapsalar aile toplantısı yaparlardı önce.
Yaklaşık 30 dk sonra kapım tıklatıldı ardından annem kafasını içeri uzattı.
''Yemek vakti.''
''Taam anne.''
Kitabı yatağıma bırakıp uyuşuk uyuşuk alt kata indim. Babam ekmekleri çıkarıp annem tabaklara çorbayı koyarken tabureye oturdum. Ailede iş bölümü dedikleri bu olsa gerek. Anne ve baba biricik çocuğunu yormamak için kendi aralarında paylaşmışlar işi.
''Kızım.''
''Efendim babaların bir tanesi.''
''Kıskanıyorum ama.'' diyen anneme dönüp gülümsedim. Sen beni kitabımı okumaktan alıkoyansın kadııığğğğn.
''Annenle bir karar aldık.'' Oooooooooo.
Kafamı yukarı aşağı salladım.
''Haftaya gidiyoruz.''
''Nereye?'' İzmir? Bodrum? Yoksa babaannemler mi?
Babam ışık saçan gülümsemesiyle cevapladı.
''Amerika'ya.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hristiyan Sevdiceğim
Humor''Geliyorsun değil mi?'' ''İkide gelirim. Üçte gelmezsem dörde kadar bekle. Dörtte gelmezsem beşte gidersin.'' ''Şaka mısın sen!?!?'' ''Sen istedin.'' ''Neden senden iyilik istedim ki!?'' ''Hayad bu cınım. Kimi kimin önüne çıkaracağı belli olmuyor...