"Doktor bey, alerji faktörü demiştiniz. Neyi kastettiniz?"
"Ateş etme, çıkıyorum!"
Dolabın kapısı yavaşça açılırken üçümüz de silahlarımızı doğrultmuştuk. Adam ellerini kaldırmış, korkuyla bize bakıyordu.
"Lütfen ateş etmeyin, silahsızım. Lütfen..."
"Senden başkası var mı?" diye bağırdı abim.
"Hayır, yok! Yemin ederim! Ateş etmeyin..."
"Eğer başka biri varsa önce seni öldürürüm."
Silahını indirirken bize de indirmemizi işaret etti.
"Kimsin sen?" diye sordu nazikçe, az önceki bağırışından eser kalmamıştı.
"Ben, bu... Burada çalışıyordum. Doktorum, ismim Vedat."
"Faruk. Yanımdakiler Yunus ve Ömer, kardeşlerim. Oturup sakince konuşalım Vedat. Arkamızdan iş çevirmek gibi saçma bir şey yapıp kendini öldürtmezsin değil mi?"
"Hayır efendim, benden zarar gelmez. Çok teşekkür ederim. Şey... Erzakım biteli otuz iki saat oluyor da..."
"Tekneye geçelim. Orada yemek yersin, konuşuruz. Senden tek isteğim, bize karşı dürüst olman."
"Hayatımı size borçluyum, çok teşekkür ederim. Bana güvenebilirsiniz."
"Buradan ayrılma. İki dakika bekle."
Kapıyı kapatıp merdivenlere doğru yürüdük.
"Bu nereden çıktı şimdi..." dedi Ömer.
"Adamın kaldığı yere girdik Ömer. En azından misafirimiz gibi davranmalıyız." dedi abim.
"Ne yapacağız abi?" diye sordum.
"Eğer onu buradan atarsak ölür, bize yakışmaz. Ama güvenmeyeceğiz."
"Benim güvenle alakalı sorunum yok, sanırım Yunus'a söyledin onu."
"O ne biçim laf Ömer? Ne demek istiyorsun sen?"
"Hemen yanlış anlama oğlum, kötü bir şey demedim."
"Konuya odaklanın! Fazla seçeneğimiz yok. Dağdan gelip bağdakini kovmayacağız. Hele bir dinleyelim. Bakalım kimin nesi, söyledikleri çelişiyor mu? Yalan söylerse anlarız, burayı uzun zamandır gözlüyoruz."
***
Adam, gerçekten otuz iki saat yemek yememiş gibi iştahlıydı. Bir süredir sessizce adamı izliyorduk. Abim, söze başladı.
"Seni dinliyoruz. Kimsin, tek başına burada ne arıyorsun?"
Nazikçe öksürüp yutkundu.
"Ekibimle beraber burada, virüs hakkında araştırmalar yapıyordum. Bu olaylar başlar başlamaz, yani 13 Mart'ta Ankara'dan buraya gönderildim. Çoğu şehrin askerî araştırma hastanelerine benim gibi saha elemanları gönderildi yakından gözlem yapabilmek için. Görevim, virüsle alakalı bilgiler edinmekti."
Abim, arkasına yaslandı.
"Demek, yaklaşık iki buçuk aydır buradasın. Ekibine ne oldu?"
"Kendimizi tamamen dışarıdan soyutlayıp içeri kilitlemiştik. Yaklaşık bir ay önce, erzakımız azaldığı için hep birlikte dışarı çıktık. İşler, beklenildiği gibi gitmedi. Kimi yolda virüs kaptı, kimi de... Şey, bahçede ekibimin büyük bir kısmıyla karşılaştınız zaten. Ben, güç bela kendimi buraya kapattım. İçerideki erzakı büyük bir tasarrufla kullandım. O da bitti, ama kapana kısılmıştım, buradan çıkamazdım. Tekneyi yanaştırdığınızı görünce küçük bir umut doğmuştu içime. Hepsini öldürmeyi başardınız, buradan kaçacaktım. Fırsat kolluyordum, ama beni fark ettiniz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GECENİN KARANLIĞINDA: SALGIN
Science Fiction*Tamamlanmış bir roman. Üç kitaplık bir serinin ilk adımı. Aniden yayılmaya başlayan bir salgın... İnsanların içinde bulunduğu kaos havası... Bir grup insanın bu salgın karşısında yaşadığı olaylar... Kimi zaman hüznün doruklarında, kimi zaman umut ı...