Birbirimize bakıp çaresizce güldük. Elimizden hiçbir şey gelmeyişine güldük.
Ana yolun her iki tarafından, hurdalığı andıran düzensiz araçların arasından yaklaşan yüzü aşkın ceset... Arkamızda, bize ulaşmak üzere olan onlarcası... Ve yanımızda, bir ihtimal hasta olan ve bizi oldukça yavaşlatan bir insan... Hayatımın hiçbir kısmında, bu kadar kapana kısılmış hissetmemiştim. Önümüzde, bizi tesisin arkasına götürecek patika vardı ama hemen aşağısındaki anayolun durumu bu kadar berbatken orası iyi durumda olamazdı. Hoca, inlercesine konuştu.
"Beni bırakın, size yük oluyorum. Siz kaçın, bırakın beni."
Abim, bir sağa bir sola yürüyüp volta atarken son derece sessizdi. Zeki ile beraber kanayan cesetlerin üstüne mermi yağdırırken hoca, konuşmaya devam ediyordu.
"Bırakın beni, ısırıldım."
Bir anlığına hocaya dönüp duraksadıktan sonra voltasına devam etti. Önümüzdeki patikanın sola kıvrılan köşesinden birkaç cesedin yaklaştığını gördük. Birden konuşmaya başladı.
"Isırılmadın, yalan söylüyorsun. Öyle ya da böyle seni bırakmayacağız, zaten bıraksak nereye kaçarız ki?"
"Abi, mermilerimiz azalıyor, daha fazla dayanamayız. Bir karar ver artık."
"Adım atamayız. İnzivaya çekileceğiz. Başka şansımız yok. Zeki, hocayı tut."
Hemen yanımızda bulunan müstakil evin bahçesine girdi, evin kapısını kırarken bana döndü.
"Ömer'e haber ver, kamyonetle gelsinler. Yanlarında MG3'ü de getirsinler."
Aceleyle telsizi açtım.
"Ömer?"
"Dinlemedeyim."
"Acil durum. Kamyonetin kasasına MG3'ü sabitleyip derhal buraya gelin. Tesisin arkasındaki patikanın anayolla birleşen ucundayız. Tekrar ediyorum, patikayla anayolun kesiştiği noktada müstakil bir evdeyiz. Acele edin!"
"Anlaşıldı. Dayanın, geliyoruz!" sesi çok heyecanlı ve yüksek çıkmıştı.
Kapıyı kırdıktan sonra içeri dalıp abimle beraber bir dolabı girişin önüne yığdık.
"Zeki, evi kontrol et."
"Anlaşıldı."
Hocayı bir koltuğa bırakıp evin odalarına daldı. Birden, tiz sesli bağırışlar yankılanmaya başladı sokaklarda.
"Harika! Ulan... Bir bunlar eksikti. Yunus, bunlar dolabı devirir, temizlemeliyiz. Ben dolabın arkasında duracağım, aralıktan ateş et."
Silahı otomatiğe alıp yarısı dolu olan şarjörü dolusuyla değiştirdim. Dolapla kapının kirişi arasındaki birkaç santimlik aralıktan, bahçe kapısından hızla giren kanayan cesetleri gördüm. Açıdan dolayı aralıktan vurmak imkânsızdı.
"Eğil Faruk abi! Aşağıdan ittir!"
Abim çömelir vaziyette dolabı omzuyla ittirirken dolabın karşısına geçip şarjörü boşalttım.
Kapı delik deşik olmuştu, deliklerden içeri süzülen ışıklar evin bazı noktalarını aydınlatıyor, havanın ne kadar tozlu olduğunu gözler önüne seriyordu.
Dolabın arkasındaki hareketlilik kesilince abim salona geçti. Arkasından gittim, barikatı güçlendirmek için koltuk, masa gibi eşyalar attık kapının önüne. Mermi deliklerinden baktım, bahçenin önü çok kalabalıktı. Barikat sonsuza kadar dayanamazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GECENİN KARANLIĞINDA: SALGIN
Science Fiction*Tamamlanmış bir roman. Üç kitaplık bir serinin ilk adımı. Aniden yayılmaya başlayan bir salgın... İnsanların içinde bulunduğu kaos havası... Bir grup insanın bu salgın karşısında yaşadığı olaylar... Kimi zaman hüznün doruklarında, kimi zaman umut ı...