Annemin bu tavırlarına daha fazla katlanamayacağımı düşünerek, evden çıkmak istedim o anlığına.
"Yeter anne! Ben hava almak için dışarıya gidiyorum. Belki sen de bana söylemek istediklerini düşünürsün. KİM BİLİR!"
Kapıyı öyle hızlı çarpmıştım ki iki gezegen birbiri ile çarpışsa ancak böyle bir ses çıkardı. Canım o kadar çok yanıyordu ki artık yaşamayı bırak nefes bile almak istemiyordum. Gözlerimi bir perde gibi kaplayan gözyaşlarım akmak için benimle mücadele ediyorlardı ama yine her zamanki gibi ben mağlup olmuştum. Yere oturup hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyordum. Bir anda gözlerim kararmaya ve görüntüler gözyaşlarım yüzünden bulanık olmaya başlamıştı. Yolun ortasında ölümü beklermişçesine öylece duruyordum. Yolda geçenler ise bana öylece bakıyorlardı. Ama içlerinden bir genç bana koşarak bağırıyordu:
" Çekil kenara! Delirdin mi? Araba çok hızlı geliyor. Ölmek mi istiyorsun? Ahmaklar!"
Gözyaşlarımdan dolayı bana doğru koşarak gelen genci tam olarak net göremiyordum ama üzerime doğru beni öldürmek için gelen arabayı çok iyi görebiliyordum. Yolun tan tarafından ve yolun tam karşısından bana doğru gelen araç da genç de aynı süratle yaklaşıyorlardı adeta. Genç bana elini tutmam için uzamıştı ancak ben onun elini tutamadan sert esen rüzgar gibi gelen birşey beni yolun yan tarafına fırlattı. Bedenim yere öyle bir çakılmıştı ki bir anlığına vücudumdaki tüm kemiklerin kırıldığını hissettim. Beni kurtarmak için elini uzatan genç yanıma gelmişti ve oldukça telaşlı görünüyordu sanki kazaya kendisi sebep olmuş gibi.
*İyi misiniz? Ben Kaan. Lütfen kendinizi yormayın ben hemen ambulansı arayacağım. Tamam mı? *
Ben sadece boş gözlerle ve hala yaşlar akıtan gözlerimle maviye, havaya, buluta, gökyüzüne bakıyordum. Ellerimi kaldırmaya çalıştım ama yapamıyordum. Aynı şekilde ayaklarım da kımıldamıyordu. Birden hıçkırarak ağlamaya başladım ama benim gözümdeki yaşlardan çok yardıma ihtiyacım vardı ve bana bu yardımı tanımadığım birisi değil de annem yapmalıydı. Kaan bana çok şaşırmış bir şekilde bakıyordu.
*Se, sen neden ağlıyorsun? Ağlama lütfen. Canının acıdığını biliyorum ama biraz daha dayan ambulans gelecek hem gözyaşında tuz vardır böyle ağlamaya devam edersen yüzündeki yaralar yanar ve canın daha çok yanar. Lütfen ağlama hem ambulans az sonra gelir güven bana.*
"Benim canım sadece şu an bulunduğum durum yüzünden yanmıyor. Ayrıca beni umursamayı kes. Hem sen neden bana yardım ediyorsun
Şunu unutma insanlar hiç iyi değildir. Herkes çıkarları için yaşıyor bu hayatta. Ne sen ne ben ne de bir başkası iyi değiliz ve iyiliği haketmiyoruz."
Gözlerim yavaş yavaş kapanıyordu ama Kaan buna izin vermiyordu. Eğer uyursam bir daha uyanamayacağımı söyledi bana. Ama gözlerim o kadar ısrarcıydı ki kapanmaya ne yapsam olmuyordu. Kaan bana bakıyordu ben sanki son kez bakıyormuşum gibi havaya bakıyordum. Tam Kaan'a bana yaptığı iyilikler için teşekkür edecektim ki gözlerim kapanıverdi ansızın. Gözlerim kapalıydı ama son duyduğum şey Kaan'ın sesiydi:
*İsimsiz. Lütfen uyan. Bal ambulans geldi. Hadi aç gözünü. *
(36 SAAT SONRA...)
Gözlerimi güçlükle açmıştım ancak görüntüler fazla net değildi. Ama yinede etrafı görebiliyordum. Başımda iki tane hemşire bekliyordu. Birisi serumumu değiştiriyordu allah bilir kaçıncı serumdu bu koluma takılan ve kolumu kangren edercesine morartan serum. Diğer hemşire ise uyandığımı doktora haber vermekle yetiniyordu. Doktor odaya gelerek önlüğünün cebindeki şu meşhur ışıklı kalemini çıkararak gözümü ayırıp ışığı tutuyordu ancak benim ışığın parlaklığına dayanacak 1 saniyelik gücüm bile yoktu. Doktor "GEÇMİŞ OLSUN" diyerek odadan çıktı ve ben çok susadığımı fark ederek hemşireden biraz su istedim ama hemşire 48 saat geçmeden hiçbir şey yiyip içmeyeceğimi ve ameliyattan çıkalı 36 saat olduğunu söyledi. Anlaşılan 12 saat daha beklemem gerekiyordu. O da ne! Başımı çevirdiğimde sedyenin yanında durmakta olan ufak, deri ve kahverengi renginde olan koltukta siyah saçlı, siyah deri ceketli bir genç uyuyordu ama eli elimin üstündeydi. Elimi öyle bir hızla çekmiştim ki canımın acısından inleyerek uyuyan genci uyandırdım istemeden. Genç çocuk "kusura bakma" dedi ve gülümsedi gözleriyle elimi göstererek.
*Günaydın İsimsiz. *
"Ben su istiyorum. Çok susadım. Lütfen su ver."
*Çok isterdim ama 48 saat geçmediği için hiçbir şey yiyip içemezsin. Doktor öyle söyledi Bayan İsimsiz.*
"lütfen."
*Bir damla sadece ama fazlasını istemek yok. Tamam mı? *
"Peki, saol. Çok teşekkür ederim."
*Bu kadar çok teşekkür edip, kibar olmana gerek yok. Hem sen değil miydin bana yerde yatarken insanlar iyi değil ne sen ne ben ne de bir başkası diye söyleyen. Ne oldu şimdi o egoist kıza. *
"Gerçekten çok özür dilerim ben onları isteyerek söylemedim."
*Biliyorum. Hadi ama ağlama ben sadece şaka yapmak istemiştim. *
İçtiğim bir damlacık su resmen beni kendime getirmişti. Galiba bana yardım eden bu esrarengiz ve bir o kadar komik kişiliğe sahip olan bu genci tanımalıydım. Belki de bir nebze bile olsun annemi bana unutturabilirdi. Sahi annem neredeydi ya Pınar. Neden beni 36 saat boyunca aramadılar.
"Kimsin sen? Beni tanımıyorsun bile neden bana yardım ediyorsun?"
Galiba biraz kaba olmuştu.
*Ben Kaan. 19 yaşındayım ve İstanbul Üniversitesi İşletme Bölümü 1.sınıf öğrencisiyim. Ayrıca da yardıma ihtiyacı olan birine yardım etmek için onu gerekmez öyle değil mi? Hele de bu kişi arabanın önüne kendini atan çılgın biriyse.*
"Eğer ben olsaydım senin aksine bu çılgın kızı tanımak isterdim."
*Peki o zaman söyle bakalım şimdi sen kimsin ve neden arabanın önüne attın kendini Bayan Çılgın İsimsiz Hanımefendi? *
"Ben de Kayra. 17 yaşındayım ve Atatürk Anadolu Lisesi 'nde 11.sınıf öğrencisiyim. Son soruna gelecek olursak onun cevabını da daha sonra anlatırım sana. Şimdi senden küçük bir ricam olacak. Yapar mısın?"
*Yapabileceğim birşey ise neden olmasın. Söyle bakalım" Uyuyan Çılgın Prenses Kayra".*
"Heey!Uyuyan Çılgın Prenses de ne oluyor? Alt tarafı 36 saat uyuduk be!"
*Alt tarafı mı? 36 saat mi? Sen 36 saati beğenmiyor musun yani? Hadi canım sen de. *
"Tamam. Seninle tartışmayacağım. Benim için Pınar'ı arar mısın rica etsem?
*Ararım aramasına da benim telefon rehberimde" Pınar " adında birisi yok. *
" Olmadığını biliyorum şapşal. Numarasını ben yazacağım. Ver telefonunu? "
*05_ _ _ _ _ _ _ _ _ * aranıyor
"Alo!"
"Alo!Kayra sen misin?"
"Pınar"
"Ne oldu Kayra? Sen kaç saattir neredesin? Annen deli oldu seni bulamayınca. Ayrıca sana bir haberim var ama iyi mi kötü mü bilemedim. Sen nerede olduğunu söyle hemen yanına geleyim."
"Ben okulun alt caddesindeki hastanedeyim."
"Ne! Hastane mi? Ne hastanesi Kayra! Ne oldu sana? Hemen geliyorum."
"Peki görüşürüz."
"Geliyorum. Bay bay."
"Kaan telefon için teşekkür ederim. Şey, arkadaşım geliyor lütfen ona olanları çok abartarak anlatma. Bana inanmayıp sana soracaktır. Tamam mı? Lütfen."
*Peki Uyuyan Çılgın Prenses.*
"Bişey daha. Ben Uyuyan Çılgın Prenses değilim. Ben Kayra'yım. Okey?"
*Ok. Uyuyan Çılgın Prenses. *
"Bak yine. Hah Pınar geldi."
*Kaan*
- Hoşgeldin Pınar.
*Pınar*
- Saol da sen kimsin?
*Ben*
- Şey, Pınar o beni kurtardı. Adı Kaan. Gel buraya sana sarılacağım. Seni çok özledim.
*Pınar*
- Ben de seni çok özledim Çılgın. Hem sana ne oldu böyle? Sen kendini benden ayırmak mı istiyorsun? Kızım sen delirdin mi? Ahmak mısın? Harbiden Kayra sen çıldırmışsın yaa.
*Kaan*
- Demek ki sana çılgın diyen tek ben değilmişim. Hahaha.
"Bana bak ben sana demedim mi ben çılgın değilim hele çılgın prenses daha doğrusu Uyuyan Çılgın Prenses hiç değilim."
*Kaan*
- Tamam, tamam. Bir şey demedim. Ben çıkayım da siz konuşun iki arkadaş Uyuyan Çılgın Prenses.
"Tamam hadi dışarıya."
*Pınar*
- Kızım ne diyor bu? Yoksa siz...
"Saçmalama kızım ya deli miyim ben. Hem sen bana telefonda bişey demiştin. Anlat bakalım ne oldu?
*Pınar*
- Ben annenle konuştum ve bütün gerçekleri öğrendim. Ama ben bunu sana nasıl anlayacağımı bilmiyorum. O yüzden hiç anlatmak istemiyordum açıkçası.
" Ama şimdi anlatacaksın. Çünkü bir defa bana dedin."
*Pınar*
- Anlaşılan sana her şeyi anlatacağım. Tamam bak şimdi...
![](https://img.wattpad.com/cover/124074686-288-k876705.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LACİVERTLERİN EFENDİSİ
Roman pour AdolescentsGerçek olan neydi? Aşk mı, sevgi mi? Yoksa hiçbiri mi? Peki ya aşk neydi? Ya sevgi? İşte ben. Yani Kayra olan ben bu duygulardan habersiz olan ben sanki hayatta yaşayan bir ölüydüm. Acaba nefret duygusu bir aşk yada sevgi sayılır mı? Peki pişmanlık...