7.BÖLÜM

56 12 2
                                    

Güne yatağımın baş ucundaki sıcak kokusuyla bile beni mesh ederek sıcacık yatağımdan kaldıran kahve kokusuyla açtım gözlerimi. Kahve kokusunu içime öyle çekmiştim ki sanki yıllardır kahveye hasret gibiydim. Tam ayağa kalkmıştım kahvemi alıp aşağı inecektim ki elinde bir kahveyle de Kaan girdi odaya ve yüzündeki hafif tebessümle "Günaydın Prenses" dedi. Ben de onun yüzündeki hafif tebessüme karşılık olarak tebessümle "Günaydın, ayrıca bu lezzetli kahve içinde teşekkürler" dedim yüzümdeki tebessümü daha da genişleterek. Bardağı dudağıma götürerek bir yudum kahve aldıktan sonra istemsizce gözlerimi kapatıp ne zamandan beri böyle lezzetli bir kahve içmediğimi düşünerek bir yudum daha alıyordum tadına doyamadığım o kırk yıl hatırı olan kahveden. Kaan bana bakarak ufak bir kahkaha çıkarttı ağzından. Sonra da derinlemesine gözlerime bakarak "Böyle kahve içtiğini bir başkası görse yıllardır kahve içmediğini düşünecek Prenses" dedi ufak bir tebessümle.
"Son bir kaç ay öncesine kadar neredeyse her güne kahve içerek başlardım ama son bir buçuk aydır kahve içmeyi unuttuğum gibi aklıma gelmesini bir türlü istemediğim ve sabahları ona binbir zorlukla gittiğim okulumu bile özledim diyebilirim. Sahi biz seninle bugün karakola gidecektik. Ne oldu? "
*Kaan*
- Karakola gitmeye bu kadar düşkün olduğunu bilsem seni gece yarısı sürükleye sürükleye götürürdüm karakola inan bana Prenses. Neyse sen üzerini değiştir yarım saate evden çıkmış oluruz.
" Şey, Pınar dün gelecekti ama gelmedi mi? Ya da gelmeyecek mi?"
*Kaan*
- Merak etme ben Pınarla konuştum biz onu karakoldan çıkınca arayacağız oda gelecekmiş. Hadi artık zaten karakola bir haftadır geç kaldık biraz daha geç kalırsak senin karakol aşkından öleceğini düşünüyorum.
" Hahaha, çok komik. Ben yarım saate aşağıda olurum."
Kaan'ın odadan çıkmasıyla kahveden bir yudum daha aldığımda kahvemi soğumuş olduğunu fark ettim ama bu duruma aldırmadan keyifle kahvemi tek dikişte bitirdim ve hızlıca üzerimi değiştirip tek solukta Kaan'ın yanına indiğimde tek kolumla bu kadar kısa sürede nasıl giyindiğime şaşırmış şekilde yüzümü öylece baktı ve durdu.
*Kaan*
- Sen bu kolla bu kadar kısa sürede nasıl giyindin prenses?
"Tek elim kırık olabilir ama bu pantolonumu da kendim giyemeyeceğim anlamına gelmez demi?"
*Kaan*
- Siz kadınlar.....
Kaan'ın bu anlamsız dert yanmalarına aldırmadan ayakkabımı ve kabanımı giyip ondan önce davranarak dışarıya çıkıp onu beklemeye başlamıştım bile. Karakola giderken aslında içimde bir burukluk varmış gibi bir his vardı içimde. Ayaklarımın biri gitmek için can atarken diğeri sanki bu yolun sonunda ateş varmış ve yanacakmış gibi hep geriye gidiyordu. Arabanın hiç beklemediğim bir frenle durduğunu anlayınca etrafa göz gezdirip nerede olduğumuzu anlamaya çalışıyordum ki Kaan'ın buğulu sesi alaycı bir şekilde "Özlemini çektiğin karakola geldik sonunda" diyerek gözleriyle arabadan inmemi söylüyordu adeta. Ayaklarım yavaş yavaş ellerimin açtığı kapıdan dışarıya doğru hareket etse de sanki karakolda beni kötü sonlu birşey bekliyormuş gibi bir hisse kapıldım ansızın. Sonunda karakola girdiğimizde ifade için bir polis memuru benim adımı seslendiğinde istemeden de olsa gözlerimdeki korkuyla Kaan'ın gözlerinin içine baktım ve o da bana korkmamamı söylermiş gibi dudağını incelterek göz kırptı. Kaan'ın bu hareketi beni sakinleştirmeye yetmese de polisin gösterdiği odaya girdim ama odadaki polisler benim kadar stresli olmanın aksine güler yüzle bana bakıp oturmam için masanın hemen önündeki sandalyeleri işaret ettiler gözleriyle. Onlar bana olay hakkında tam olarak neler olduğunu sorarken içimden istemsizce gelen ağlama hissi alt dudağımı titreterek gözlerimden birkaç damla yaş süzülmesine neden oldu. Ben tam bir saatlik sorgu sonunda ağlamaktan balon gibi olmuş gözlerle dışarıya çıktığımda Kaan endişeyle yanıma gelerek
"Kötü birşey mi oldu Kayra neden ağladın?"dedi.
"Şey, birşey olmadı ama ben bana çarpan kişiden özür dilemek ve onu görmek istiyorum. Onu böyle zor bir duruma soktuğum için."
Tam bana çarpan kişiyi görmek isteyeceğimi polise söyleyecektim ki koridorun başından duyduğum sesle yönümü tüm bedenimle o tarafa döndüm.
" Demek sana çarpan kişiyi görmek istiyorsun öyle mi? Demek hayatını az kalsın mahvedeceğin kişiyi görmek istiyorsun öyle mi? Soruyorum sana neden o gün arabamın önüne kendini atarak hayatımı mahvetmeye çalışıyordun? Neden!"
İşittiğim cümleler karşısında yüzümün aldığı rengi ve şekli düşünmeden başımı öne eğdim ve bana doğru konuşan kişiye doğru adım atmaya başladım.
" Öncelikle ben Kayra. Tanıştığıma memnun oldum demeyi çok isterdim ama kusura bakmayın gerçekten tüm içtenliğimle özür dilerim hayatınızı mahvetmeyi istemezdim. Lütfen affedin beni, hem ben sizden şikayetçi olmadım içimde size karşı en ufak bir kin bile yok emin olabilirsiniz. "dedim yüzümdeki hafif tebessümle. Ama galiba karşımdaki henüz adını bile bilmediğim şahıs benden haz etmemiş gibi hançer gibi olan sözlerini kalbime saplıyordu adeta.
" Memnun olmadım ama ben de Mert. Size az önce bir soru sormuştum. Neden o gün arabamın önüne atladınız! Susmak yerine cevap verseniz daha iyi olur diye düşünüyorum Kayra Hanım!"
"Şey, ben özür dil......."
"Tek bildiğin şey özür dilemek mi senin. Eminim o gece arabamın önüne atlamanın mantıklı bir açıklaması vardır Kayra Hanım! Durun ya da ben söyleyeyim size ha, ne dersiniz?"
Ben tam kafamı kaldırıp bir şey söyleyecektim ki gözlerimin istemsizce yaşlar akıttığını fark ettim ve tam o sırada Mert'in gözlerini karşımda buldum alaycı bir şekilde.
" Ne o, şimdi de timsah gözyaşları mı? Evet, neyse biz asıl konumuza dönelim ne diyordum ben. Hıh, hatırladım size intihar daha doğrusu benim arabamın önüne atlama sebebinizi söyleyecektim. Madem siz söylemiyorsunuz sebebini ben söyleyeyim. Bunu yapmak istemezdim ama duyacaklarınızdan ben sorumlu değilim. Ya sevdiğiniz kişinin sizi sevmediğini öğrendiniz, ya sevgiliniz sizi başka birisiyle aldattı ya da annen babanı aldattı! Böyle çılgınca bir şeyi yapmanın başka mantıklı bir açıklaması yok maalesef prenses! "
Ondan bütün sert şeyleri duymaya hazırdım ama son söylediği cümle sabrımı fazlaca taşırmıştı. Elimde olmadan gözlerimden birkaç damla akan yaşla birlikte ben de kibirli adama birkaç adım yaklaştım ve işaret parmağımı sertçe göğsüne kalbinden tarafa hızla vurarak
"Senin tek sorunun ne biliyor musun? İşte burasının yani o göğüs kafesinin içinde barındırdığın kalbinin taştan olması. Sen ne hakla benim acılarımla dalga geçersin! Sen ne hakla annemin babamı aldatmasını bir alay konusu olarak görürsün her ne kadar bu konudan haberin olmasa! Ne hakla! " diye bağırdım gözlerimden akan yaşlarla birlikte avazım çıktığı kadar. Tam karşımdaki ukala adam ağzını açıp bir şey söyleyecekti ki daha fazla dayanamadım ve" Kes sesini artık! Senin saçmalıklarını daha fazla dinlemek istemiyorum " diyerek arkamı döndüm tam Kaan'ın yanına doğru gidiyordum ki eliyle koluma dokunarak" kaçmak" dedi alaycı bir ifadeyle. Ama ben onun o alaycı sesine aldırmadan Kaan'ın yanına gittiğimde öylece ağlayarak ona sarıldım. Kollarım onun belindeyken gözlerimin karardığını ve ruhumun bedenimi terk ederek kolumun Kaan'ın belinden düşmesiyle o adamın laflarına dayanamadığımı, kalbimin ilk kez bu kadar acıdığını anladım ve bedenim kendini öylece bıraktı.
Ufak bir sarsıntıyla gözlerimi açtığımda Kaan beni eve getirmişti. Benim uyandığımı görünce o anlık şaşkınlıkla beni kucağından indirerek kendine çekip sarıldı. Ellerimle kendimi ondan ayırdığımda bir an başım dönüp tökezlediğimde Kaan tutmuştu beni ve gözlerinin içi ağlamaklı şekilde buğulanmıştı. Parmak uçlarımla gözlerindeki yaşları silerken fısıltı gibi çıkan sesimle "İyiyim" diyebildim sadece. O ise bana inanmayarak beni kolumdan tutup salondaki koltuğa oturttu ve bana dönerek "Üzülme" dedi sadece ufak bir tebessümle. Daha fazla dayanamıyordum artık. Ne Kaan'ın bana iyilik yapmasına ne de kalbimi her defasında acıtan o sözleri duymaya. Daha fazla dayanamadım ve içimdekileri daha fazla tutamayarak Kaan'a ateş püskürmeye başlamıştım ve gerçekten ağzımdan çıkmaları kulaklarımın duyduğuna emin değildim.
"Kaan, yeter artık dayanamıyorum! Her defasında aklıma gelince kalbimi acıtan o sözlere, senin beni tanımadığın halde bana bu kadar iyi davranmana, beni önemsemene, umursamana artık dayanamıyorum. Neden beni düşünüyorsun, neden bana yardım ediyorsun Kaan?"
" Eğer böyle yaparak için rahatlayacaksa buyur yapmaya devam et Kayra. Ama gerçekten rahatlayacaksa yap olur mu? Yoksa sonunda üzülebilirsin. "
" Evet, içim rahatlamayacak biliyorum ama ben artık dayanamıyorum anlasana sana her baktığımda bana acıyor olmana dayanamıyorum. Lütfen bana acıma"dedim sesimin tınısı iyice kaybederek. "
" Ne öğrenmek istiyorsun Kayra? Seni neden umursadığımı mı? Seni neden önemsediğimi mi? Gerçekten öğrenmek mi istiyorsun? Buna hazır mısın? Buna hazır olmadığını sende biliyorsun ve sadece sinirini çıkarmak için böyle davranıyorsun Kayra, eğer bir gün kendinden emin olursan gel sana her şeyi anlatırım ama bugün olmaz Kayra, bugün olmaz. Hadi seni odana çıkarayım. Dinlen biraz. "
" Film... Film izleyelim mi? İçinde anne ihaneti olan ve kızının sevgisine ihanet eden bir annenin filmi olsun. Belki yaşadıklarımla yüzleşirsem ancak düzelirim. "
" Sana istediğin filmi izletmeyi isterdim ama elimde öyle bir film yok prenses. Başka bir film izleyelim ister misin? Mesela Kehanet? "
" Kehanet mi? Duygusal mı? "
" Fazlasıyla "
" Olur. Öylece bakacak mısın yoksa filmi açacak mısın? "
" Sakin, açıyorum şimdi. Ama sonunda gözyaşlarına yetecek kadar peçete evde var mı onu bilmiyorum? "
Filmin bitmesiyle birlikte kapının çalması bir oldu. Kapıyı Kaan açtığında kapının önünde Pınar'ı görünce koşarak ona sarıldım ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Pınar önce nevri dönmüş gibi bana sonrada Kaan'a baktı. Pınar beni şakinleştirmek istermiş gibi saçlarımı okşadı ve beni koltuğa oturtarak Kaan'a ne olduğunu sordu ve Kaan'da ufak bir duraksamadan sonra olanları anlattı. Pınar ise sinir küpü görünümlü yüzüyle evin ortasında dolanarak Mert'e saydırıyordu ve ben bunlara aldırmadan koltuktaki yastığa başımı koymamla gözlerimi kapattım ve daha sonra Kaan'da bir pikeyi üzerime örttü. Pınar hâlâ salonun ortasında Mert'e küfür ederken ben çoktan uykuya dalmıştım bile. Ama aklımda hâlâ cevaplayamadığım bir soru vardı. Neden Mert'in sözlerimi kalbimi hançer gibi delerken aynı şekilde neden Kaan'ın bana ufak bir tebessümü bile kalbimdeki o hançeri unutturan yeni bir hançer saplıyordu ki? Bu sorular kafamı meşgul ederken ben çoktan uyumuştum belki de. Sadece beynim konuşuyordu ruhumla.

LACİVERTLERİN EFENDİSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin