Ben yalnızca onu görmek istemiştim. Hasretimize bir son vermek, Sarılıp saatlerce kokusunu ciğerlerime doldurmak istemiştim. Oysa ki hayat. Hayat bir kez daha bana o çirkin, güvenilmez, acımasız yüzünü göstermişti. Artık o yoktu, artık o uyuyordu, Artık o nefes almıyordu...
"Hayat bana acımasız yüzünü göstermeye bayılırdı. Tam mutlu oldum derken "Lan sen ne yapıyorsun" diyerek alırdı elimden mutluluğumu. İstemiyordu yüzümün gülmesini. Belki de böyle olması gerekiyordu, bende buna alıştım. Bir gün seviyorum diye bir kız geldi inandım. Acımadı bana, çekti gitti. Olsun be hayat bu dedim, sustum. Başka bir gün başka bir kız geldi, Seviyorum dedi. Ben ona da inandım ama oda acımadı bana. Daha sonra başkası ve sonrasından bir başkası daha. Seviyorum dediler bana ama hiçbiri sevmedi. Umudumu kaybettim. Sevgimi, mutluluğumu, sevincimi, hayatımı kaybettim. Dedim ya umudumu kaybettim. Hiçbir şeye olur be diyemedim."
Bir gün bir kız ile tanıştım. Çok iyi iki arkadaştık. Uzun uzun saatlerce sohbet ederdik. O bana anlatırdı her şeyini bende ona. Aynı okuldaydık, her teneffüste buluşur birlikte otururduk. Ben onun sınıfına giderdim o benim sınıfıma gelirdi. Herkes bize sevgili gibi bakardı. "Bunlar çok yakışıyor ya hiç ayrılmasınlar" derlerdi. Ama biz birbirimize sevgi dolu iki arkadaştık. Ailelerimiz bile tanışmıştı. Yani her anımız birlikteydi onunla. En sonunda bir sahilde oturuyorduk. Birdenbire bana "biz evlenmeliyiz" dedi. Bu zamana dek ikimizin de hiç ciddi bir ilişkisi olmamıştı. Birlikte büyümüştük, birlikte öğrenmiştik her şeyi. Belki de birbirimizi bekliyorduk. Bende gülümseyerek "evet biz evlenmeliyiz" demiştim.
O günden sonra her şey öyle güzeldi ki etrafımızdaki herkes bizim gibi olmak istiyordu. Hiç kavga etmezdik, birbirimizi asla kırmazdık. Karşımıza bir sorun çıktığında ikimizde çözüm bulmaya çalışır o sorunu çözer ve sarılırdık, o an tüm yaralar kabuk bağlardı.
Bir gün okuldan çıkmıştık eve gidiyorduk. Ne olduğunu anlamadan şiddetli bir yağmur başladı, yanımızda şemsiyemiz de yoktu ıslanmaya başladık. Ben ona ne yapacağız derken o çok mutluydu, yüzü öyle güzel gülüyordu ki bende öylece durdum ve onu izledim. Birdenbire oda durdu ve beni izlemeye başladı. Sırılsıklam olmamız bir yana sırılsıklam aşık olmuştum tekrardan ona. Bana sıkı sıkı sarıldı, bende ona sıkıca sarıldım ve hiç bırakmadım. Dakikalarca öylece yağmurun altında sarıldık. Hiç konuşmadık, bizim yerimize kalplerimiz buluşmuş aynı ritmde atarak konuşuyorlardı zaten.
"İki insan sarıldığında; Kalpleri birbirlerinin boşluğunu doldurur, Yan yana gelirler ve birlikte atmaya başlarlar."
Zaman geçiyordu, birbirimize daha çok bağlanmıştık. Ailesi bana güveniyordu ve kötü bir şey yapmayacağımı da biliyorlardı. Zaten saçının teline zarar veremezdim. Lise son sınıf olmuştuk. Sürekli birlikte ders çalışıyorduk anlamadığım şeyi o anlıyordu, onun anlamadığı şeyi de ben anlıyordum. Birbirimizi tamamlıyorduk. Aynı üniversite hayali vardı ikimizde de. Sınava girdik, ikimizin de sınavı çok güzel geçmişti. Sonuçlar açıklansın diye bekliyorduk, o kadar heyecanlıydık ki sistemi biz çökertmiş olabiliriz. Dakika başı girer kontrol ederdik, bir akşam onlarda oturuyordum ve her zamanki gibi sonuçları bekliyorduk.
Onun üniversitesi açıklandı. Çok mutlu olmuştu, yaşamak istediğimiz şehir İzmir çıkmıştı. Sonrasından bana bakacaktık. Bana göstermedi ilk kendisi baktı, gülen yüzü birden asıldı. Sonrasında ağlamaya başladı. "Dur ne oldu ağlama" derken benim üniversitemin İstanbul'a çıktığını gördüm. Ne yalan söyleyeyim benimde gözlerim doldu. O İzmir'e gitmek istiyordu hep. "Şimdi ne yapacağız" diye sordu bana, bir cevap veremedim çünkü ne yapacağımı bilmiyordum. İkimizde tercihlerimizi İzmir olarak yazmıştık ama hayattaki şansımız bu sefer bize yüzünü dönmüştü. Ben alınmamıştım ve İzmir'e gidemiyordum. Sonrasından "sen git ya İzmir güzel şehir" dedim. "Olmaz seni bırakamam" dedi bana. Sustum sarıldım ona. O İzmir'e gitti, ben ise İstanbul'a.
"Birbirimizden ne kadar uzaklaşsak da kalplerimiz her zaman birlikte atacak."
O yurtta kalacaktı, ben ise iş bulmalıydım ve ucuz kirası olan bir evde kalmalıydım. Sabahları okul sonrasında akşama kadar işe gidiyordum. Hafta sonları da para biriktirip İzmir'e onun yanına giderdim. Sonrasında ben İzmir'e gidecek parayı bulamamaya başladım. Artık onu görmeye gidemiyordum. Kısa kısa görüntülü konuşmalar ile hasret giderirdik. Sonra onun sınavları başladı benimde başladı haliyle. İkimizde sınavlarımıza çalışıyorduk. Notlarım iyiydi geçtim tüm sınavlardan. Onun biraz daha çalışması gerekiyordu notları çok düşüktü. Birlikte olsaydık çalışır hallederdik hepsini ama birlikte değildik, bu yüzden birbirimizi tamamlayamıyorduk.
Ailesinin sorunları vardı ve artık durumları kötüleşmeye başlamıştı. Yurtta kalamazdı, artık durumları buna müsait değildi. Bu durumda kalacak yeri de yoktu. Çalıştığım işten ayrıldım çünkü oradan gelen para yalnızca bana yeterdi. Başka bir işe girdim, kazandığım parayı ona gönderdim. Başlarda kabul etmedi ama sonrasında "Merak etme sana da bana da yeteri kadar kazanıyorum" diyerek ikna ettim. Durumlar öyle değildi. Evin kirasını ödeyemiyordum en sonunda da kapı dışarı oldum. Ne yapacağımı nerede kalacağımı bilmiyordum. Ailemin de durumu fazla iyi değildi onlara da söyleyemezdim, onları zor duruma sokmak istemiyordum. Okuldan yakın bir arkadaşım vardı ona anlattım. Gel bizde kal dedi. Bende kabul etmedim başlarda ama koca evde bir başına kalıyormuş. Onun yanına taşındım. Durumu kötü değildi ama zenginde denilemezdi, gönlü zengindi arkadaşımın. Her şeyi anlattım; ilk tanışmamızı, onu ne kadar sevdiğimi, neler yaşadığımızı hatta ona evlenme teklifi etmek istediğimi anlattım. Geride parası varmış "al şunu onu görmeye git, ikinizin de buna çok ihtiyacı vardır eminim" dedi. Bunu kabul edemezdim, zaten beni evine aldı ona borçluydum. Uzun konuşmalar ve dertleşmeler sonunda ikna etti beni. Parayı aldım sıkı sıkı sarıldım, teşekkür ettim.
"Zenginlik her şeyini vermek değildir, Zenginlik hiçbir şeyin yokken, İhtiyacı olana her şeyini vermektir."
Ona sürpriz yapacaktım haber vermeden yola çıktım. İzmir'e vardığımda onu aradım...
"Güzelim ne yapıyorsun?"
"Ne yapayım işte dersler falan uğraşıyorum. Sen ne yapıyorsun?"
"Ya işte bende İzmir'e geldim de bir arayayım dedim."
"Ne? Şaka mı yapıyorsun?"
"Hayır ciddiyim sana bir sürprizim var."
"Ne sürprizi? Bir şey yapma sen gel yeterli bana."
"Geliyorum güzelim, geliyorum az kaldı."
Kaldığı yurdun önüne geldiğimde onu aradım. Camdan dışarıya baktı, güldü. Çabucak geldi aşağıya. Sarıldı boynuma, bende ona sarıldım. Kokusunu özlemişim, ciğerlerimi bol bol kokusuyla doldurdum. Ona bir sürprizim var demiştim. Aldım onu insanlarla dolu bir yere götürdüm. Merak ediyordu hediyemi. Hiç belli etmedim ne olduğunu, merak etmesini istiyordum.