"Neye bakıyorsun sen öyle" diyerek uyandım. "Seni izliyorum" diyerek öptü yanağımdan. Gülümseyerek doğruldum ve hazırlanıp eve gittik. Askerliğim zaten bitmişti, ben bilerek uzatıp kalıyordum, yaralı olduğum için geri dönemedim. İyileştiğimde işime geri döndüm ve normal hayatımız kaldığı yerden devam etmeye başladı.
Artık okul bitmişti, askerliğimi de yapmıştım ve bir işimde vardı. Onu istemeye gidebilirdim artık. Annem ile konuşmaya gittim.
"Anne, ben onunla evlenmek istiyorum."
"Tamam oğlum, o zaman istemeye gideriz."
"Arayıp konuşsan da ne zaman müsait olurlarsa gidelim anne."
"Tamam arıyorum şimdi."
Aradı ve konuştular, tarih verdiler, o gün onu istemeye gittiğimizde çok heyecanlıydım. Benimle birlikte oda çok heyecanlıydı. Gözlerini benden alamaması, sakarlıkları bunu belli ediyordu. Annem onu istedi, ailesi beni çok sevdiğini, bana güvendiklerini, onu mutlu edeceğime inandıklarını söylediler ve onu bana verdiler. Onun annesinin ve babasının elini öptüm, oda benim annemin elini öptü. Sonunda yüzükler takıldı.
Düğün için onun doğum gününe tarih almıştık. O gün herkes hazırlanmış, düğün telaşındaydı. Mutlu olmayan bir kişi dahi yoktu. Herkesin yüzünde çiçekler açıyordu. Nikah memuru geldi herkes yerlerine geçti. İlk önce bana sordu sonrasında ona, ayağıma da bastı, nikah cüzdanını da o aldı tabi. Herkes güzel bir konuşma yapmak için sırayla ayağa kalktı. Aileler konuşma yapacaktı ancak benim yalnızca annem vardı. O yüzden bir konuşmada ben yapmak istedim, ayağa kalktım;
"Beni bu zamana dek annem büyüttü, benim annemde babamda tek bir kişiydi. İlk kez anneme âşık oldum ve bu yaşıma dek hayatımdaki tek kadın annemdi. Şimdi hayatım 2 tane kadın var ve çok mutluyum. Beni bu yaşıma dek koşulsuz seven anneme ve hayatımın geri kalanında hayatım olacak kadına teşekkür ederim."
Herkes ayağa kalktı ve beni alkışladı. Annemin de onunda gözleri dolmuştu, ikisine de sıkı sıkı sarıldım. Onunla baş başa kaldığımızda ona "Ağlama ömrüm, bak bugün senin doğum günün, benimde yeniden doğduğum gün." Dedim. "Ben mutluluktan ağlıyorum, çok mutluyum" Dedi. "Gözünden akacak bir damla yaşa kıyamam ben" diyerek sildim göz yaşlarını. "Kalplerimiz birbirini tamamlıyor, biz birlikte olmazsak yaşayamayız." Dedi bana. Sarıldı ve çıktık dışarıya.
O ve ben bir arabaya bindik diğerleri ise arkadan geliyorlardı. Yüzü gülmeye devam ediyordu birde sürekli bana bakıp duruyordu. Bende gözlerimi onun melek gibi oluşundan alamıyordum, beyazlar içinde bir melek gibiydi. Fazla hızlı gitmiyordum, hızım normaldi. O gülmeye devam ediyordu, bende onun gülüşüne dayanamıyor gülüyordum. Birdenbire, ne olduğunu anlamadım. Bir kamyon çarptı bize. Araç taklalar attı, paramparça oldu, sonrasında bir yere çarptı ve durdu. Arkamızdan gelen konvoy anında ambulansı aradı ve hastaneye kaldırıldık. Son hatırladığım o melek gibi olduğu bembeyaz gelinliği kanlar içindeydi. Elimi tutuyordu, sıkı sıkı elimi tutuyordu.
Gözlerimi açtığımda hastanedeydim. Her yerim sargılar içindeydi ve serumlar takılıydı. Birdenbire onun adını sayıklayarak kendime geldim "Güneş! Güneş nerede? O iyimi? Bir şeyi var mı? Nerede o? Beni ona götürün!" çığlıklarım tüm hastaneyi ayağa kaldırmıştı bile. Sargılarımı parçalamış serumları çıkarmıştım. Beni tutamıyorlardı. Zor bela kendimi odadan dışarıya fırlatmıştım. "Güneş! Güneş!" Diye bağırıyordum koridorda. Etraftaki insanlar şaşkınlıkla bana bakıyorlardı. Bir sedyede üzeri örtülü birini götürüyorlardı. "Durun!" diyerek bağırdım, durdular. Üzerini açtım ve karşımda o vardı. O an yalnızca onu izledim. Öylece duruşunu, nefes almayışını, uyuyuşunu, konuşmayışını. Sadece onu izledim. Orada bende ölmek istedim. Öleyim de kurtulayım bu hayattan. Öleyim de ona kavuşayım. O an etrafa saldırdım. Onu ölü görmenin acısıyla kendi acımı hissetmedim. Etrafımda ne varsa kırdım parçaladım. Gözlerimi açtığımda 3 ay olmuştu. Kazadan dolayı mucizevi bir şekilde hayatta kalan ben o anki etrafa saldırmam yüzünden kendimi öldürüyormuşum az daha. Az kalmış ölmeme. Nasıl olmuşta ölmemişim. Nasıl oluyor da bir ben ölmüyorum. Neden ben ölemiyorum. Kendimi toparladığımda güneşin mezarına gittim. Diz çöktüm ve ağlamaya başladım.
"Biliyorum kızıyorsun bana. Ağlıyorum diye kızıyorsun biliyorum. Ama kalk sende, kalk sil göz yaşlarımı. Neden orada öylece yatıyorsun. Hani sonsuza dek birbirimizi asla bırakmayacaktık. Hani birlikte olmazsak yaşayamazdık."
Akşama dek oradan ayrılmadım, mezarına sarıldım ve oradan ayrılmak istemedim. İstanbul'da ki dostum haberi alır almaz geldi yanıma. Herkes etrafta beni arıyordu, o tahmin etmiş güneşin mezarında olduğumu. Geldi ve uzaktan beni gördü, üstüm başım çamur içinde, geldi yanıma beni ayağa kaldırdı. Sarıldım ağlamaya başladım.
"Bak görüyor musun, bak o mezarda yatan hayat işte. Hayatım orada yatıyor. Söyle bana nasıl nefes alayım, söyle nasıl ayakta durayım. Ne yapacağım şimdi nasıl yaşayacağım." Dedim.
Onunda gözleri doldu, "Dostum yapma böyle, güneş seni görüyor. Biliyorsun izliyor seni, onu da üzme gel gidelim rahat rahat uyusun." Dedi.
"Ben Geceyim, o ise dönüp dolaşıp kavuşamayacağım Güneşim."
Onu kaybetmenin acısı çok büyüktü. Gün geçtikçe nefes alamıyor, zaman ilerledikçe bende ölüyordum. Ona yaklaşıyor gibi oluyordum ama sonrasında beni böyle görmek istemez diyerek kendime geliyordum. Elimde değildi zaman zaman yıkılıyordum ancak ayağa kalkmasını da biliyordum. 21 Mart geldiğinde her zaman gittiğim bir meyhaneye gider yalnız başıma 2 bardak rakı doldurur güneşin doğum gününü ve evlilik yıl dönümümüzü kutlarım.
Doğum.21.Mart.1996 – Ölüm.21.Mart.2017 – Düğünümüz.21.Mart.2017...