12.Geldin!

54.2K 2.2K 87
                                    


12|Geldin!

İnsanın ruhunu sarmalayan soğukluk bir gün geldiği gibi ansızın çekip gider miydi? Sanmıyorum, çünkü bu giden adamın ruhunu her zerresine hakim olan soğukluk artık bu adamla bir bütünlük içindeydi. Derin bir nefes alarak önüme döndüğüm de Zehra çoktan merdivenleri yarılamıştı. Ardından dikkatli adımlarla merdivenlerden çıkarak salona girdim.

Sofra tamamen kurulduğunda sofraya oturup kahvaltı yapmaya başladık. Berat'a baktım. Yemek yemem için annesi benden almıştı. Yer minderlerinin birine oturmuş elindeki oyuncağıyla oynuyordu.

Sessiz olan sofrada yadenin konuşmasıyla başlar ona çevrilmişti.

"İki gün sonra mevlid verilecek tüm hazırlıklarınızı yapın eksiklerinizi halledin." Yadenin dediğiyle kendimi kaşlarımı çatmaktan alıkoyamadım. Agir üstüne bastıra bastıra amcasına bu mevlidi istemediğini belirtmişti. Ama belli ki amcası mevlidi yapmakta kararlıydı.

"Yade bu ne mevlidi?" Dilan bu soruyu sorduğun da yade elindeki çay bardağından bir yudum alarak tekrar tepsiye bıraktı.

"Abin ile Evin'in evliliği için yapılacak mevlid." Dilan başını salladığında tekrar sofra sessizliğe gömüldü. Bu konuyu yadeyle yalnız bir ortamda konuşacaktım. Yoksa Agir'in öfkesinden yalnızca ben değil bütün konak nasibini alacağa benziyor.

"Dilan yadenle bana kahve yap keçamın." Fatma Hanım artık sofranın kaldırılması gerektiğini belirttiğin de kalkarak tepsiyi aldım.

"Tamam daye." Dilan da benimle birlikte diğer tepsiyi alarak salondan çıktığın da aklımda dönüp duran bu mevlid olayını düşünüyordum. Berzan'ın bunu duyduğun da nasıl yıkılacağını düşündükçe içim burkuluyordu.

Tepsiyi mutfağa bırakıp diğer eşyaları da Hatice toplamaya gitmişti. Salona gidip oturduğum da Fatma Hanım ile göz göze gelmemle gülümsemeye çalıştım. Gözlerinde bana karşı hep bir mahçubiyet vardı.

"Jimom bugün alışverişe gidelim. Evin'in kıyafetleri yok. Böyle kaç gündür perişan oldu." Fatma hanım, yadeye bakarak konuşsada yade bana bakıyordu.

"Doğru dersin buke. Çıkın ne eksik varsa halledin." Fatma Hanım başını salladı. Dilan elin de tepsiyle girip başta yade Halim, Fatma Hanım, Zehra ve bana kahve ikram ederek kendi kahvesini alarak yanıma oturdu.

"Anlat bakalım buke nasılsın?" Yadenin dediğiyle elimdeki kahve fincanındaki bakışlarımı ona çevirdim.

"Elhamdülillah yade iyiyim." Aldığı cevaptan memnun olarak kahvesinden birkaç yudum alarak kara harelerini bedenime çevirdi.

"Yaran varmış ağrın sızın çok mu?" Bakışları bedenimde gezinirken yaramın nerde olduğunu kestirmeye çalışıyordu.

"Sadece arada sızlıyor." Dediğim garipsenecek boyuttaydı. Gerçekten sadece ani hareketlerde bulunduğumda nükseden ağır bir acı dışında pek canım yanmıyordu. Ruhen fazlasıyla çökmüştüm. Bu bedenime de yansımıştı. Artık fiziksel acılara karşı hassaslığım eskisi gibi değildi. Ben nazlı bir insandım. Günlerce acısından öleceğim şu yaraya yaşadıklarım beni hissiz kılmıştı sanki.

"Peki yenge biraz kendinden bahsetsene. Nasıl birisin? Nelerden hoşlanırsın? Okudun mu?" Dilan'ın meraklı sesiyle gülümseyerek yüzüne baktım. Gözleri normale kıyasla şuan daha iriydi. Beklenti dolu bakışları gözlerime çivilenmişti.

"Bende merak ediyorum anlatsana." Zehra'nın merak dolu sesiyle biraz düşünüp konuşmaya başladım.

"Sakin biriyimdir. Fazla konuşmayı sevmem  daha çok insanları dinlemeyi severim. Liseyi bittirdim. Sonra da okumadım." Sustuğumda Dilan yüzüme hayalkırıklığıyla baktı.

"Hepsi bu kadar mı? Ne yapmayı seversin, hangi renkleri daha çok seversin, kaç yaşındasın mesela?" Dilan sorularını sıraladığında aklım geçmişe gitti.

"Yirmi yaşındayım. Bilmem her rengi severim. Eskiden yani Agir ile evlenmeden önce canım sıkıldığında, üzgün olduğumda ya da bir yerlere sığamadığımda atıma binerdim. Adı Beyaz'dı. Adına inat simsiyah bir arap atıydı. Beni anlar gibi hep dört nala koşardı. O koştukça rüzgar tüm sertliğiyle bize çarpardı. Sanki rüzgar bütün sıkıntımı, derdimi kendine pay biçip alıp giderdi. Beyaz'la bu toprakları aşar sonu bitişi olmayan Dicle'ye giderdik." Derince soluyarak ağzımdaki kuruluğu gidermek adına sıcak kahveden birkaç yudum aldım.

"Abim gibi o da her canı sıkıldığında atına biner. Bak bir ortak noktanız varmış." Dilan'ın dedikleriyle kahve boğazımda tüm akışkanlığını yitirmiş gibi kaskatı kesilerek akıp giderken boğazımda yarıklar açmıştı. Zoraki bir şekilde gülümsemeye çalışarak yüzüne  baktım.

"Belki sesini duymuşsundur. Arkadaki bahçede duruyor. O kadar güzel ki ama bir o kadar da hırçındır. Ağabeyimden başkasını yanına yaklaştırmaz. Daha on altı yaşındayken onun üstüne binmeye çalışmıştım. Ama yanına gidip dokunmadan şaha kalktı." Dilan'ın söyledikleriyle salondakiler gülmeye başladı.

"Ah buke görecektin bu nasıl bağıra çağıra koşuyor. Bütün konak sabahın köründe bu kız yüzünde korkuyla ayağa kalktı. Daha ne olduğunu bile anlamadan Dilan koştu Ömer'in arkasına saklandı. Ne oldu diye soruyoruz bir şeyler geveliyor. En sonun da Agir ne olduğunu sordu. Bu da demez mi? Senin atın bana saldırdı diye. Jimom bu mu bağırışının sebebi diye bir güzel Dilan'a bastonun tattırdı. O günden beri Dilan ne atın yanına gider ne de arka bahçeye. " Fatma Hanımın dedikleriyle gözümde canlanan sahneyle güldüm. Meğer bu konakta güzel şeyler de oluyormuş.

"Çok konuştunuz unuttunuz hazırlıkları hadi kalkın girişin işlere yetişmezse o bastonun tadına sizde bakacaksınız." Yadenin neşesini gizlemeye çalıştı sesiyle tepsiyi alarak tüm fincanları teker teker topladım. 

"Yade senin bu gelinin Zehra neden kalkmıyor?" Dilan'ın kıstığı gözleri Zehra ile yadenin arasında mekik dokurken yaramaz bir kız kardeşi anımsatıyordu.

"Onun çocuğu var. Onunla ilgileniyor." Dilan yadeden gelen cevapla kaşlarını çattı. Belliki pek iş yapmayı sevmiyordu.

"O zaman benim de yiğenim var yade ben de onunla ilgileneceğim." Dilan'ın dedikleriyle gülerek yüzüne baktım.

"Ben oğluma bakarım halası, sen işini aksatma." Zehra'nın gülerek dedikleriyle Dilan işten kurtulamayacağını anlamış gibi oturduğu koltuktan kalktı.

"Hadi gidelim yenge." Saçını savurarak önümden ilerlediğinde arkasından salondan çıktım. Merdivenlerin yarısına kadar geldiğimiz de konağın büyük kapısının açılmasıyla başımı geleni görmek için çevirdim. Aşinası olduğum yüzü görmemle gözlerime hücum eden yaşlar bunu bekler gibiydi.

Ellerimin arasındaki tepsi taşıyamacağım boyuta geldiğinde ellerim titremeye başladı. Dilan çattığı kaşlarıyla ne olduğunu anlamak ister gibi bana döndüğün de elimdeki tepsiyi tutamadığımı fark ederek elimden aldı. Yanından geçerek merdivenlerden indiğim de bakışlarımı bir an olsun kapıdaki adamdan ayıramıyordum. Gelmişti, burdaydı.

"Geldin!" Kısık ve ağlamaklı  sesimle gözlerine kadar ulaşan gülümsemesiyle yüzümü inceledi.

"Geldim." Duyduğum ses tüm benliğimi talan eden hayal mi düşüncesini yerle bir etmişti.

*
Sizce kim geldi?

ATEŞİN AŞKI | Töre Serisi IIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin