Bahar tatili, onca yaşanan şeyden sonra geldiğinde, Minseok yaprakları dökülen kiraz ağaçlarını kaçırmamakta kararlıydı. Zorda olsa, en sonunda Jongdae'yi dışarda buluşma fikrine ikna etmişti. Pespembe yaprakların çevrelediği uzun yürüyüş yolunda beraber yürürlerken, Jongdae mızmızlanıyor, Minseok ise onu dinlemeyip etrafı kocaman bir gülümseme ile inceliyordu.
Chanyeol, kız arkadaşlarıyla aynı yolda gezerken onları farketmişti. Çatık kaşlarla onları incelerken yanındaki kız arkadaşları çok geçmeden dedikoduya başlamıştı.
"Hey, yanımızdan geçen çifti gördünüz mü?"
"Uzun boylu olan baya bir üst seviyeydi, gay olduğuna inanamıyorum."
Chanyeol ellerini cebine koydu ve "Benim yanımda farklı erkekleri övmemelisiniz kızlar." diye gülümseyerek onları azarladı. Ardından devam etti "Sadece erkeklerle çıkıp çıkmadığını bilemezsiniz. Ve tek sevgilisinin o olup olmadığını... " Chanyeol dönüp Minseok ve Jongdae'ye tekrar baktı ve gülümsedi. "Her şeyden önce, sıkıcı değil mi? Sadece birine bağlanmak."
***
Minseok o büyük gülümsemesi ile gözlerinden kalpler fışkırırcasına manzarayı izlerken "Sevimli değil mi?" diye sordu.
"Çiçeklere bakarak etrafta dolanmanın nesi eğlenceli?"
Minseok gözlerini devirip etrafı incelemeye devam ederken, el ele tutuşan bir çift gözüne takıldı. 'Bizde sevgili değil miyiz? Neden elini tutmuyorum?' diye düşündü ve Jongdae'ye baktı. Elini yavaş yavaş uzatıp tutacağı sırada Jongdae elini cebine koydu ve "Bu kadar yapışma. Özellikle dışarıda." dedi.
Minseok sabrının cidden taşmaya başladığını hissediyordu. Bir randevuda olmalarına rağmen, Minseok ne istediyse Jongdae açık bir dille reddetmişti. Fotoğraf çekilmek istediğinde dahi kendin çek diyerek konuyu kapatmıştı. Dondurmacıya gözleri takıldığında ona "Tatlı şeyleri sevmediğimi söylemiştim." demişti. Minseok derin bir nefes alıp sinirlerini yatıştırmaya çalıştı. İlk randevularını mahvetmek istemiyordu. Ama sanırım Jongdae'nin hiç öyle bir çabası yoktu...
Gölün önüne geldiklerinde, Minseok mini teknelerde gezen çiftlere özenip hemen "Hadi şunlardan birine binelim." diye bir fikir ortaya attı.
"Asla olmaz."
"Hadi ama!" Minseok suratını büzüp şansını denedi.
"Eve gitmeyi tercih ederim."
"Henüz bir şey yapmadık bile!"
"Bir sürü çiçek gördük değil mi? Bu kadarı yeterli."
"O zaman sadece tekneye binelim. Bugün gerçekten bir şey yapmadan eve dönmek istemiyorum." Jongdae, Minseok'un yüzüne baktığında Minseok ellerini birleştirip "Lütfen!" dedi.
Jongdae iyice sinirlenmeye başlamıştı. "Olmaz. Eğer bu kadar çok binmek istiyorsan, kendi başına bin. Seni bu bankta bekleyeceğim."
Minseok, arkasını dönüp banka ilerleyen Jongdae'nin son yaptığı şeyden sonra, dayanamayıp taktığı sırt çantasını Jongdae'nin kafasına fırlattı. Tam isabet eden çantayla Jongdae sinirle "Sen-" diye dönmüştü ki, Minseok sözünü kesti. "Tüm gün 'Bu olmaz' , 'İstemiyorum' , 'Tatlı sevmem' , 'Çok sıkıcı' , 'Eve gidelim' deyip durdun. Hala 'köpek-efendi' modunda mısın? Bencil herif!"
Jongdae'nin çenesi kasılmıştı. "Bu yaptığın 'aşk dolu' planları hiç düşünürken bana fikrimi sordun mu? Tüm bu randevu planını kendi başına yaptın. Neden onlara uymak zorundaymışım?"
"Uymak zorunda olduğunu söylemedim! Kibar bir şekilde rica ettim! Bugünün önceki günlerden ne farkı var? Artık, gerçek bir çift olduğumuzu umuyordum..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Wolf Boy and Black Prince • ChenMin
Fanfiction~Ookami Shoujo to Kuro Ouji adlı animeden uyarlamadır.~