[X]-4

676 85 19
                                    

Koştum. Beni öldüresiye dövmek, yapmadığım şeylerin cezasını bana çektirmek ve yaptıkları şeylerin suçunu bana yüklemek için peşimden koşuyorlardı ve benim kaçmaktan başka çarem yoktu.

Hoş, başka çarem olsa da hiçbiri beni kurtuluşa ulaştıramazdı. Koşmam bile... Daha fazla ne kadar onlardan kaçabilirdim ki?

Bir yandan koşup bir yandan kurtuluş yolları düşünürken o sokağa girdiğimde, kurtulma şansımı zaten çoktan kaybetmiştim. Bir grup halinde peşimden koşan ve benden oldukça güçlü kişiler, bana ulaşmayı başarmışlardı.

Dövüldüm. Hayatımda bu kadar canımın yandığını düşünemeyeceğim kadar, herhangi birinin cebinden silah çıkarıp beni vurması için tanrıya yalvaracak kadar çok dövüldüm. Tek sebebiyse, kendilerine ait olduğunu söyledikleri o bölgeye her gün girmemdi.

Ama o bölgede o kız yaşadıkça, benim her gün o bölgeden geçmemem imkansızdı.

Birini sevmek ve sevildiğini hissetmek bütün bunları göze almam için yetiyor da artıyordu. Uzun bir hayatım olmuştu, çok uzun... Ve bu uzun hayatım boyunca geçirdiğim hiçbir dakikam, o kızla geçirdiğim zaman kadar değerli değildi. Bana iyi gelen oydu, ne olduğumu unutmamı sağlayan oydu.

Aklımdan bunlar geçti, perişan bir vaziyette kaldırımın kenarında otururken. Nefes almaya yetecek gücüm bile kalmamıştı. Yanımdan çoktan ayrılmışlardı ve bedenim hala durmaksızın sızlıyor, ağrıyordu; kendimde ayağa kalkabilecek gücü ne zaman bulacağımı merak ediyordum. Yüzüm ne haldeydi, merak ediyordum. Fena dağıtılmış olmalıydı. Tek bildiğim her yanımdan kanlar aktığıydı, vücudumun farklı bölgelerindeki derin kesik ve sıyrıklardan akan kanların verdiği sıvı ve sıcak his bedenimin çoğu bölgesinde kendini gösteriyordu ve bana uyuştuğumu hissettiriyordu.

Çok geçmeden önümde biri daha belirdi. Birkaç dakika önceki belalı çocuklardan birinin dönmemiş olmasını dileyerek başımı kaldırdım, fakat çok daha kötüsüyle karşılaştım. Hoşlandığım kızın peşini bırakmayan ve onu rahatsız eden çocuktu bu. Büyük ihtimalle sürekli bu sokakta olmamın sebebini biliyordu ve tam karşımda dikiliyor olmasındaki amaç da buydu; benden öç almak.

Üstüme atılmadan önceki o son saniye içinde, kalan bütün gücümü ayağa kalkmak ve geriye çekilmek için harcadım. Sırtım duvara çarptı, kaçacağım başka bir yer yoktu ve kaçsam bile beni kesinlikle yakalardı. Kaçmadım, karşı gelmeye çalıştım. Henüz birkaç dakika önce dayak yediğim halde bir de bu çocukla uğraşmak, beni fazlasıyla sinirlendirmişti.

Gerçekten, gerçekten yapabileceğim bir şey yoktu. Başka çarem yoktu. Onu ittim, daha fazla bana zarar vermemesi için. Geriye doğru düştü, yola doğru... Yoldan süratle geçmekte olan arabaya doğru.

Üzgünüm. Gerçekten...

Fren ve çarpışma seslerini duyduğum sırada yerdeydim ve başım aşağı dönüktü, onu o kadar sert itmiştim ki dengemi kaybederek ben de yere düşmüştüm. Yere çarpmamak için önüme siper ettiğim ellerime baktım, başımı ellerimin altındaki soğuk beton zeminden yola çevirdim.

Büyük bir karmaşa... Bağıran insanlar, yerde hareketsizce yatan kişi, arabanın içindeki kaşından aşağı doğru kan süzülen adam, etrafa koşuşturan ve ambulans çağırılması için yardım isteyenler...

Zorlukla ayağa kalktım, sendeleyerek yerde yatan çocuğa ulaştım. O ana kadar gördüğüm kan miktarı hafife alınamayacak kadar fazlaydı belki, ama bir insanı siz öldürdüğünüzde ve sizin yüzünüzden ölen o insanın yattığı yerin kanlarla kaplı olduğunu gördüğünüzde; kandan ne kadar iğreniyor olduğunuz fark etmeksizin başınız dönüyor ve mideniz bulanıyordu.

Oradan kaçmayı o kadar çok istedim ki... İnsanlardan uzaklaşmayı, katil olduğumu öğrenmemelerini ve dikkat çekmeden o olaydan kurtulamayı... Ama suçluydum, oradan ayrılamazdım. Vicdanım buna elvermezdi. Kurtulamazdım, çoktan bu işe bulaşmıştım.

Çoktan katil olmuştum bile, hapse girip çıksam ne fark edecekti ki; böyle hissettikten sonra?

Ona dokunmak istedim, onu yaptığı kötülükler için suçlamaya cesaret edemeyecek kadar berbat bir şey yapmıştım.

Ama elimi ona doğru uzattığımda, parmaklarım vücuduna değemeden ortadan kaybolmaya başladılar. Ve bedenimin geri kalanı, tıpkı ben havada asılı bir resimmişim ve beni boyayan kişi renklerimi silgiyle ortadan kaldırıyormuş gibi yok oldu. Tamamen kaybolduğumu anlamadan önce yüksek bir yerden zemine çakılmak üzereymiş gibi hissettim.

Etrafın karardığını ve düştüğümü hissedip kendime geldikten sonra, bedenimi artık yalnızca ben görebiliyordum.

Cehennemdeydim adeta.

O zamanlar hangi saat aralıklarında görünür kalabildiğim hakkında fikrim yoktu ve bu nedenle ilk başlarda kafam çok karışmıştı. Kolumdaki saate bakıp kaza alanından koşarak uzaklaşırken, saatin yedi olması benim için hiçbir anlam ifade etmiyordu. İki saat sonra eski halime dönecek olmam benim için tahmin edilebilecek türden değildi.

Sadece ağladım ve koşarak o kızın evine gittim. Önemli zamanlarda yaptığım gibi yangın merdiveninden kolayca yukarı tırmanmış ve kızın balkonuna ulaşıp oradan da odasına girmeyi başarmıştım.

Ben içeri girene kadar, iki saatlik süremin dolduğunun ve saatin dokuz olduğunun farkında değildim. Zaten saatin dokuz olduğunu bilseydim bile bu benim için hala anlamsızdı, sonsuza dek görünmez kalacağımı düşünüyordum o zamanlar. Kendimi, sadece kendimin görebileceğini...

Ama sonra daha kötüsü oldu. Kanlı canlı karşısında durmama rağmen, o beni hatırlayamadı. Birlikte aylardan fazlasını geçirmiştik, beni unutması mümkün değilmiş gibi geliyordu fakat olmuştu işte.

O günden sonda her gün aynı şeyleri yaşadım. Her gün, beni hatırlayamadığında kendimi tutamayıp ağladım. Ben her ağladığımda, beni artık hatırlamıyor ve tanımıyor olmasına rağmen kollarını açıp bana kocaman sarıldı. Bir şekilde aramızda bağlantı olduğunu hissediyordu, ama ben emindim ki aramızdaki bağlantıyı hissetmeseydi bile kalbi benim kadar üzgün birine her daim kucak açabilecek kadar temizdi.

Yavaş yavaş alıştım, her gün beni yeniden unutuyor olmasını umursamadım. Kötü anılarımızı unutması, iyi anılarımızı unutması kadar zarar vermişti bana. Bu kaydı yapmamın sebebi de bu. Ona ve bize yaptığım o berbat kötülüğü, o berbat günü kaydediyorum ki, eğer dinleme şansı olursa benim sadece iyi yanlarımı biliyor olmasın.

Bu ses kaydını dinlemesine ne zaman müsaade edebileceğimi, buna ne zaman cesaret edebileceğimi bilmiyorum.

Ama eğer dinliyorsan ve seslendiğim kişinin sen olduğunu biliyorsan, lütfen aslında hatırlamıyor bile olsan bana beni hatırladığını söyle. Hayatımda duymaktan zevk alacağım tek yalan olur bu.

Ses kaydı sona erdi. Kayıt cihazı yavaşça ellerimden kayıp düşerken, Minhyuk'un her gün bedeni ortadan kaybolurken hissettiği şeyi hissettim. O şeyi hissettiğimden o kadar emindim ki, benim de bedenimin ortadan kaybolduğunu düşündüm.

vampire: lee minhyukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin