[X]-3

669 86 58
                                    

Minhyuk'un bedeni yavaş yavaş görünür olmaya başladığında, odanın tam da o köşesine bakıyordum. Dizlerini kendine çekmiş duvarın kenarında otururken, kapüşonlu montunun şapkası yüzünün neredeyse tamamının kapanmasına neden oluyordu. Ayağa kalkmaya çalışmadım. Dizlerim ve ellerimin üstünde, emekleyerek gittim yanına. Şapkasını açıp yüzünü görmek istedim ama elimi şapkasına götürdüğüm anda onun eli de şapkasına gitti ve açmamam için şapkasını biraz daha aşağı çekti. Ağlıyordu.

Ses çıkarmamak için çabalarken ağzından kaçırdığı hıçkırıkları, akan burnunu durmaksızın çekmesi ve kolunu burnuna dayaması, şapkasının altından titrediğini gördüğüm dudakları; beni de gözyaşları içinde ağlamaya itti. Elimi ağzıma kapatıp hıçkırıklarımı içeride tutmaya çalışırken gözlerimin dolduğunu fark ettim, her an deli gibi ağlamaya başlayabilirdim ve hıçkırıklarım Minhyuk'un hıçkırıklarının aksine çok daha sesli olurlardı.

Dizlerimin üstünde Minhyuk'un yanında dururken, kendimi daha fazla tutamayıp kollarımı sıkıca boynuna sardım. Kafamı ona iyice yaslamış, çenemi omzuna gömmüştüm; ve ne kadar sıkı sarıldığım Minhyuk'un umurunda bile değildi, çünkü onun da buna ihtiyacı vardı.

Minhyuk da ellerini benim sırtıma götürdüğünde parmaklarının tişörtümü sıkıca kavradığını hissettim, tırnakları batıyordu derime. Yüksek sesle ağlamaya başlamadan önce ona zorlukla birkaç kelime söyleyebildim. "Hatırlıyorum. Gerçekten. Her şeyi, her şeyi..."

Sonrasında kendime daha fazla engel olamadan gözyaşlarımı serbest bırakmış, benden güç alarak hıçkırıklarının daha sesli çıkmasına izin veren Minhyuk ile birlikte ağlamaya başlamıştım.

Onu ne kadar özlediğimi, geçtiğimiz üç yıl zihnimde yavaş yavaş belirdikçe fark ettim. Sanki aslında onu hiç unutmamış, Minhyuk'un lanetlendiği gün ve sonrasındaki felaketler hiç yaşanmamış gibi hissediyordum. Her gün, her gün bıkmadan yanıma gelişi ve onu hatırlamam için uğraşması... Pes etmesi, bunun yerine benimle zaman geçirmek için çaba sarf etmeye başlaması... Bütün bunlara rağmen benim onu hatırlamamam... Sanki hepsi birkaç günlüğüne ona yaptığım ufak bir şaka gibiydi.

Artık hatırlıyordum. Bu seneyi, çabalarını, önceki seneleri, geçmişte yaşadığımız bütün güzel anıları ve bütün kötü anıları, birbirimize söylediğimiz sevgi dolu sözleri ve nefret dolu kelimeleri, bilerek yaptığımız sürprizleri ve bilmeden yaptığımız hataları, birbirimize sinirlendiğimiz ama belli etmeden üstünü örttüğümüz ve eskisi gibi iyi olmaya çalıştığımız zamanları, daha fazla buluşmak istediğimiz ama yapamadığımız için birbirimizin gözleri önünde ağladığımız geceleri, şakalaştığımız ve birimiz bundan hoşlanmadığında kocaman sarıldığımız anları, pikniğe gittiğimiz günleri, kütüphaneye gittiğimiz günleri, fast food zincirlerinden doyasıya yemek yediğimiz günleri, kafede oturup içeceklerimizi yudumlarken dertleştiğimiz günleri, ama buna rağmen geçirdiğimiz vakit bize yetmediğinden dolayı sızlandığımız günleri...

Tişörtümün omzu Minhyuk'un gözyaşlarıyla ıslanmıştı. Artık ağlamıyor olsa da başı hala omzumdaydı ve ıslaklığı net bir şekilde hissedebiliyordum.

Minhyuk bir süredir sessiz ve hareketsizdi. Solukları yavaşladığından ve düzgünleştiğinden dolayı uykuya dalmış olabileceğini düşünüyordum, uzun zamandır yorgun olmalıydı.

Sırtımdaki elleri de gevşediğinde uyuduğundan emin oldum ve ellerimden birini şapkasına götürüp şapkasını başından indirdim. Bembeyaz saçları ortaya çıktığında aynı elimi nemli saçlarına geçirip hava almaları için saçlarını karıştırdım, daha sonra parmaklarımla onları yavaş yavaş taramaya başladım. Parmaklarım yumuşacık saçlarına değdikçe ona daha sıkı sarılmak istiyordum içten içe, uykusundan uyanmaması için bunu yapmadım.

Saçlarını elimle taramaya devam ederken düşündüm. Demek ki, vampir olması uykuya ihtiyaç duymayacağını göstermiyordu. Minhyuk gibi bir vampirin bile derin bir uykuya dalıp dinlenmeye, yorgunluğunu üzerinden atmaya ihtiyacı vardı. Ve Minhyuk, uzun zamandır o kadar fazla yoruluyordu ki; bu uykuyu belki de en çok o hak ediyordu.

Hemen yanımızdaki yataktan çekip aldığım yastığı Minhyuk'un arkasına bıraktım. Onu yavaşça yere yatırdıktan ve başını yastığa yerleştirdikten sonra yatağın üstündeki yorganı aşağı indirdim, üstüne örttüm. Ben de yanına girmiş ve kollarımı beline sıkıca sarıp başımı göğsüne koymuştum, artık huzurlu bir şekilde uyumamak için hiçbir sebebim yoktu.

Aslında sabah olduğunda hatırladığım her şeyi yeniden unutabilecek olmaktan korkuyordum.

Henüz saatin erken olması, bana bu saatte uyumanın sorun olmayacağını düşündürdü. Unutacak bile olsam sabah olmadan uyanabilir, son saatlerimi her şeyi en ince ayrıntısına kadar hatırlayarak ve Minhyuk'a sarılarak geçirebilirdim, en azından bunu yapmaya hakkım vardı.

Gözlerimi kapatıp uyumak için bekledim. Uyandığımda her şeyi unutabileceğime dair bir riskin hala var oluşu beynimi rahatsız ederken, kendimi bunu umursamamaya ve uyumaya zorladım.

-

Gözlerimi açtığımda etraf umduğumdan çok daha aydınlıktı. Yutkundum. Nerede olduğumu hatırlıyor muydum? Bulunduğum odayı? Odanın bir köşesinde duran ses kayıt cihazını? Görüş alanımdaki akvaryumda yüzen biri siyah, biri turuncu balıkları; hatırlıyor muydum? Unutmuş muydum? Gözlerimi defalarca kez açıp kapadım. Bu kez unuttuğum bir şeyler olmamalıydı, her sabah benimle birlikte uyanan eksiklik hissini hissetmeye devam ediyor muydum hala?

Başımı hareket ettirdim, soluma döndüğümde burnum bir başkasının burnuna çarptı ve saçlarım bir başkasının beyaz saçlarıyla karıştı. Karnının üstünde duran elimle onu istemsizce sıktım, bu kez unutmamıştım ve sabahın geç saatlerinde olmamıza rağmen ikimiz de buradaydık. İkimiz de...

Her şey eskisi gibiydi.

Minhyuk, uykulu gözlerini kırpıştırdıktan sonra gülümsedi. Uzun süre kirpiklerini ve yüzünü süzdüm. Minhyuk, yavaşça bana yaklaşıp dudaklarımdan hafifçe öptükten sonra yerinde doğruldu ve yatıyor olduğumuz yerden pencereye doğru baktı. Olduğu gibi içeri giren parlak güneş ışığı uykudan yeni kalkmış olan Minhyuk'un yüzüne çarptıkça, çok sevdiğim gülümsemesinin genişlediğine şahit oldum. O kadar uzun zamandır güneş ışığının gerçek parlaklığından mahrum kalmıştı ki, buradan çıktıktan sonra uzun bir süre boyunca dışarıda yürüyüş yapmak isteyeceğinden emindim.

Gülümsedim. Tıpkı onun yüzündeki gülümseme gibi; mutlu, huzurlu, rahatlamış, minnettar bir gülümsemeydi bu.

vampire: lee minhyukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin