Belki de bininci kez bastığım ama yüksek sesli müzikten dolayı duyulmadığı oldukça belli olan, onlarca hayvanın sesinin harmanlanmasıyla oluşmuş zile bir kez daha dokunduktan sonra da bir şey değişmedi.Teyzem evdeyken bu kadar yüksek sesle müzik dinleyebilmesi imkansız olduğu için muhtemelen Kaan evde yalnızdı.
Güzel.
İşleyecek olduğum cinayeti kimse görmeyecek.
"Kaan ya!" vurmaya devam ettim "Aç şu kapıyı artık!"
Haykırışlarımın 2 sokak öteden bile duyulduğunu düşündüğüm sırada müzik birden kesildi ve o salak sonunda kapıyı açtı.
"Burada bağırıp çağırıp kendini şu köşedeki market kasiyerlerine rezil etmek yerine beni arayabilirdin."
Kafasını çevirdiği yöne baktığımda buraya sırıtarak bakan insanları görmemle içeriye daldım.
"O kadar çok ses vardı ki duymazsın diye düşündüm."
Yalan. Kocaman bir yalan.
"Seni tanımasaydım bu dediklerin doğru gelebilirdi kuzen ama ne yazık ki böyle bir şeyi aklının ucuna bile getiremeyeceğini biliyorum."
Salonda yaptığımız bu 'birbirimizi ne kadar da iyi tanıyoruz, biz çok mükemmel birer kuzeniz' konuşmasını daha fazla sürdürmemek için gözlerimi devirip odasına doğru yürümeye başladım.
Ayak seslerine bakılırsa benimle çocuk gibi yarışmak istediğini düşünmemek elde değildi çünkü koşmaya başlamıştı.
"Nida beklesene bir dakika bir şey söyleyeyim öyle git odaya. Hatta gitme. Sakın o odaya gitme!"
Bu titreyen ses? Bu endişe? Bu yüksek müzik? Oda? Azra? AZRA?
"Niye?"
"Söyleyeceğim işte ama önce sen şu odadan olabildiğince uzakta bir yerlere git, ben geleceğim hemen."
Odaya doğru ilerlemeye başladığında onu dinlemedim. Benim canım arkadaşım evde oturmuş, televizyondaki salak dizilerle beynini iyice sulandırırken bu pislik eve kız mı atmıştı yani?
"Nida uzak dursana kızım, hoşt ulan hoşt."
"Ben sana göstereceğim hoştu da uzak durmayı da eve kız atmayı da..." diyerek hızlı bir şekilde odaya daldığım anda etrafta hiç kız yoktu.
Etrafta hiç bir kızla ilgili bir şey de yoktu.
Ama Kaan'ın en sevdiği yeşil koltuğuna elinde bir adet bira şişesiyle öküz gibi yayılmış bir Umut vardı.
Sinirle arkamı döndüğüm anda dibimde süt dökmüş kedi gibi halıyı izleyen Kaan'ı görmem iyice sinilenmeme neden oldu.
Ne yani? Salağın birisi içmiş diğeri de izlemiş miydi?
"Niye engel olmadın ki geri zekâlı?"
"Zaten geldiğinde bu haldeydi nasıl engel olabilirim?"
"Bu elindekini ne zaman içmiş o zaman?"
"Geldiğinde o elindeki de boştu ve bırakmıyor."
"Niye içmiş peki?"
"Sence?"
Komik.
Komik çünkü az önce Kaan'a niye içmesine izin verdin diye azarlarken birden zaten benim boşboğazlığım yüzünden içtiği aklıma geldi.
"Benim yüzünden değil mi Kaan?"
"Sanmam."
"Ne demek sanmam? Basbayağı benim yüzümden işte ben hatırlattım o kötü günleri ona, ben söylemeseydim böyle olmazdı."
Huzursuzca ona doğru baktı.
"Bak Nida, bu Umut'un ilk sarhoş olup yanıma gelişi değil, onu bir çok kez böyle gördüm. Senin hatırlattım dediğin şeyi aklından tek bir saniye bile çıkarmadığını söylesem şaşırır mısın?" Kafasını olumsuz anlamda salladı, "Şaşırma çünkü öyle. Sürekli kendini suçlayıp acı çekmesi gerektiğini söylüyor ama kendine çektirdiği bu acıya dayanamadığı için de çareyi sarhoş olmakta buluyor."
"Ama bu çok saçma."
"Bunu gidip bir de ona anlatmayı denesene. Çünkü ben en son öyle bir şeyi ima ettiğimde bile benimle günlerce konuşmamıştı. Onu bu durumdan kurtarmayı inan ki ben de çok ama çok istiyorum."
Kaan'ı kesinlikle ciddi olarak gördüğüm nadir anlardan birindeydik.
"Ailesi, doktorlar, çizimleri... Onu bir şekilde ikna etmeliyiz Kaan."
"Çizimlerini hiç gördün mü?"
"Bana atölyeden attığın fotoğraflarda gördüm sadece."
"Hayır onlar hikaye. Ben gerçek olanlardan bahsediyorum. Ruhuyla yaptıklarından. Gerçi sen de haklısın onları hiç ama hiçkimseye göstermez, evde yapar. Ve sürekli o günü çizer."
Derin bir nefes aldı.
"İnanabiliyor musun Nida? Her gün sanki o lanet şeyi tekrar tekrar yaşayıp kendini suçlamak için hep aynı şeyi çiziyor."
Gözyaşlarım benden bağımsız olarak akmaya başlayınca yattığı yerde kıpırdanmaya başlayan Umut'un uyanıp beni görmemesi için teyzemlerin evinden hızla çıktım.
Umut kendini günden güne bir mum gibi eritiyordu.
Sevdiğim insan gözlerimin önünde kafasının içindeki dünyada kendisiyle amansız bir savaş veriyordu.
Ve eğer durmazsa en sonunda kaybeden kendisinden başka kimse olmayacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DEVÂ. |texting|
Short StoryUmut'u çok seviyordum. Daha kendi korkularımı bile yenememişken onun korkularına merhem olmaya çalışacak kadar. ✿ Çiçekleri çok seversin ama beni asla bir çiçek gibi görmeyeceksin değil mi? ✿ Hep bir şeyler çizersin ama beni asla çizmeyeceksin. ✿...