47

6.5K 329 52
                                    


Masa lambasının ışığını kapatmadan önce çizimine son bir kere daha baktı Umut. Nida'yı çizmişti. Tıpkı söz verdiği gibi. Ona bu çizimini daha önce atmış olsa da dijital ortamda değil de canlı canlı ellerine vermek, ona o otların aslında birer çiçek olduklarını söylemek istiyordu.

Muhtemelen sabaha kadar bu kadar canlı olmayacak olan bir demet çiçeğe de bir göz attı.

"Seni ilk gördüğümde bir demet çiçek getireceğim," demişti ona ve en güzellerinden bir demet çiçek hazlamıştı. Hatta yarın vakit kaybetmemek için bugün hepsini özenle seçip hazırlatmıştı.

"Ruhun körleşmeyi bıraktığında bana haber ver," demişti ona gizli bilmem ne. Umut'da ruhunun onun sayesinde görebildiğini, iyileştiğini artık söyleyecekti.

Sandalyesinden kalkıp yatağına doğru ilerlerken buluştuklarında gerçekleşebilecek şeyleri gözünden geçiriyordu.

Tıpkı eline koskocaman pamuk şeker verilmiş bir çocuk kadar mutlu hissetti birden kendini. Kocaman gülümsedi. Nida'ya sarılacaktı. Değil mi? Yapacaktı.

Ona çiçeklerini ve o çok istediği çizimini verecekti.

Artık onu ağlatmayacaktı.

-

(Ertesi gün,16.00)

Yarım saat önce geldiği parkın her yerini tavaf etmiş ve sanki sürekli saate bakarsa zaman daha hızlı akacakmış gibi durmadan saatine bakmıştı. Tamam, belki beklediği kadar çabuk olmamıştı ama o gün gelmişti. Belirli bir zamandır konuştuğu kimliği belirsiz kişinin Nida olduğunu öğrendiği o ilk andan beri beklediği zaman gelmişti işte.

Parkın en sevdiği bölümüne gidip her yerden görülebilecek bir banka oturdu ve onun gelmesini beklemeye başladı. Yanında çizimi ve çiçekler de vardı. Sağ dizini sürekli hareket ettiriyor elini de ritmini bozmadan bankın kenarına vuruyordu.

Kafasını tam sağ tarafına çevirdiğinde sol yanına birinin oturduğunu hissetti.

Kafasını çevirdi.

Ece ona sırıtıyordu.

Birden önce gülüşü, sonra da yanındaki çiçekler soldu. Nida yoktu. Elinin ritmi bozuldu. Dizi hareket etmeyi bıraktı ve yutkunamadı. Yanlış bir şeyler yoktu değil mi?

"Aa, Ece? Naber?" dedi telaşlı bir sesle. İçten içe yalvarıyordu lütfen tahmin ettiğim iş için gelmemiş olsun diye. "Uzun zamandır da görüşmüyorduk, ne işin var buralarda?" diye ekledi. Sesinde yine aynı telaş vardı.

"Sana geldim ben Umut," dedi Ece, çekingen bir sesle. Çekiniyordu çünkü Nida'nın söylediği şeylerin aksine Umut'un aklından bile geçmemişti buraya gelme nedeni. Umut sanki başka birisini bekliyordu.

Kuru, kupkuru bir sesle "Sen miydin?" diyebildi sadece. Yüzü o kadar çok düşmüştü ki...

Ece, Umut'un yüzüde Nida'nın bahsettiği ifadeyi gördü. Hoşnutsuz, heyecanı kırılmış o sesi duymaktan, o yüzü görmekten korkmuştu işte Nida. Onu şimdi daha iyi anlıyordu.

"Bendim." dedi sonra Ece'de.

İşte o andan itibaren Umut gözlerini kapattı sadece. Uzunca bir süre açmadan bekledi. Bekledi, bekledi, bekledi.

Açtı.

Karşısında yine Ece vardı. Dünyası tersine dönmüştü.

Emindi. Nida olduğuna en başından beri emindi. Kendi gözleriyle görmüştü. Bir başkasının olmasının imkanı yoktu ki. Nida veya Ece ona bir oyun oynuyordu. Emindi.

"Ece..." dedi bu sefer sadece. Dili tutulmuştu. Devamını getiremiyordu, hayal kırıklığı bütün vücudunu ele  geçirmişti.

O kişi gerçekten Ece'yse Umut elinde olmadan bu kadar üzüldüğü ve yüzü düştüğü için ona saygısızlık yapıyormuş gibi hissetti. Ne olursa olsun böyle davranmayı o da istemezdi ama şu an hiçbir şey elinde değildi. O kişi Nida olmalıydı. Biliyordu.

"Umut, iyi misin?"

İyi olmadığını çok net bir şekilde gördüğü halde sorduğu bu soru da cevapsız kalınca elini Umut'un omzuna koydu yavaşça. "Umut?"

"Bak Ece... Eğer gerçekten sensen saygısızlık ettiğimin farkındayım ama... Gerçekten, gerçekten sen misin? Gerçekten mi?"

Bu sefer Ece küçük bir şoka girdi, "Ne demek istiyorsun Umut?"

Hayır, o olamazdı. Değildi.

Sesli bir şekilde yutkundu ve kendini sakinleştirmeye çalıştı. Şaşkınlığı yerine siniri getirmişti şimdi de. Ece mi gelmişti buluşmaya yani? Nida neredeydi? Nida'ya bir şey mi yapmıştı yoksa Ece? Yok artık.Yok yok, bu kadar fazla Türk dizisi izlememeliydi. Böyle bir şey olamazdı herhalde, değil mi?

Umut kendine engel olamadı ve sinirli bir şekilde kafasını çevirdi. Ece gözlerindeki o alevleri gördü.

"Nida... O nerede Ece?"

Kendine engel olamamıştı. Alevler bütün benliğini ele geçirmişti. Kendini kontrol edemiyordu, emin olduğu şeyin arkasından gidiyordu. Eğer o kişi Ece'yse bile kafasındaki soru işaretlerinden kurtulmalıydı.

Zaten pes etmeye hazır olan Ece bütün iplerini bir anda kopardı ve teslim oldu. Umut biliyordu. İnkar edemezdi. Biliyordu ve yine de bu gizli gizli konuşma olayına devam etmişti. Neden böyle yapmıştı peki? Neden daha önce çıkmamıştı karşısına?

Ne olursa olsun Nida yanlış şıkkı seçmişti ve Ece biraz daha inkar ederse onun sonsuza kadar Umut'u kaybedebilme ihtimali vardı. Buna izin vermeyecekti.

"Biliyor muydun?" dedi Umut'un az önceki sesinden daha kuru bir sesle.

"Biliyordum Ece, o Kaan salağıyla konuştuğu günden beri biliyordum. O salak Kaan mesajları silmeyi unuttuğu andan beri biliyordum. Bugün o gelecekti? Ona söz verdiğim çiçekleri verecektim. O çok istediği çizimini bile yanımda getirmiştim. Ben bütün sözlerimi tuttum Ece. Niye sen buradasın?"

Gittikçe güçsüzleşen sesi ve dolan gözleriyle oturduğu yerde gittikçe küçülen Umut'u izledi Ece. Seviyordu. O da seviyordu.

"Beni gönderdi."

"Neden gelmedi?" diyebildi sanki son kez konuşurmuşçasına.

"Seni hayal kırıklığına uğratmaktan korktu. Beklediğin kişi olamamaktan korktu."

"Korkmasın." derken sesinin titremesine engel olamadı.

"Umut... Eğer sen de onun gibiysen, yani sen de onu seviyorsan eğer... Onu asla bırakma olur mu?"

Ece'nin sorusuna karşılık olarak yaptığı tek şey çiçek demetini ve çizimini eline alıp banktan kalkmak oldu.

"Bu yaşadıklarımızı unut tamam mı? Bildiğimi bilmesin. Ben halledeceğim."

DEVÂ.  |texting|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin