BÖLÜM 10: VADİDEN KOPAN İLK ÇİÇEK

15 4 1
                                    

Takvim yaprakları birbirini yırtmaya devam ediyordu. Beyaz rengin yeşile koştuğu günler gelmişti. Yeşilin açık tonları baharın henüz yeni geldiğinin habercisiydi. Püfpüf çiçekleri yeni yeni olmaya başlamıştı.

Bu bahar sadece püf püf çiçekleri değildi yeni olmaya başlayan... Bilinir ki yumuşacık bir kokusu vardır toprağın. Gündüz vaktinin çok erken saatlerinde inci misaliyken yaprakların üzeri, o kokuyu çekebilirsiniz içinize. En temiz haliyle. Henüz tabi olmayanlar uyanıp günün içine karışıp, bakirliğini elinden almamışken... Kral erken uyanmış yürüyüş yapıyordu. Yanında 3 adamı olduğu halde. Gündüz vakti devlet işlerini de konuşmak için en güzel zamanlardandır. Halkın erzak durumu ve yeni hasat konuşulurken erzak depolarının önünde bir at arabası hazırlanıyordu. Depocubaşına döndü;

O araba nereye gidiyor?

Hasadadır kralım.

Bir çocuğun sürdüğü halde mi? Biz ne zamandır eşkıyaların olduğunu bildiğimiz halde arabaları çocuklara bırakmaya başladık?

Emredin öğrenip döneyim kralım.

Hayır! Bir durum var ama anlarız. Arsen'i getirin.

Arsen, bembeyaz rengi olan ve upuzun yeleleri ile vadinin en güzel atıydı. Besili bir at olduğu halde en çevik at oydu. Uzun bir kuyruğu vardı ve dolgun. Savaş zamanları toplandığı zamanlar hariç gayet salınmasına izin verilirdi. O da kuyruğunun güzelliğini göstermek için salladıkça sallardı.

Atını önce sevdi sonra üstüne atladı. Diğer 3 adam da atladılar atlarına ve sarı saçlarının altında solgun ve sivilceleri ile en fazla 15 16 yaşında olduğunu çığlık çığlık haykıran o çocuğu takip ettiler. Çocuğun arkasından hain bir gülümseme ile el sallayan ama kapıdan çıkmayan veziri fark etmediler. Neyse ki o da onları görmedi çok uzakta oldukları için. Zaman, nal seslerinin çaldığı bir ihanet marşıydı bugün. Seremoniyi duyuyordu bilen olarak kral... dolu dizgin akıyordu notalar misali dakikalar. Sinir damla damla olmuş yüzünün her yerinde beliriyordu ve öyle çoktu ki, sanki saniyeleri gösteren sarkaç olmuştu ter damlaları...

Nihayet öndeki at arabası geldi hasada, ama kokuyu hala alıyordu kral ve öğrenene kadar da rahatlamaya hiç niyeti yoktu. Saatler geçiyordu ve araba dolmuştu. Çocuk yine arabaya atladı. Kral haklıydı. Çocuk erzak deposuna değil başka bir yere gidiyordu.

Bu yol... Körvadi yolu. Burası sürgün... Bunlar kendilerine yetmiyorlar mı? Kendilerine verdiğimiz ikinci şans yetmemiş mi ki bir de besliyoruz. Diye düşündü.

Şehrin girişinde vali karşıladı çocuğu... Vali, buraya Sancar'ın önerisi ile atanmış bir adamıydı. İsen'den sonra burasının kendi topraklarının olduğunu hatırlatmak lazım geldiğini düşünen krala kendi adamlarından birini atamasını önermişti.Böylece hem kendilere bağlı bir yer olmayı hatırlarlar hem de asker kökenli bir vali olunca isyan çıkartamaz ve yeni bir İsen yaratamazlar düşüncesini nakletmiş, Kral da kabul etmişti. Şimdi vali çocuğu dostane bir tavırla koltuğunun altına alınca sakinleşmeye başlamıştı ama hala orda ne döndüğünü merak ediyordu.

Durun! Ne oluyor burda?

Kralım...

Sen çocuk... Gel bakalım buraya. Konuş senin burada ne işin var üstelik bu halde?

Vali yüzüğü ile oynamaya başladı. Sessizce bekliyordu. Çocuk ağzını açacak olursa iş kendine gelir ve Sancar'a giderdi. Bekliyordu.

Derken bir ok çocuğun zayıf göğsüne girdi ve arkasından yarısı çıkmış halde belirdi. Okun geldiği taraf bomboştu. Çocuğun üzerine yürüdü ve oka baktı kral... Okun ucu çekilmesin vücuttan diye çengelli bir şekildeydi. Ve giderken ıslık çalsın diye üzerinde delikler vardı. Bu kuzeyin okuydu. Çocuk vurulur vurulmaz ölmüştü... Orman yolunda ise siyah bir atın üzerinde ihanetin nal sesleri çoktan işitilmiş ve bitmişti.

ÇAKARALMAZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin