Gökyüzü turuncuya çalıyordu. bankın solundan esen rüzgar, yıpranmış kırmızı saçları okşuyordu. Hoseok bekliyordu sadece, neyi beklediğini bilmeden.
Korkardı o. Kendini rezil etmekten, yanlış cümleyi kurmaktan veya risk almaktan korkardı.
Kırmızı saçları kendisiyle ilgili renkli olan tek şeydi. Çoğu zaman düşüncelerinde boğulurdu. Yalnız kalmamaya çalışırdı boğulmamak için. İlgisini çeken şeylerle uğraşmaya çalışırdı. Çiçekler, ağaçlar, yerdeki böcekler ve kuşlardı hep yanında olanlar.
Omzuna düşen hırkayı düzeltmeye çalışarak kendine doğru koşan çocuğa kaydı gözleri.
"Hoseok!"
Bugünü farklı kılan bir şey yoktu aslında. Havanın soğukluğuna tezat içi sımsıcak olan Seokjin vardı. Elindeki parmaksız, yeşil eldivenlerle bankın sol tarafını dolduran da Hoseok'tu.
"Gel!"
Seokjin, tüm sevimliliğiyle Hoseok'un bileğini tuttu, geldiği yöne doğru sürükledi.
"Ne bulduğuma inanamayacaksın!"
Hoseok itiraz etmedi; sıcaklığın onu ele geçirmesine memnuniyetle izin verdi.
—
Ne kadar sürdüğü bilinmez, hep buluştukları parka kıyasla daha tenha, açık bir alandalardı şimdi.
Seokjin arkasına döndü, bileğinden tuttuğu sandığı Hoseok'un elini elinden ayırdı, yüzünden bariz bir şekilde okunan mutluluğuyla söyledi:
"Biraz geride durabilir misin,"
Tepki vermeyen kırmızı saçlıyı ürkekçe itekledi.
"Cidden benim için çok önemli!"
Hoseok, çocuğun isteğini yerine getirdi, bir sonraki hamlesini bekledi.
Seokjin ise korkak adımlarla önlerindeki ağaça yaklaşmış, kalın daldaki yuvayı işaret parmağıyla göstermişti:
"Bu gördüğün ökse ardıç kuşu yuvası. Genelde yerleşik yaşayan kuşlardır ama herhalde hava şartları veya beslenmeleri uygun değildi ki buraya göç etmişler. Önceden burada olmadıklarına yemin edebilirim çünkü!"
Hoseok güldü, içinden.
"Toprak altında yaşayan solucan, tırtıl gibi canlıları dinleyerek yerlerini saptıyorlar ve toprağın altından yemlerini gaga yardımı ile çıkarıyorlar! Cidden çok garip değil mi?"
Seokjin, arkasına döndü; Hoseok'a yaklaştı. geldiğinden beri kapalı tuttuğu sağ elini açtı.
"Yuvayı görür görmez salyangoz arayışına çıktım! Neyse ki evde kiraz vardı da onu aramak zorunda kalmadım. Ardıç kuşlarının meyvelere bayıldığını biliyor muydun?"
Tekrardan yuvaya yaklaşıp, elindekileri donuk mavi renkli kuş yumurtalarının ve kuşun yanına bıraktı.
"Kuşun erkek mi yoksa dişi mi olduğunu ayırt edemiyorum."
Hoseok, elleri cebindeyken yuvaya, Seokjin'e yaklaştı:
"Ökse ardıç kuşlarının erkek ve dişilerinin dış görünüşlerinde farklılık yoktur, bakarak anlayamazsın. Yavruların iki eş tarafından da beslenildiğini göz önünde bulundurursak buradan da çıkarım yapamazsın."
Kırmızı saçlı yuvaya daha çok eğildi.
"Verdiğin salyangozun kabuğunu da bir taşı örs gibi kullanarak kırmaları gerekiyor. Bunu yuvada yapamazlar."
Dış etkenlere karşı çok ürkek olan kuşun yanındaki salyangozu alarak ağacın gövdesine bıraktı.
"Gözlerinden kaçmaz, merak etme."
O an, ilk defa güldü Seokjin'e; tabii ne Seokjin fark etti, ne de Hoseok.
Seokjin şaşkınlığını gizlemedi hiç. Kuşları korkutmayacak hızlılıkta yanındakinin beline sarıldı sadece.
"Şu an, şu an ne düşünmem gerektiğini- ben cidden inanmıyorum! Bunu nasıl bilebilirsin ki?"
"Duygusuz olmadığını, yüzün kadar kalbinin de güzel olduğunu biliyordum! Tamam belki birkaç saat acaba dilini mi yuttun diye düşünmüş de olabilirim ama biliyordum!"
✿