3#

1.1K 67 8
                                    

Keyifli okumalar!

🐜🐜🐜

Uyku ile uyanıklık arasında kaldığınız bazı zamanlar vardır.

Bu zamanlarda ne tam olarak uykunun acımasız pençesine düşersiniz ne de uyanıklığın ince ipleri sayesinde havada asılı kalabilirsiniz. Belirsizliğin zamanıdır bu. Uyku sizi bir yandan kendine çekerken, uyanıklık diretir. Bilinciniz su yüzeyine çıkmaya çalışırken, ansızın bir acı dalgası gelir ve vurgun yersiniz.

Ve nereye doğru gideceğiniz asla sizin tarafınızdan belli olmaz.

Birde rüyanın kademeli olarak yaşanan dört kısmı vardır. İlk kısım, rüyanın içine çekildiğinizi fark ettiğiniz kısımdır. İkincisi, bilinçaltınızın size göstereceklerinize kendinizi hazırlama kısmıdır. Eğer bu kısımda kalbinizin üstünde bir ağırlık hissederseniz bu normaldir. Çünkü ruhunuz çektiğiniz acıları bir araya getirerek bir karışım hazırlar ve size kaldırabileceğiniz dozlarda verir. Olurda bu acıları doğru dozlarda almazsanız, uykunuzdan sıçrayarak uyanabilir ya da büyük bir karadelikte sürükleniyormuşsunuz gibi hissederek yavaşça uyanabilirsiniz. Verilen dozun size bıraktığı etki yüzünden, buna uyku ağırlığı denir. Ancak kendinize özel uyku ağırlığınızı kaldırabilirseniz üçüncü kısma geçersiniz.

Zorlu kısmı atlatmanızın ardından, üçüncü kısmın kapısından içeriye doğru adım atarsınız ve ruhunuzla beraber gerçekleştirdiğiniz tüm hazırlıklarınızı birden yok olur. Uçup gider. Hiç yaşanmamış gibi.

Ama ellerinizin arasında, kaybettiklerinizin size bıraktığı boşluğu hala hissedersiniz. Bu tıpkı çok ağır bir şeyi taşıdıktan sonra aniden bırakmak gibidir. Hafiflersiniz. Ama elleriniz sızlar. Bu yüzden o kapıdan içeri girdikten sonra asla rahat hissedemezsiniz.

Üçüncü kısmın koridorunda adımlarken korku vücudunuzu yavaş yavaş yayılan bir zehir gibi istila etmeye başlar. Bu yüzden en çetrefilli kısımdır üçüncü kısım. Korku vardır. Yaşadığınız acıları, mutlulukları tekrar yaşamak vardır. Bir şey, sizi rüyanızda gelip bulacaktır ama size ne getireceğini bilemediğinizden, içinizde hep bir tereddüt vardır.

Bu dakikadan sonra, kendinize sürekli aynı soruyu sormaya başlarsınız. "Hangisi?" Bu sorunuz yüzündendir, uyurken göz kapaklarınızın titreşmesi. Hazırlıksız yakalanmak sizi korkuttuğundan, gözlerinizin önüne binlerce anı yığarak kendinize set yaparsınız. Ardından, rüya gelip kapınızı zorladığında anılar çığ gibi üzerinize yığılır ve kontrolünüzü yitirerek nefes almayı bir süreliğine durdurursunuz. Üçüncü kısım böylece bitmiş olur.

Gözlerinizi açtığınız dördüncü kısımda ise, gördüklerinizin hiçbiri tanıdık değildir. Artık bir rüyada anıların arasında ölü olarak değil, gerçekliğin içinde ve canlısınızdır. Tek sorun bir tabutun içinde ve toprağın kat kat altında olmanızdır.

İşte ben, bütün o kısımların en başındaydım. Şu anda her şeyin bilincinde ve ileride unutacak olmanın farkında bir halde, karanlıkta öylece duruyordum.

En son annemin mezarının yanında olduğumu ve sırtım mermere dayalı bir halde oturduğumu hatırlıyordum. Gözlerimi kapatmıştım. Bir süre sonra parmak uçlarımdan kollarıma doğru yükselen karıncalanma hissiyle dalacağımı anlamış hemen ardından da yer yön duygumu kaybetmiştim. Ama hala oradaydım. Orada olduğumu biliyordum. Her şey gitmiş ama sırtımı kaplayan mermerin soğukluğu, boğazımdan yukarı yükselen kelimelerin bıraktığı acı his kalmıştı.

Artık kalp atışlarım giderek yavaşlıyor ve mezarlığa girerken hissettiğim o panik duygusu yatışarak yerini sakinliğe bırakıyordu. Şimdi zihnimin içerisinde, sadece düşüncelerimden oluşan ibremin yol gösterdiği bir pusula olmuştum. Ve nereye gittiğimden habersizdim.

GünlükHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin