5#

134 7 5
                                    

Keyifli okumalar.

🐜🐜🐜🐜🐜

Gözlerimi aniden açarak kafamı yasladığım yerden hızla kaldırırken, bilinçaltımdan kendime çekilmenin verdiği baş dönmesini yok sayarak elimi istemsizce mezar taşına attım. Parmaklarım soğuk yüzeye değdiği an vücudumdaki panik hızla sönerek yerini sakinliğe bıraktı.

Derin bir nefes vererek gözlerimi kapattım. Bir rüyayı daha kaldıracak güçte değildim.

Mezar taşının dibinde öylece otururken, gördüklerim ağır ağır zihnime doluşmaya başlamıştı bile. Göğsümde git gide artmaya başlayan baskı ise uyanmadan önce söylediklerimin bıraktığı ağırlığı kanıtlarcasına sızlıyordu.

Kolumdan güç alarak yavaşça bedenimi mezar taşına döndürürken etrafa göz gezdirerek birileri var mı diye kontrol ettim. Rüyanın etkisinden hala kurtulamamıştım ve içten içe gelmeyeceğini bilsem bile her an etraftan bir başka benliğim çıkacak gibi hissediyordum. Zaten içimde olan birisinin bana gerçeklikte görünmesi saçmaydı ama ister istemez bir karşılaşma beklentisindeydim. Bu beklenti son dediklerimi inkâr etmek istediğimden miydi yoksa hala rüyada olup olmadığım konusunda şüphe ettiğimden miydi emin değildim ama buna kafa yoracak durumda hissetmiyordum kendimi.

Kafamı mezar taşına bırakarak tepemdeki dut ağacının hışırtısını dinlemeye başladım. Etrafta dolaşan sakinlik benim içimdeki karmaşayla zıt yönlerde giderken, içimdeki suçlamanın bu denli büyük olması beni ciddi anlamda rahatsız ediyordu. Annemi suçlayıp suçlamamamın ne derecede doğru olduğuna karar veremezdim. Çünkü ben ne tarafından bakarsam bakayım bu suçlamanın içinde bulunan her tarafa eşit uzaklıkta olan bir noktaydım.

Ben, bu suçlamanın ağırlık noktasıydım. Doğru ya da yanlış, hiçbiri önemli değildi. Çember büyüktü. Bana üzerime bırakılan yük ise daha büyük.

Mezara doğru biraz daha kayarken, anneme daha yakın olma isteğim suçlamamı hiçbir şekilde etkilemiyordu. Çünkü içimde hala onu seven bir taraf vardı. Ona karşı beslediğim suçlamayı teğet geçen bu sevgi, onun kalbi atmasa bile beni hissetmesini isteyecek kadar acımasızdı. Bencil miydim? Evet. Bir nokta ne kadar fazla büyüyebilirse o kadar hem de. Belki de çemberin sınırlarını aşacak kadar bencildim. Ama annemden istediğim cevaplar, ne olursa olsun bir nokta olarak kalmama neden oluyordu. Senelerce arayıp bulamadığım "Neden gittin?" sorusunun cevabını veremeyecek olması, iki kelimeden oluşan bir soru cümlesinin altında bir nokta olarak ezilmemden başka hiçbir şeye yaramıyordu.

Bu soruya henüz yeni yeni ezilmeye başlarken, omuzlarıma yüklenecek yükün ne derecede ağır olduğunun farkında değildim. Daha önce hiç ölümü satın alan birisiyle karşı karşıya gelmemiştim. Karşı karşıya gelmiş olsam bile aynı hisler içerisinde olacağımı düşünüyordum. Çünkü ölümü hafife alıyordum, bu benim için hala böyleydi. Yükümün artmaya başlamasından bu yana değişen tek bir şey vardı; hafife almamam gereken şeyin ölüm değil, ölümü satın alan kişi olmasıydı.

Gerçekten merak ediyordum, annem ölümü satın alırken ne ile ödeme yaptığının farkında mıydı acaba? Vereceği nefesleri ölümden borç alıp geriye sadece bir tanesini bırakırken, ödemesini bana bıraktığının bilincinde miydi?

Hiç sanmıyordum. Ama ilk defa bir şeyin taksit taksit ödenmesinden nefret edecek duruma gelmiştim. Gerçekten basit bir ödeme olmasını beklemem aptallıktı. Zamanla ödeyerek bitirilecek bir şey olduğunu sanmam, daha büyük bir aptallıktı. Yükümün hafiflemesini beklerken ödeme yaptığım her bir ölüm tanesinin omuzlarıma yüklenmesi, zamanla taşıyarak orada olduğunu bile unuturum, cümlesinin acısını çıkarta çıkarta çürütmüştü.

GünlükHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin