2❤️

1.7K 216 137
                                    

"Jongin! Ders bitti kanka, kalk artık yemeğe gidelim."

Öğle yemeği vakti girmiş, bütün öğrenciler çoktan yemekhanenin yolunu tutmuştu. Kendi öğününü getiren bir kaç kişi hariç kimse kalmamıştı sınıfta. Derste uyuyakaldığından kaçırmıştı bunları tabi Jongin.

Tepesinde dikilen sıra arkadaşının seslenmesiyle gözlerini açtıktan sonra etrafına bakınca Kyungsoo'nun sınıfta olmadığını gördü. Halbuki o daima sınıfta kalır, çantasından çıkardığı yemekleri yerdi sessizce. Annesi çok maharetli olmalıydı, çünkü her gün başka bir çeşit getirir ve hepsi çok leziz görünürdü. Bir gün sırf onunla yemeğini paylaşmak için kendine beslenme çantası hazırlamayı kafasına koydu.

Sıra arkadaşını "Siz gidin, benim başka işim var." diyerek yolladıktan sonra arka bahçeye koştu. Orada olmalıydı tombul böceği, muhtemelen Tarçın'ı merak etmiş ve ona bakmaya gitmişti.

Kyungsoo'yu karton kutunun başında görüp de tahmininde yanılmadığını anlayınca çok sevindi. Şayet burada bulamasaydı bir başkası ile birlikte yemek yiyor olduğunu varsayacak haliyle canı sıkılacaktı. Ama o buradaydı işte, her zamanki gibi yalnız ve bir başına.

Çok büyük bencillik ettiğini biliyordu ama elinde değildi böyle hissetmek, Kyungsoo'yu sadece kendine saklamak istiyordu. Bir tek onun olsun! O yumuş yumuş bedenine hiç kimse dokunmasın...

"Sen de mi Tarçın'ı merak ettin?" ağaçlık alanı beton zeminden ayıran kaldırım taşında oturan çocuk Jongin'i görünce şaşırarak sordu. Yemek kutusundan ayıkladığı sosisleri yavrunun önüne diziyordu yemesi için.

"Evet." dedi Jongin "Ama seni daha çok merak ettim." Çok mu belli etmişti acaba? Kyungsoo anlamış mıydı yoksa?

Kyungsoo o güzel gülüşünü esirgemeden "Ben de iyiyim, teşekkür ederim. Bana sana yakıştığı gibi olmadılar ama sayende sıcacık oldum." dedi. Ötede esmer oğlan çikolata gibi eriyiverdi.

Sayende sıcacık oldum deyişi Jongin'in içini titretti. Pamuk şeker yumağı tonton böceğini saran şeyin polar ceket değil de kendi kolları olduğunu hayal etti. Bunu çok defa hayal etmişti aslında, Kyungsoo'nun yumuşacık bedenine sarılmak, havuçlu tarçın kokan tenini soluklanmak hayali kurarak evdeki oyuncak ayısına sarılarak yatmıştı kaç gece. Yanaklarını öptüğünü, belki biraz dudaklarından...

Düşünceleri edepsiz yerlere kaymaya başlayınca kendinden utanıp başını eğdi, cam gibi parlak kara gözlerin içini okunmasından korkuyordu. İnsan ne zaman fena bir şey düşünse bu hisse kapılır ya hani, Jongin de öyle hissediyordu şimdi.

"Sana daha çok yakıştı bence. Hatta sevdiysen senin olabilir." çekinerek söyledi, çok ileri gidip çocuğu rahatsız etmek istemiyordu. Kim olsa birden bire kendisine yakın davranan kişilerden hoşlanmazdı çünkü. Kulağa takıntılı bir sapık gibi gelebilirdi. Bunu asla istemezdi.

"Ama bu senin ceketin, sen ne olacaksın?" boğum boğum olmuş parmaklarını, dişleri ile ezdiği dudaklarına yaslayarak düşündü Kyungsoo. Jongin'inden öğreneceği çok şey vardı gerçekten, öylesine birine eşyalarını hediye edecek kadar yüce gönüllü biri olabilmeyi diledi. Ah, Jongin gerçekten ulaşılması zor bir hedefti.

"Pek giymiyorum zaten, lütfen kabul et. Benden bir hatıra olarak düşün." neden göğsü deprem oluyormuş gibi titriyordu böyle? Sakin ol, altı üstü ceket teklif ettin çıkma değil diye payladı kendini. Ah bir de çıkma teklif etse duracaktı demek kalbi.

"Öyleyse ben de sana bir şey vermek isterim. Ama şu an yanımda sana verebileceğim hiçbir şey yok. Daha sonra versem?"

İstemez olur muyum hiç! Senden gelecek her şeye razıyım ben! Ama en çok sen! Ne olur beni sevsen? "Kendini zorunda kalmış hissetme sakın Kyungsoo, ben içimden geldiği için sana veriyorum. Acele etmene de gerek yok. Senden gelen her şeyi seve seve kabul ederim."

"Bu arada öğle yemeği yemediysen birlikte yiyebiliriz. Tadı biraz tuhaf gelebilir ama sağlıklıdır." yemek kutusunu göstererek yanına oturmasını işaret etti.

"Sana yetecek mi? Ah, sakın yanlış anlama. Ben biraz fazla yemek yerim. Benim yüzümden aç kalmanı istemem." şişman iması yaptığını zannedecek diye ödü koptu ve kendini daha iyi ifade edebilmek için çırpındı. Yine pot kırmıştı. Fakat Tanrıya şükür Kyungsoo alınmış yahut kırılmış görünmüyordu.

"Sorun değil, yine yapabilirim. Bundan sonra biraz daha çok yaparım olur biter."

"Yok artık! Sen kendin mi yapıyorsun yemeğini? Bu harika bir şey." Ne yani Kyungsoo'nun o minik tombiş elleriyle yaptığı yemekleri mi yiyecekti az sonra? Aman Tanrım! Hep bunun hayalini kurmuştu, aslında Kyungsoo ile ilgili öyle çok hayali vardı ki...

Fazla hevesli ve görmemiş olmamaya gayret ederek Kyungsoo'nun yanına ilişti. Her ne kadar onun yemeğine ortak olduğu için kötü hissetse de bu yemekleri asla geri çeviremezdi.

"Çubukları sen kullan, ben elimle yerim."

"Olmaz öyle şey, hem zaten senin yemeğin. Ben ortak oluyorum sana. Sen kullan."

"Ama ellerin batacak."

"O zaman bir sen kullan bir ben. Olur mu?" Çok mu şey olmuştu bu? Çok açık! Ah, resmen dolaylı yoldan öpüşme teklifiydi bu. Kyungsoo ya kızarsa? Ya onun pis bir sapık olduğunu düşünürse? Zihni türlü endişe ile doldu, öyle çaresizdi ki şu an çocuğun iki dudağı arasından çıkacak cümleyi ölüm fermanını bekler gibi bekledi. Kesin reddedecek, hatta bu tekliften tiksinecekti.

"Olur. Önce sen başla lütfen." çubukları uzattı Jongin'in önüne. Esmer oğlan hiç beklemediği bu cevap üzerine sersemlemişti. Sırıtarak çubukları kavradı ve ilk lokmasını ağzına götürdü. Tıpkı Kyungsoo gibiydi her şey. Yumuşacık, sıcacık ve tatlı. Yedikten sonra çubuğu bu defa o Kyungsoo'nun önüne uzattı. Ve izlemeye koyuldu. Öyle iştahlı öyle lezzetli yiyordu ki açlığı onu izledikçe arttı. Fakat kötü olan, bu açlığını gidermenin tek yolu Kyungsoo'yu yemesiydi.

Metal çubuk defalarca aralarında gitti geldi. Jongin bilerek az az yiyor sonra uzun uzun tombul oğlanı seyrediyordu. Kyungsoo'nun çöpsitiği dudakları arasında biraz fazla bekletme huyu olduğunu fark etmişti esmer oğlan. Ondan sonra kendi dudaklarına koyunca ısınmış oluyordu. Bu yüzden aklına bin bir türlü şey geldi ve kulaklarına kadar kızardı.

"Bahsettiği yemekler için Tanrıya sonsuz teşekkürler." ellerini birleştirdi ve sonra gözlerini kapatarak teşekkür etti. Yemek bitmişti. Şimdi sıra Kyungsoo'nun vazgeçilmezi havuçlu tarçınlı kekteydi. Çantasından başka bir kutu çıkardı.

"Bir de kekim var ama bunu ben yapmadım. Annem yaptı. Çok lezzetlidir. Denemek ister misin?"

"Ah, havuçlu tarçınlı! Tabi ki, denemek isterim." Nasıl istemezdi ki! Hoşlandığı çocuk buram buram havuç ve tarçın kokarken!

Kyungsoo büyük kek dilimini ikiye bölüp yarımın birini Jongin'e uzattı. Dilimi alırken teni tenine değince Jongin'in elleri titredi. Az kalsın keki düşürüp ziyan ediyordu, neyse ki Kyungsoo iki eliyle birden Jongin'in elini kavrayarak keki yere düşmekten kurtardı.

"Birden elimden kaydı. İyiyim şimdi teşekkür ederim." elimi böyle tutmaya devam edersen nasıl iyi olabilirim ki diyordu aslında içinden.

Kyungsoo gülümsedi, ne de güzeldi gülüşü, ellerini sallayarak sorun olmadığını anlattı ona. Keki bitirip Tarçın'ı yerine yerleştirdikten sonra sınıfa döndüler. Kyungsoo sırasına geçti, Jongin de kendi yerine.

Bütün o öğle yemeği serüveninin ardından Jongin, sabahkinden bile dalgındı. Öyle ki bütün sorulara yanlış cevaplar verdi, kitabın neresinde kaldıkları sorulunca bir önceki dersten açık kalan kitabını okuyarak herkesi güldürdü. Tam bir rezillikti ama Kyungsoo da gülümsemişti. Bununla teselli buldu. O kalp dudakları mutlu görecekse hayatı boyunca rezil olabilirdi. Hiç gocunmazdı bundan.




🥕🥕🥕





First kiss sayılır mı?

Bence sayılır uwu

😂😘😍

Havuçlu TarçınlıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin