Normal şartlar altında uykucu ve tembel bir oğlan olan Kim Jongin cumartesi sabahı güneşten bile önce doğunca güne, hayretin birinden diğerine düşen annesi bunun kıyamet alametlerinden biri olduğunu düşünüyor.
Eh, Jongin nere erken kalkmak nere?..
Üstelik haftasonu!
Tabi oğlanın derdi başka, bütün hafta bugünün hayalini öyle çok kurmuş ki bırak uyumayı yerinde duramıyor. Duşunu almış, güzel kokular sürünmüş, en şık kıyafetlerini giyinmiş... Karnı da gürül gürül. Ah, hayır kelebekler falan değil, üzerinize afiyet gece açık unutulan pencere yüzünden soğuk alıp mideyi bozmuş yavrucak. Bu sesler de ishalin ben geliyorum gümbür gümbür demek şekli.
Anneciğinin şiddetli ısrarına rağmen yalnızca birkaç parça kimbap ile kahvaltı öğününü geçiştiren genç, yangından mal kaçırır gibi telaş ve acele ile koşuyor dışarı. Şaşkın kadın ardından bağırıyor oğlunun, 'Ayakkabılarının bağcıklarını güzelce bağla, bir yere takılıp düşersin! Karşıdan karşıya geçerken dikkatli ol! Kim Jongin! Kime diyorum? "diye ama kulakları neşeyle uğuldadığından kimseyi duymuyor.
Üç köpeğini birden alıyor yanına, tabi bir de Tarçın'ı. Tombiş yari ile birlikte gezdirecek onları. Sonra da birlikte oyun oynayacaklar. Belki küçücük de olsa bir fırsatını bulursa, yani bulabilirse Kyungsoo'nun sevimli elini tutacak. Hatta cesaret edebilirse poğaça yanaklarını sıkıştırıp sevebilir, evet bunu kesinlikle yapacak. Tanrı şahit ya, bunu yapmayı çok istiyor!
Şey... Çok çok daha minicik bir ihtimal ama... Bal dudaklarından masum bir öpücük de çalabilir. Ya da belki bunun için sahiden erken.
Minik Tarçın ile beraber, tarçın kokulu şirin oğlanın evine koşarken ta uzaktan, kendini bekleyen tombul çocuğu görüyor. Bunun üzerine daha bir kuvvetli koşmaya başlıyor, zaten tasmasını tuttuğu yaramaz köpecikler de onu buna zorluyor.
"Günaydın Kyungsoo. Çok beklettim mi seni?" heyecanına engel olamayıp koşarak terlediği için pişman, onu beklettiğini sandığı için hayli endişeli soruyor.
Bir yandan da "Ah!" diyor içinden, "Nasıl da ahmağın tekiyim. O kadar hazırlanıp güzel kokular süründüm ama terlettim kendimi, boşa gitti hepsi. Şimdi istesem de ona yakın duramayacağım. Kötü kokuyorsam ve onu rahatsız edersem!"
Küçük adam yakut gibi parlayan kara gözlerini kocaman açmış, cevap vermek üzere iken dört köpeğin dördü de birden Kyungsoo'nun üzerine atlıyor. Tonton oğlanın her yerini şapur şupur yalamaya başlıyorlar sonra. Kol ve bacak butlarından da bir iki kıt alıyorlar ama acıtmadan.
"Hey! Gelin buraya. Yapmayın! Monggu, Jjanggu, Jjangah! Tarçın sen de mi ya!"
Jongin, köpüşleri minik arkadaşından ayırmak için çabalayadursun, Kyungsoo tüylü dostlarının altında yerde debelenip kahkahalarla gülüyor. Bir ara nefesi kesilir gibi olunca, telaşa düşen zavallı esmer oğlan güç bela çekiyor tasmalarından, eh birazcık canlarını da yakıyor hayvancıkların amma öbür türlü ayrılacakları yok kerataların...
Ellerinden gelse şirin mi şirin, tonton mu tonton bu tatlı oğlanı yiyip bitirecekler! Dolgun, pembe-beyaz yanaklarını, poğaça göbüşünü, şeftali popişini, etli butlarını ve yuvarlak yuvarlak her yerini...
Jongin nihayet köpekcikleri ayırıyor ve iplerinden bağlıyor evin bahçesine. Dört köpek Kyungsoo oğlanın üzerine atlamak için çılgınlar gibi havlarken, Jongin dizleri üstünde yere çöküp Kyungsoo'nun ayağa kalkmasına yardımcı oluyor. Bir yandan da giysileri toz toprak olan çocuğun üzerini el yordamıyla silkeleyip temizliyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Havuçlu Tarçınlı
Historia Corta"Umarım bir gün Kim Jongin gibi biri olabilirim." -Masum bir Kyungsoo, şapşal bir Jongin-