Günlük rutini üzere sabah erkenden kalkmıştı; henüz uyanmamış ev ahalisini rahatsız etmemek adına makineyi değil de eskimiş çalı süpürgesini aldı eline ve uçtan bucağa derinlemesine süpürüp temizledi evi, toz bezini incecik akan musluğun altına sokup hafifçe nemlendirdikten sonra da kıyının köşenin tozunu aldı. Temizlik işini bitirdiğinde sabah sofrasını kurmak ve okula hazırlanmak için hala çokça vakti vardı.
Cam demlikte demlediği tavşan kanı çayı ince belli zarif bardaklara bölüştürmesinin ve kahvaltı masasını elleriyle donatmasının ardından anne ve babasını da uyandırdı ve hep birlikte oturdular donatılmış masaya.
İki erkek sessiz sakin yemeğini yerken evin tek kadını olan tonton anne konuşmaya başlamış, herkes işinin başına -ki bu Kyungsoo için okulu oluyor- dönene dek de susmamıştı. Kyungsoo görünüş itibariyle aynı annesi olsa da karakter bakımından daha çok babasına benziyordu.
Her zaman yaptığı üzere beslenme çantasını yanına alan tombul oğlan, bir tanecik de olsa arkadaş edindiği için sevinçle güle oynaya okulun yolunu tuttu. Haftasonu Jongin ile birlikte oynamış, köpekleri gezdirmişlerdi.
Bu Kyungsoo için bir ilkti. İlk arkadaşı ile ilk defa haftasonu vakit geçirmiş, ilk defa eğlenmişti. Yerinde duramamasının ve okul yolunda bir o tarafa bir bu tarafa zıp zıp zıplamasının nedeni buydu. Şey, bir de bugün Jongin'e birlikte öğle yemeği yemeyi teklif edecekti teşekkür mahiyetinde. Çünkü Kyungsoo ona çok şey borçlu olduğunu düşünüyordu. Bir kere kimse olmazken onunla arkadaş olmuştu, sonra Tarçın'ı sahiplenmişti, birlikte oynamış, bir sürü de muhabbet etmişlerdi. Bütün bunları daha önce Kyungsoo için yapan hiç kimse olmamıştı.
Okula vardığında ise bütün öz güveni ve Jongin'i öğle yemeği yemeye davet edecek cesareti kayboldu. Esmer genç kalabalık bir arkadaş gurubunun tam merkezinde, koyu ve oldukça da eğlenceli görünen bir sohbetin içindeydi, Kyungsoo'nun ulaşabileceği en uzak noktada... Öyle parlıyordu ki! Sanki güneş...
Herkes pür dikkat onu dinliyor, söylediklerine içten gülüşler sunuyorlardı. Zavallı oğlan onca kişinin yanında bırak yeni arkadaşını çağırmayı, yanlarından geçerken ona selam dahi veremedi. Hem onlardan çekiniyordu hem de sohbetlerini bölerek kimseyi rahatsız etmek istemiyordu.
O da sessizce, çokça da üzülerek yerine oturdu. Beslenme çantasını güzelce yerleştirdi sırasının altına. Öğle yemeği molası olunca yalnız başına yiyecekti yine. Her zamanki gibi... Belki daha sonraki bir gün yine çağırabilirdi Jongin'i. Öyle değil mi?
Pekala başta çok üzülmüştü arkadaşı ile yiyemeyeceğine ama sonra aslında mutlu olması gerektiğini fark edip kendi kendine kızdı. Jongin çok iyi bir insandı, çok çok iyi bir insan hem de! Diğerlerinden sevgi ve ilgi görmeyi en çok o hak ediyordu. Hak ettiği sevgiyi görüyor olması da sevinilecek bir şeydi şüphesiz. Kyungsoo'nun üzülmek yerine arkadaşının adına mutlu olması, gurur duyması gerekiyordu.
Bir kere daha takdir etti arkadaşı Jongin'i. O mükemmel diye düşündü. O gerçekten kusursuz biri. Keşke biraz bile olsa onun gibi olabilsem. Belki daha sonra, ileride...
Bu, kendisi için oldukça karmaşık düşünceler tombul oğlanın zihninde dolanıp dururken, Jongin niçin Kyungsoo tarafından görmezden gelindiğini merak ediyordu. Evet, kesinlikle görmezden gelmişti onu, çünkü sınıfa girdiğinde göz göze gelmişler fakat buna rağmen tonton oğlan başını eğip hiçbir şey görmemiş gibi geçip gitmişti.
Yanlış bir iş yapıp yapmadığını sorguladı genç adam. Farkında olmadan Kyungsoo'yu gücendirmiş olabilir miydi ki? Pekala, Jongin kesinlikle fena bir şeyler yapmış ve sonucunda da Kyungsoo'yu gücendirmiş olmalıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Havuçlu Tarçınlı
Short Story"Umarım bir gün Kim Jongin gibi biri olabilirim." -Masum bir Kyungsoo, şapşal bir Jongin-