"Millet hadi kıpırdanın, daha eğlenmeye gideceğiz."
"Karaokeye gidelim."
"Tamamdır, karaokeye gidiyoruz."
"Jongin de gelsin. O gelmezse gelmem."
"Ben de! Jongin yoksa ben de yokum."
"Al benden de o kadar."
"Jongin sen de geleceksin itiraz istemem. Sen olmayınca kızlar gelmiyor."
"Çünkü çok hödüksünüz Minjun! Sizi tımar edecek biri olmayınca azıtıyorsunuz. Kızlara nasıl davranılması gerektiği hakkında fikriniz yok. Jongin'den bir şeyler öğrenin azıcık."
"Bütün erkekler özünde aynıdır Nana, kimisi benim gibi dürüsttür kimisi Jongin gibi yalancı. Emin ol Jongin'in de bizden bir farkı yok. Onun geceleri ıslak rüyalar görmediğini mi sanıyorsunuz?"
"İğrençsin! İşte bu yüzden kızlar sana yaklaşmıyor. Ayrıca Jongin gibi üstün bir varlığı kendinle bir tutma rica ederim. Komik oluyor, gülesim geliyor."
"Kesin şunu! Jongin sen de karar ver kanka, geliyor musun gelmiyor musun."
Son dersin işlenmesinin ardından serbest ders çalışma da bitmiş, vakit akşam olmuştu. Bütün gün ders dinlemekle yorulan zihinlerini boşaltmak isteyen öğrenciler kafa dağıtmak için sınıfça eğlenmek istiyordu. Fakat daha da önemlisi herkes Jongin'i istiyordu. Jongin hoş sohbeti ve yerinde esprileri ile herkesin neşesini yerine getiren, ortamların olmazsa olmazıydı. Yangında ilk kurtarılması gereken kimse, ıssız bir adada lazım olan tek şey, sihirli lamba cininden dilenecek tek dilek...
Bütün sınıf gözünü dikmiş Jongin'e bakıyordu kabul etmesi için, hevesle. Oysa zavallı çocuk sınıf arkadaşlarını kırmadan nasıl edip de aradan sıyrılabileceğini hesap ediyordu kara kara.
Bahçede onu bekleyen minicik bir köpek vardı. Hasta, üşümüş, aç ve kimsesiz...
Tabi bir de okul çıkışı Kyungsoo ile birlikte yürümek vardı. Serin hazan akşamı, yağmur kokulu yollardan geçerken sevgisini ifade edebilirdi. Belki elini tutardı, izin verirse azıcık da sarılırdı. Yanaklarını öpse, kızar mıydı?
Yok artık! Dün bir bugün iki... Hayır hayır, henüz olmazdı. Önce onu tanımalı, kendini ona tanımalıydı. En sevdiği yemek mesela, en sevdiği renk... Ne bileyim yapmaktan hoşlandığı şeyler...
Jongin'inki basitti. En sevdiği renk kırmızı, Kyungsoo'nun al yanakları. En sevdiği yemek Kyungsoo'nun yaptıkları. Yapmaktan en çok hoşlandığı şey Kyungsoo'yu düşünmek, onu hayal etmek, onunla konuşmak, birlikte yürümek, birlikte köpeklerini gezmeye çıkarmak... Kısaca Kyungsoo ile beraber olduğu sürece her şey hoştu. Çünkü Kyungsoo hoştu.
"Gençler kusura bakmayın ama bu akşam için sözüm var. Beni pas geçin. Size iyi eğlenceler. Başka zaman telafi edeceğim." yalan değildi, sonuçta Kyungsoo'ya bir söz vermişti.
Hoşnutsuz homurtular çıktı kalabalıktan, ne kızlar ne erkekler memnun olmadı. Jongin olmayınca tadı olmuyordu ki eğlencenin!
"Ben eve gidiyorum o zaman."
"Haydi sağlıcakla kalın. Ben de gidiyorum."
"İyi akşamlar herkese, yarın görüşürüz."
"Ulan Jongin, yaktın bizi."
Tek tek sınıfı terk ettiler, kimisi Jongin'e söylendi, kimisi vedalaşıp gitmekle yetindi. Bizimki de eşyalarını toparlama bahanesiyle iyice ağırdan aldı çıkmayı. Çantasını omzuna aldığında sınıf çoktan boşalmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Havuçlu Tarçınlı
Conto"Umarım bir gün Kim Jongin gibi biri olabilirim." -Masum bir Kyungsoo, şapşal bir Jongin-