Genellikle insanlar hep en iyisini isterdi. Elinde olanların değerini bilmeden, başkaları ne halde bilmeden, düşünmeden. Asla birşey için minnettar olmaz, sonunda cennet olacağını bilmese yaratıcısına şükretmez. Her zaman en iyisini, daha iyisini isterdi. İnsanoğlu bencil değil miydi zaten?
Öyleydi.
Bende öyleydim. Her zaman en iyisini düşledim, istedim. Hiç bir zaman yanımda annemin olduğunun, kafamı sokacak bir yuvamın olduğunun, okuyacak bir okulum olduğunun değerini bilemedim. Ve hepsi birer kum taneleri gibi kayıp gittiler. Belki denize, belki de rüzgara karıştılar.
Rüzgar..
Şuanda olduğum şartlar kesinlikle en kötüsüydü. En kötüsünü yaşıyordum. En kötü insanla en kötü dakikaları.. Hayatım boyunca zihnimde kalıcı bir hasar olarak kalacaktı bunlar. Kim bilir? Belki sonsuza kadar bu herifin kontrolu altında olacaktım ve dilediği gibi onun fahişesi haline gelecektim. Düşüncesi tüylerimi ürpertirken sıcak havaya rağmen üşüdüğümü hissettim. Soğuk vahşi bir hayvan gibi bedenimi parçalara ayırıyordu sanki..
Kapının kilidi bir tık sesiyle açıldı ve içeriye hayatta en nefret ettiğim insan girdi. ''İyi.'' dedi soğuk bir sesle. Üşümemin arttığını hissettim. Kaç saattir uyuduğumun bilincinde değildim ve düşüşten dolayı her tarafım ağrıyordu. Bir kırık çıkık olsa bile acıdan ölmeme izin verirdi bu herif! ''Uyanmışsın.''
Cevap vermeyi reddettim. Elinde -içinde sandviç ve portakal suyu olan- tepsiyi kenara koydu ve bana bir süre boş gözlerle baktı.
''Ye.''
Ona aldırmadan gözlerimi sabitlediğim yere bakmaya devam ettim.
''Ye.'' diye ısrar edince sıkıntıyla iç çektim.
''Aç değilim.''
Dediğimi duymamış gibi yavaş adımlarla bana yanaştı ve yatağın ucuna oturdu. Bacaklarım ona değdiğinden dolayı elektirik çarpmışcasına bacaklarımı geri çektim. Bu hareketim onu güldürdü ve elleri yorganın üzerinden bacaklarımı kavradı. Gözlerimin şaşkınlıkla açılmasını engelleyemeden elleri yukarı doğru kaydı. Yorganın üzerinden hareket ediyor olmasına rağmen bu hareket tüm hücrelerime işlemişti. Bedenim bir yanardağ gibiydi, patlayacağını hissediyordum.
İrademi tekrar ele geçirip gözlerimi kapadım. ''Dokunma bana.'' bacaklarımı sakin bir hareketle altımda toplayıp doğruldum.
''Çok nazlısın.'' ayağa kalkıp zaten dağınık olan saçlarının arasından ellerini geçirdi. Elleri siyah tellerin arasından kayarken bu ona yeni uyanmış profili çizdi.
Cevap vermeyeceğimi anladığında masaya doğru ilerledi ve benim için bıraktığı portakal suyundan bir yudum aldı. ''Bak ne diyeceğim.'' düşünceli bir tavır takınmış, bir eliyle bardağı diğer eliyle ise çenesini kaşıyordu. ''Bundan sonra bana sahip demelisin. Seni satın aldım, sen benimsin. Buna alışmak için daha iyi bir yol düşünemiyorum.'' çok normal birşeymiş gibi bundan bahsederken bedenimin öfkeden, aşağılanmadan yandığını hissettim. Yanardağ patlamıştı ve etrafını küllere çevirecekti.
''Hayır.'' dedim onun kadar sakin kalmayı dileyerek. Benimle resmen dalga geçiyordu ve yüzünden eğlenen ifadesini rahatça okuyabiliyordum. Öfkenin yayıldığı yerler alev alırken gözlerimi sakinleşmek adına yumdum.
''Hayır? Soru sorduğumu hatırlamıyorum, sarışın.'' güldü. Kahkahası 4 duvar arasında yayılırken öfkemin arttığını hissettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAHİP
Teen FictionÖfkesi, merhametini bir kalkan görevi görerek gizliyordu. O öfkenin ta kendisiydi. Ve, bundan daha fazlası..