Rüzgarın elinden tutup çekiştire çekiştire terasa sürükledim. Ne olduğunu anlamamıştı bile.
Ben: Rüzgar
Rüzgar: Efendim?
Ben: Bir oyun oynayacağız.
Rüzgar: Çocuk muyuz biz?
Ben: Ya hadi ama
Rüzgar: Nasıl oynanıyormuş?
Ben: Bir zar alacağız eğer attığımızda çift gelirse bir itirafta bulunacağız. Eğer tek gelirse kendimizi rezil edeceğiz
Rüzgar: Eğlenceli olabilir.
Aşağıdan bir zar alıp geldim.
Ben: Ilk sen.
Zarı attı. 4 geldi.
Rüzgar: Annem ve babam öz değil.
Ben: Nasıl yani?
Rüzgar: Öz ailem ben 8 yaşındayken öldü.
Gözleri dolmuştu. Ona sarıldım. Sarılırken kulağına bir şeyler fısıldadım.
Ben: Bak ben çok özür dilerim konuyu açmak istememiştim.
Bunu söylerken benim sesim titremişti. Gülümsedi.
Rüzgar: Ağlamıyorum. Şurada duygusallığa gerek yok. Sıra sende!
Zarı elime verdi. Bense gülüyordum. Gerçekten insanları nasıl mutlu edeceğini biliyor. Zarı attım. 3 geldi.
Ben: Bak şimdi. Komşunun zilin basacağız. Sonra "evde iPhone bitmiş de sizde var mı?" Diyeceğiz.
Rüzgar: Hayır.
Ben: Evet.
Rüzgar: Rezil oluruz.
Ben: Amaç da bu ya.
Rüzgar: Lanet oyunu ne diye oynuyoruz?
Ben: Mızıkçılık yapma ya.
Rüzgar: Tamam sadece bu seferlik.
Elimden tuttu ve aşağıya indik. Dışarıya çıktık ve yan komşunun kapısına tıkladık. Oha çok taş bir çocuk çıktı. Üstsüz mü o? Oha 8'li baklavalar... Tam bunları düşünürken Rüzgar bırakmış olduğu elimi tuttu.
Rüzgar: Evde hiç
Ben: iPhone kalmamış da
Rüzgar: Sizde var mıydı?
Çocuk kapıyı suratımıza kapattı.
Ben: Rüzgar neden elimi tuttun?
Rüzgar: Sana bakışlarını görmedin mi?
Ben: Ne varmış?
Rüzgar: Çok kötü bakıyordu. Sen sadece bana bakabilirsin.
Ben: Ne demek bu?
Rüzgar: Salak
Sırıttı. Yanağımı sıktı.
Rüzgar: Bak bildiğim çok güzel bir yer var. Orda yemek yer, yanındaki kumsalda da yüzeriz.
Ben: Olur. Kuzenlere mesaj yazayım.
"Simge biz Rüzgar'la bir şeyler yiyoruz akşama kadar geliriz. "
Rüzgar: Yol biraz uzun.
Ben: Of Rüzgar bi 18 ol da arabayla gidelim.
Rüzgar: Çok üşengeçsin.
Ben: Doğru.
Yürümeye başladık. Tam tepede olan güneş beni yakıyordu. Bir kenara oturdum.
Rüzgar: Ne yapıyorsun?
Ben: Güneş kremi sürüp dinleniyorum.
Omuzlarıma ve yüzüme güneş kremi sürdüm. Yeterince dinlendiğimde ayağa kalktım ve yürümeye devam ettim. Sonunda gelebilmiştik.
Ben: Burası çok şirin!
Rüzgar: Seveceğini tahmin etmiştim.
Kendime koca bir tabak sipariş ettim. Rüzgar da bir şeyler sipariş etti. Ikimizde en büyük boy sipariş vermiştik ve bitirmemiz uzun sürmedi. Rüzgar bugünlük hesabı ödemeyi kabul etti ve hesabı ödeyip kumsala gittik. Ben her zamanki gibi giysilerimi ve çantamı bir kenara fırlatıp denize koştum. Rüzgar da arkamdan geliyordu. Üstüme atladı hayvan.
Ben: Hayvan su buz gibi!
Rüzgar: Farkettim.
Suya daldım. Küçüklüğümden beri yüzüyorum.
Rüzgar: Yarışalım mı?
Ben: Yenilmeyi göze alırsan tabii.
Rüzgar: Kim? Ben mi yenilecekmişim? Hahah!
1-2-3!
Rüzgar tahmin ettiğimden bile hızlı. Rüzgar gibi gidiyo. Tamam berbattı. Aramızı baya açmıştı. Ben de atak yapıp onun önüne geçtim. Ne olduğunu anlamamıştı bile. En hızlı şekilde kıyıya yüzdüm. Kumsalda emekledim ve ilk bulduğum yere kendimi attım. Rüzgar da hemen arkamdan gelmişti. Oha bu çocuğun kasları var. 1,2,3,4,5,6,7,8 Oha 8li.
Rüzgar: Kaslarım mükemmel biliyorum.
Bu lafı üzerine iğrenmiş bir surat ifadesi takındım. Aslında mükemmellerdi. Neyse susuyorum en iyisi.
Rüzgar: Ben 5 Dakika'ya dönerim. Telefonum sende kalabilir mi?
Ben: Tabii olur.
Telefonu aldım. Rüzgar da gitti. Biraz zaman geçtikten sonra Rüzgar'ın telefonuna mesaj geldi.
Gönderen: Karamelli Dondurma
Sevgilim nerdesin seni göremiyorum? Şu Başak denen beladan kurtulabildin mi?
Ne!? Doğru mu okumuştum ben? Rüzgar? Benim hakkımda baş belası mı demişti? Düşüncelerimle gözlerimden akan yaşları durduramamam bir oldu. Hıçkırıklarla ağlıyordum. Telefonumu alıp ilk taksiyle eve gitmek istiyordum. Telefonum!? O da yok. Ben ağlamayı sürdürürken Rüzgar yanıma geldi.
Rüzgar: Neden ağlıyorsun?
Ben: Yok bir şey. İzlediğim duygusal bir film geldi aklıma da.
Rüzgar: Gidiyor musun?
Ben: Evet.
Rüzgar: Tek başına mı?
Ben: evet.
Rüzgar: Sen bilirsin.
Ilk bulduğum taksiye atladım. Adresi söyledim ve eve gittim. Simge kapıyı açtı.
Simge: Rüzgar bugün yok.
Ben: Neden?
Simge: Sevgilisini yemeğe çıkaracakmış.
Ben: Hım...
Hım diyen insanlardan nefret ederim oysa ki!
Doğruca odama koştum. Kafamı yastığa gömdüm ve ağlamaya başladım. Biri elini omzuma koydu.
Çınar: Neyin var?
Ben: Bugün biraz duygusalım dün bir film izlemiştim hala etkisinden çıkamadım.
Çınar odadan çıktı. Kısa bir duş alıp saçlarımı ördükten sonra aşağıya indim. Ne olursa olsun hiçbir şey beni yemek yemekten alıkoyamazdı. Tam yemeğime kavuşacakken kapı çaldı. Kapıya bakan olmayınca mecburen ben gittim. Rüzgar?
Ben: Sen sevgiline yemeğe çıkmıyor muydun?
Rüzgar: Evet.
Kolumdan sürükledi ve beni bir arabaya bindirdi.
Ben: Ne yaptığını sanıyorsun sen?
Rüzgar: Sevgilimle yemeğe çıkıyorum.
Ben: Karamelli Dondurmanla mı?
Rüzgar: Evet. Şu an yanımda oturuyor.
Ben: Daha fazla kimi kandırıyorsun sen?
Dayanamayıp yine ağlamaya başladım. Hıçkırıklarımı tutamıyordum.
Rüzgar: Tamam, şaka yapıyorum.
Ben: Ben gülmüyorum.
Rüzgar: Öyle değil, hani sahilde bir ara telefonunu bulamadın ya, bendeydi. Sonra sana şaka yapayım dedim ve sanki sevgilinmişim gibi mesaj attım. Sana sonra söyleyecektim ama ağlamana dayanamadım.
Ben: Ama mesaj Karamelli Dondurma'dandı.
Rüzgar: Şaka için adını değiştirdim.
Ben: Normalde nasıl kayıtlıydım?
Rüzgar: Başak.
Oha öküüüz!
Rüzgar: Sen de Rüzgar diye kaydetmişsin telefonuna?
Ben: Evet. Ne varmış bunda?
Rüzgar: Kız odun.
Of meğer hepsi şakaymış! O kadar gözyaşı döktüm ama. Sonunda geldiğimiz yere gelince-bu nasıl bir şeydir- düşüncelerimden uzaklaştım. Restoran gibi bir yere gelmiştik ama mütevazi bir yerdi. Ben ise hayvan olduğumdan büyük boy pizza sipariş ettim.
Arkadan bir teyze: Kız seni bizim toruna alıverek.
Üstüme alınmadım.
Teyze: Kız sana diyom kız.
Teyzeye baktım. Göz göze gelince " he sana diyom" diye bağırdı. Yuh teyze ya!
Ben: Teyze erkek arkadaşım var.
Teyze: Yoktu bizim zamanımızda boyfirendler.
Oha teyze sen nasıl bir şeysin yuh ya!
Arkadaki taş: Babaanne tamam yemek ye, merak etme kimse evde kalmaz benim de kız arkadaşım var.
Teyze biraz cık cık ladıktan sonra yemeğine geri döndü. Rüzgar sırıtıyordu.
Rüzgar: Demek senin kaynanan olmayı isteyen tek benim annem değilmiş.
Yaptığı şakaya annesini katması çok olguncaydı. Fakat... kaynana? Tamam birbirimizden hoşlandığımızı belli ediyorduk ama...
Yemeğimi hızlılar bitirdim. Hava kararmıştı ve çok soğuktu.
Ben: Of çok üşüdüm.
Rüzgar elini hırkasına götürdü. Centilmenlik olsun diye değil de, cidden donuyordum ve hırkaya ihtiyacım vardı. Ve o kendini hırkaya daha çok sardı.
Rüzgar: Ben de.
Ben: Senin gibi romantik bir kişiliğin içinde böyle bir şeytan mı var? Dondum diyorum sen hırka vermiyorsun.
Rüzgar: Bakar mısınız?
Garson: Tabii efendim.
Rüzgar: İki sıcak çikolata ve bir tane de şal.
Oh restoranların şalları ne güzel öyle. Böyle kalın kalın. İşte asıl prensim şal <3. Tamam tuhaf olabilirim ama cidden g##üm dondu.
Garson elinde bir elinde şal bir elinde sıcak çikolatalarla geri geldi. Sıcak çikolatamı sıcak falan demeden hemen bitirdim. Şala sarındım. Gözüme gelen ışıkla gözlerimi kapattım. Hala gözlerim kapalıyken arkadan bir el yüzümü kendine doğru çevirdi ve... BENİ ÖPTÜ! Kim olduğuna bakmak istemiyordum ama bu adam kimse bu öpücükleriyle ona aşık olabilirdim. Ilk öpücüğümdü ama nedense kimden olduğunu bilmesem de rahatsızlık duymuyordum.Açıkçası bu bölümü pek sevmedim ama yine de yayınlayacağım. Bir sonraki bölüm baya uzun olacak. Lafı uzatmayayım yb için sınır yok yeteri sayıya ulaşınca yayınlarım. Sizleri seviyorum. <3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tatile Düşen Meteor
HumorBen Başak! Bu yaz kardeşim ve abimle kuzenlerinin yanına gidiyoruz fakat evde beklenmedik bir sürpriz var