chapter two

592 62 26
                                    

merhabalar efendim gününüz nasıl geçiyor?
kelime sayısı: 624

"Kanka kalksana."
"Kanka tamam kalk artık vallaha ya..." yerde sürüklenirken aklımdan binbir şey geçiyordu.

Atlanta'ya gidiyordum.
Bavul hazırlamam gerekti.
Ve 1. sınıf uçacaktık.
Bu da demek oluyor ki SICAK KURABİYELER var.
Amacımızdan sapmayalım.

"LAN KIZIM KALK BAVULUNU HAZIRLA GİDİYORUZ DİYORUM YA."
"Kanka 1. sınıf uçucaz."
"LAN ATLANTA'YA GİDİYORUZ STRANGER THINGS EKİBİNİ GÖTMEYE SEN 1.SINIF UÇUCAZ DİYORSUN!"
"Kanka ama 1.sınıfta sıcak kurabiyeler var."

Başımdan aşağıya dökülen buz gibi suyla kendime geldim.
Ayağa kalkıp yatağımın altından valizimi çıkardım.
İçine en güzel kıyafetlerimi doldurdum.
Atlanta'nın havası nasıldı bilmem ama ben bir sürü kıyafet almıştım.

Gökçe de bir süre sonra evine gitmişti. Hazırlanmak için.
Annelerimiz konuştuğunda biraz bu olay onlara saçma gelse de çok zor bir şekilde ikna edebilmiştik.
3 saat sonra uçak kalkacaktı ve bizde şimdi evden çıkacaktık.

Yarım saat sonra evden nihayet çıkabilmiştik.
Ailelerimiz bizden daha heyecanlıydılar.
Açıkcası şöyle bir baktığımda heyecanlanmamak elde değildi.
Ünlülerle tanışmak
1. sınıf uçmak
Sıcak kurabiyeler
Ünlülerle partilere katılmak
Dizi setleri gezmek...

Lan! Vallaha gidiyoruz!
Havaalanına geldiğimde içimizi ister istemez bir hüzün kapladı.
Onlarla güzelce vedalaşıp uçağımıza bindik.
İşte yolculuğumuz başlıyordu.
Belki de hayatımızın dönüm noktası gelmişti.
Kim bilebilirdi ki?

"Kanka ben çok sıkıldım."
"Git stalk yap."
"Yaptım zaten ama sıkıntım geçmiyor."
"3 saat kaldı sabret." yeni uyanmıştım. Gökçe sağolsun.
"Allahım soldan soldan geliyorlar bana Hazal."
"Kızım beni deli etme bak uçakta bir terör estiririm 3 ölü 1 yaralı çıkar ölüden biri de sen olursun."
"Tamam tamam kızma." ellerini iki yana teslim olurmuş gibi yaparak havaya kaldırdı. Sonra da elleri öyleyken konuşmaya devam etti. "İyi o zaman bende Karate Kid izlerim."

En son Karate Kid izlediğimizde Gökçe'nin kolu kırılmıştı.
Anılar gözümde canlanırken hafifçe kıkırdadım.
"Sakın bana o günü hatırladığını söyleme."
"O değilde kolunu kırdıktan sonra bir efkarlanmıştın...Asıl komik olan o." Ben kendi kendime gülerken o hala kaşları çatık beni izliyordu.

Bu salak kolunu kırdıktan sonra bir daha hiç düzelmeyeceğini sanmıştı ve babasının vitrinde ki rakısını açıp bir yudum içmişti.
Biraz da yere dökünce azaldığı belli olmuştu.
Ee bizim ki de durur mu? Babası kızacak belli olmasın diye üstüne su kattı.
Su katınca da tüm şişe beyazladı.
En son onu orada bırakıp kaçmıştım.

Zaman geçmek bilmiyordu. Ta kii o anonsa kadar.
"Kemerlerinizi bağlayın inişe geçiyoruz."
"Bismillahirrahmanirrahim hadi Allahuekber Allah'ım sen bizi koru yarabbim. La havle vela kuvvet-"
"Kanka. Sakin. Ol." Gökçe bildiği tüm duaları okurken ben koltuğa tünemiş bir halde bekliyordum.

Veee inmiştik! Hemde sağsalim. Ailelerimizin olduğu gruba hemen geldiğimizi belirten bir mesaj attım.

Havaalanının içine gittik ve oturaklara oturup ismimizin yazılı olduğu bir kart görmek için etrafımıza bakındık durduk.
"Kanka ben bir şu mağazaya bakıp geliyorum."
"Gökçe geç kalırsan seni burda bırakırım."
"Tamam tamam sen hiiiiç merak etme."

Yaklaşık 2 dakika sonra Gökçe elinde bir poşetle geldi.
"Ne aldın?"
"UFO dedektörü."
"Ne?"
"İşte etrafımız da UFO varsa söylüyor."
"Seni bazen anlayamıyorum."

Daha sonra poşetten aldığı şeyi çıkardı. Telsize benziyordu. Ucundan bir yerden bir şey çekti. Sanırım anten gibi bir şeydi.

Birkaç tuşa tıkladı ve bekledi. 'Biiip' sesi gelince bana döndü.
"Tamam etrafımızda hiç UFO yok. Şu anlık güvendeyiz." diyip gülümsedi. 

Bende o sırada bir adam gördüm. Elinde ki kartta 4 isim yazıyordu. Ve o 4 ismin içerisinde bizim isimlerimizde vardı.
AMAN YARABBİM!

Adama doğru gidip kendimizi tanıttık ve belgelerimizi gösterdik.
Diğer 2 kişi de gelince bir arabaya bindik. Aslında küçük bir minibüs desek daha doğru olur.
Güzelce oturup yerleştim.
Kafamı kaldırıp diğer 2 kişiye bakmak istediğimde KARŞIMDA STRANGER THINGS EKİBİNİ GÖRDÜM!

Tamam açıkcası onlarla tam şu anda karşılaşmayı beklemiyordum ama olmuştu işte...
Daha yeni uçaktan inmiştik ve üstümüzde pijamalarımız vardı. Saçlarımızda dağınıktı.

O sırada birisi konuşunca benim Sünger Bob'lu pijamamdan bahsettiğini anlamam çok uzun sürmedi.
"Pijaman. Çok şıkmış." Aman Tanrım! Finn Wolfhard pijamama şık demişti!
"Ah, şey. Evet. Biraz öyledir?"

ve ben bu anı bozmuştum.

bölüm sonu

///////////////////////

selams nabersiniz lo

~ROSES~ Finn Wolfhard Fan-Fiction 🌹🥀Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin