1.1

2.3K 215 15
                                    

Lâl'in Ağzından;

Maçlar eleme usulü olduğundan çok çabuk geçmişlerdi ve biz final maçına hazırlanıyorduk.

Son bir maçımız vardı ve bu maç bütün okul için çok önemliydi. Okul, spor alanında başarılı olmaya o kadar alışkındı ki, hiç kimse ikinci olmayı kendisine yediremiyordu.

Hasan Hoca son maç olduğu için maçtan önceki gün olmasına rağmen bize o kadar yüklenmişti ki, ciddi anlamda canımız çıkmıştı.

Çözülen bağcıklarımı bağlamak için yere eğilerek beyaz spor ayakkabılarımın bağcıklarını bağladım. Ardından dizlerime çektiğim dizlikleri bileklerime indirerek derin bir nefes aldım.

"Hocam," diye seslendiğimde bana dönen Hasan Hoca'yla suratıma sahte bir gülümseme yerleştirdim. "Ben bir kantine gidip gelsem?"

Hasan Hoca gülerek beni kışkışladığında derin bir nefes alarak şortumun içine soktuğum tişörtüme ve siyah voleybol şortuma bakarak omuz silktim. Dışarıya böyle çıkmak pek umrumda değildi, ha maça çıkmıştım ha okulda geziyordum.

Bir şey fark etmezdi.

Yere attığım çantamın yanına ilerleyerek cüzdanımdan para aldım ve spor salonundan çıkarak kantine ilerlemeye başladım. Öğle arası olduğundan ve hava çok sıcak olduğunsan bir çoğu insan dışarıdaydı ve sanki hiç şort giymiş insan görmemiş gibi bana bakıyorlardı.

Tamam, maçta giymekle okulda giymek aynı şey değilmiş.

Hızla kantine giderek kendime bir şişe su aldım ve bakışlara daha fazla katlanmak istemediğim için spor salonuna geri dönmeye başladım.

"Lâl," diyerek bir anda önüme çıkan Ufuk, kafasını eğerek gözlerini üzerimde gezdirdi ve kaşlarını çattı. "Gerizekâlı, şu okulda kaç tane abaza olduğunu bilmiyor musun sen? Ne bok yemeye şortla dışarıya çıkıyorsun ki?"

"Ne bileyim ben ya," dediğimde üzerindeki siyah hırkasını çıkartarak hızla belime bağladı ve birkaç adım uzaklaşarak bana baktı.

"Böyle biraz daha iyi en azından."

"Ben spor salonuna geri gidiyorum zaten," diyerek belime bağladığı hırkayı çıkarttığımda kafasını iki yana salladı.

"İyi, spor salonuna gidene kadar belinde dursun o zaman."

Vazgeçmeyeceğini bildiğim için hırkayı belime bağlayarak ofladım. "Of, Ufuk, of."

"Sus da git hadi spor salonuna," diyerek beni kovduğunda yanaklarımı şişirmiştim ki elini kafamın üstüne bastırarak kaşlarını çattı. "Sus, oflama bana."

Kafama bastırdığı elinden kurtularak spor salonuna ilerlemeye başladığım sırada göz göze geldiğim Yankı'yla birkaç saniye duraksadım.

Sinirli mi bakıyordu yoksa gözlerinde başka bir ifade mi vardı, anlayamıyordum ancak onu birkaç kez daha yakalamıştım.

Bana bakarken gözleri parlıyordu.

"Tanrım," diye inledim. "Ne olur benden hoşlanıyor olmasın, ne olur."

Benden hoşlanması isteyeceğim son şey falan olabilirdi çünkü.

i loved you so differentHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin