Yankı'nın Ağzından;
Kafama taktığım şapkayı çıkartarak derin bir nefes aldım ve kollarımı önümde birleştirdim. Müdür konuşma yapacağını söylediği için bir saattir bizi burada boş boş tutuyordu ve sıcaktan kafayı yemek üzereydim.
Terden ıslanan saçlarımı ellerimle geriye iteleyerek hafifçe karıştırdım.
"Lan," diyerek bir anda kolunu omzuma atan Hakan, gülerek bana bakmaya başladı. "Senin boyun uzamış üç ayda. Hayırdır, kas yapmışsın bir de."
Gülerek kolunun altından çıktım. "O sıcakta fitness çilelerini boşuna çekmiyorum ben."
Hakan da güldüğünde müdür konuşmasını sonunda tamamlamış, sınıflara çıkmamızı söylemişti. Hakan kendi sınıfının yanına gittiğinde dokuzların okula girmesini izledim. Bu törenler en nefret ettiğim şeylerdi.
Sınıflara çıktığımızda derin bir nefes alarak camdan bakınmaya başladım. Lâl'i görememiştim, okula gelmemiş ya da nakil aldırmış olamazdı.
Nakil aldırmış olamazdı, olmamalıydı.
Edebiyat hocası içeri girdiğinde camdan dışarıya bakmayı bırakarak kafamı sıraya koydum. Yanımda oturan Enes'in gözlerini devirdiğini hissedebilmiştim. "İlk dersten yapma bari."
"Bana ne," diyerek omuz silktim. "Uykum var."
Ders bitiş zili çaldığında ayağa kalkarak Enes'i ittirdim. "Kalk kantine inelim."
"Daha ilk teneffüsteyiz, Yankı," diyen Enes, kafasını iki yana salladı. "Bilmiyorum sanki kızı görmek için kantine indiğini."
"Sus, ağzına sıçarım."
"Ne yapacaksı-"
"İnsanların içinde söyleme, gerizekâlı," dediğimde kaşlarını kaldırdı.
"Kimse bilmesin diyorsun?"
"Kimsenin bilmesine gerek yok, diyorum."
Kantine indiğimizde boşuna gelmiş olmamak için kendime su alarak etrafa bakınmaya başladım. Biraz sonra Lâl'i gördüğümde kaşlarımı kaldırdım.
Genelde giymezdi ancak okul eteğini giymişti ve eteği kısaydı. Boyu daha da uzadığı için etek kısa görünüyor da olabilirdi, emin değildim. Daha da zayıflamış gibi duruyordu ve salık saçları, kahverengi gözleriyle etrafa bakınıp yanındaki kızla gülüşüyordu.
Gülerken kafasını çevirdiği sırada göz göze geldiğimizde birkaç saniye baktı. Ardında ufak bir şekilde tebessüm ederek karşısındaki kızla konuşmaya devam etti.
Tanrım.
Kalbim.
Bir anda o kadar aptallaşmıştım ki, nerede olduğumu ve buraya neden geldiğimi unutmuştum. Omzuma vuran Enes'le kendime geldiğimde, Enes güldü.
"Anlıyorum, seviyorsun ancak sen ciddi anlamda aptallaşıyorsun be Yankı."
"Aptallaşmıyorum ben," dediğimde kaşlarını kaldırarak inanmadığını belli eden bir bakış attı. "Tamam, biraz aptallaşıyor olabilirim ancak görmüyor musun?" diyerek Lâl'e çevirdim gözlerimi. "O çok güzel."
"Öyle."
Kaşlarımı çatarak ona döndüğümde "Ne?" dedi.
"Güzelse güzel, seni ne ilgilendiriyor?"
"Yok artık, Yankı," diyerek gür bir kahkaha attı. "Kıskanıyor, hatta benden kıskanıyor olamazsın." Ona boş boş baktığımı görünce umursamazca omuz silkti. "Sen böyle benden bile kıskanmaya devam et kızı. Baksana, geçen senekinden bile daha güzel bir kız olmuş. Bu sene kesin sevgili yapar. Zaten Hasan Hoca takım kaptanlığını da ona verecekti, iyice adı duyulur. Sen de arkasından ağlamakla, kızı benden bile kıskanmakla kalırsın."
"Bu konuşmaların beni gaza getirmiyor, Enes," diyerek yutkundum ancak haklı olduğunu biliyordum.
Söylediklerinin gerçekleşeceğinden korkan bir tarafım hep vardı çünkü Lâl bana karşı bir şey hissetmiyordu. Ya da benim ona karşı hislerimi bilmiyordu. Başka birisiyle çıkmaya başlasa ne diyebilirdim ki? Ya da ne söylemeye hakkım vardı?
Kafamı iki yana sallayarak düşüncelerimden uzaklaşmaya çalıştım ancak ne yaparsam yapayım, ne düşünürsem düşüneyim, düşüncelerimin sonu hep Lâl'e çıkıyordu.
•
canım istedi ve Kai fic'i yayımladım. bir girip bakın bence.
bir de, buraya ya da bana özelden bildiğiniz ancak çok tanınmayan kişiler yazar mısınız? çünkü Kuzey Vurgunu'nda Bilinmeyen'e birisini uydurmam gerekiyor ve ben hiç kimseyi bulamıyorum, delirmek üzereyim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
i loved you so different
Kurzgeschichtenseni çok başka sevdim. I'm Fat adlı kitabın devamı niteliğindedir.