Medya; Yankı.
burayı boşladım çünkü ilhamım kaçtı
Lâl'in Ağzından;
"Ufuk'la Hakan orada oturuyorlar," diyen İrem, omzumu dürterek dikkatimi çekmeye çalıştı. "Hadi, yanlarına gidelim."
"Bir dursana," dediğimde İrem durmuş ve bana bakmaya başlamıştı. "Sen ikisinden birinden mi hoşlanıyorsun?"
Yanakları kızardığı sırada ağzım şokla aralanmıştı. "Ne? Hangisi?"
"Şey, Hakan."
"Ne zamandır?"
"Bilmiyorum ki," diyerek beni ittirdi. "Yeni zaten daha. Hadi, yanlarına gidelim."
Hakan'la Ufuk'un yanına gittiğimizde Ufuk'la Hakan'ın ortasına oturarak İrem'e bakmaya başladım. O da benimle Hakan'ın ortasına oturmak zorunda kalmıştı.
"Velet," diyen Ufuk, bana bakarak kaşlarını çattı. "Iy, çok çirkinsin. Bu kadar yakından bakma bana."
"Senin suratındaki sivilcelerden haberin yok herhalde," dediğimde gözlerini irileştirdi.
"Ne sivilcesi ya? Ne saçmalıyorsun? Yok öyle bir şey, o ne demek, saçma sapan..."
"Saçmalamıyorum," diyerek suratımı buruşturduğumda Ufuk, tek eliyle suratımı kapattı.
"Sus."
Güldüğümde gözlerini yana çevirip bizden ayrı muhebbet eden İrem ve Hakan'a bakarak suratını buruşturmuştu.
"Iy," dedi ve kusuyormuş gibi yaptı. "Bunlar da çift olacaklar galiba." Ardından hızla ayağa kalkarak kolumdan çekti ve beni de kaldırdı. "Bu iğrenç ortama daha fazla tahammül edemem, gidelim."
Beni sürüklemeye başladığında "Dur bir," diyerek ofladım. "Üzerimde etek var, Ufuk. Yavaş ol biraz."
Bir anda durduğunda kaşlarımı çatarak ben de durdum. "Biz bunların yanından kaçtık da koskoca öğle teneffüsü boyunca ne yapacağız?"
"Seni bilmem ama ben top oynamaya gidiyorum," dediğimde Ufuk'ta peşime takılmıştı. Çok iyi olmasa da az çok voleybol oynayabiliyordu, yeteneksizlerden değildi en azından.
Sahaya geçtiğimizde hep bileğimde tuttuğum tokayla saçlarımı gevşek bir at kuyruğu yaptım. Ardından karşı takımdaki Uğur'un attığı topu tutarak bir numaradaki oyuncuya döndüm. İsmini bilmediğim bir kızdı, büyük sınıflardandı sanırım.
Kız topu alarak servis attığında karşıya giden topu izlemeye başlayarak ellerimi dizlerime yerleştirdim ve dizlerimi kırdım. Top pasöre geldiğinde pasör iki numaradaki oyuncuya kaldırmıştı. Topa smaç vurduğunda çaprazında, dört numaradaki bana gelen topu karşılayarak pasörün bana kaldırdığı topa adımladım ve sıçrayarak smaç bastım.
Top karşılandığında ise karşılayan kişi topa çok yüklendiği için doğrudan bizim sahamıza düşmüştü. "Avantaj!" diye bağırdığımda pasör topu tekrar bana kaldırmıştı. Üç adım atarak sıçradım ve topa tekrar smaç bastım. Top beş numaranın önüne düştüğünde ise suratımda bir gülümseme oluşmuştu.
"İşte, güzel oynayan insanın hali bir başka oluyor!" diyerek beni alkışlamaya başlayan ve nereden çıktığını bile anlamadığım Boran'la gözlerimi kapattım. "Ben de oynayacağım, hangi takıma geçeyim?"
"Boş yer yok, Boran," diyerek elimle onu kışkışladım. "Tesadüfe bak, hiç kimse oyundan çıkmak istemiyor."
"Aa, Melek," diyerek karşı takımdaki kıza ilerledi ve gülümsed. "Bence sen çıkmak istersin-"
"Ha-"
"İstersin, istersin," diyerek kızı saha dışına atmış ve altı numaraya geçerek gülümsemişti. "Ee, top kimde?"
Topu biraz önce servis kullanan kıza attıklarında, kız topu alarak tekrar servis kullanmıştı. Top doğrudan Boran'ın kucağına gittiğinde ise Boran topu zorlukla da olsa karşılamış, pasöre atmayı becerebilmişti. Pasör dört numaraya top kaldırmaya çalışmış ama topu kötü attığı için dört numaradaki kız oyun kuramamıştı. Top filede kaldığında Boran bir anda bağırmaya başlamıştı.
"Karşı takıma nasıl yenilirsiniz? Nasıl sayı yersiniz? Yenilemez-"
"Yalnız biz voleybol takımında değiliz," dedi kızlardan birisi. "Voleybol da oynamıyoruz pek. Sadece kafamıza eserse. O yüzden, sus. Lütfen."
Boran kafasını bizim tarafa çevirdiğinde ise kaşlarını çatmıştı. "Allahım, dikkat etmemiştim ama bu kız da etekle top oynuyor. Etekle top mu oynanır, Lâl?"
"Kardeşim," diyerek araya girdi, Ufuk. "Sana ne oluyor?"
"Hiçbir şey olduğundan değil," diyerek gülümsemeye çalıştı, Boran. "Ben Lâl rahat etsin diye şey ettim."
"Tamam, hadi," diyerek ellerimi birbirine çarptım. "Oyuna devam."
Teneffüsün bitmesine yakın maçı da bitirdiğimizde saçımdaki gevşek tokayı çıkartarak saçlarımı daha sıkı bir şekilde topladım. Terlemiştim ve terli saçlarımı açık bırakmak istemiyordum. Üzerimi değiştirme imkanım olsa üzerimi de değiştirirdim ancak beden dersimiz ya da antrenmanımız bugün olmadığından yanımda yedek kıyafet yoktu. Dolayısıyla gevşek bir kravat, hafif terli bir gömlek ve kısa eteğimle dolaşmak zorundaydım.
Kısa çoraplarımdan görünen dizlerime bakarak kaşlarımı çattım. Maçta gelen bir topu karşılamak için kendimi spor salonunda ve dizliklerimle zannettiğim için bir anda yere, dizlerimin üstüne bırakmıştım ve bunu birkaç kez tekrarlamıştım. Dolayısıyla da dizlerim parçalanmıştı.
Revire ilerleyerek içeri girdiğimde yatakta gördüğüm Yankı'yla kaşlarımı kaldırdım.
"Ne oldu?" dedim, merakla. "Neyin var?"
"Sen konuşuyor muydun benimle ya?" dedikten sonra alayla gülümsemiş ve aynada görünen yansımasından bir saniyeliğine ayırmıştı gözlerini.
"Dudağına ne oldu?"
"Sen bilmiyorsun tabi ama, ben dövüş sporlarıyla ilgileniyorum. Orada darbe yediğim için dudağım patlamıştı, burada da basketbol maçında birinin eli çarpınca tekrar kanadı." Gözleri üzerimde değişmeye başladığı sırada dizlerimi görmüştü ve gözlerine bir anda endişe ifadesi yerleşmişti.
Yerleşmemeliydi.
Bu, bana farklı şeyler düşündürüyordu ve ben düşünmek ya da kabullenmek istemiyordum.
•
ŞİMDİ OKUDUĞUN
i loved you so different
Short Storyseni çok başka sevdim. I'm Fat adlı kitabın devamı niteliğindedir.