önceki bölümü de atlamayın.
Pinterest'te gezerken kitap kapağı için rastgele birisini buldum, sonra kim olduğunu merak edip baktım ve kafamdaki Yankı'nın aynısı olmasa da, Yankı'yı ne kadar andırdığını fark ettim.
Medya; Yankı.
Lâl'in Ağzından;
Okullar açılalı bir hafta olmuştu ve Hasan Hoca şimdiden voleybol antrenmanlarına başlamıştı. Geçen sene birinci olmuştuk, evet ancak bu sene ilçe maçları dışında il maçlarına da hazırlanacaktık. Dolayısıyla daha çok çalışmamız gerektiğini söylüyor, antrenmanları artıracağından bahsediyordu.
Ellerimi dizlerime koyarak bacaklarımı kırdım ve karşıdan gelecek olan topu beklemeye başladım. Didem'in servisten attığı top direk kucağıma geldiğinde düzgünce karşılayarak topu fileye doğru attım. Hasan Hoca 5-1 oynattığından tek bir pasörümüz vardı, o da Yağmur'du. Yağmur bulunduğu pozisyondan koşarak pasöre gelmiş ve ona attığım topu parmak pasla bana kaldırmıştı. Koşarak üç adım attım ve hızla sıçrayarak topa sert bir şekilde vurdum.
Top tam çizginin üzerine düştüğünde gülerek pozisyon değiştirdim.İki numaradan bir numaraya geçerek topu elime aldım ve birkaç kez sektirerek havaya attım. Koşarak topu yetiştim ve topa vurarak yerime geçtim. Top karşılanmadığında Hasan Hoca bir anda bağırmaya başlamıştı.
"Ne yapıyorsunuz siz? Üç aydır elinize hiç mi top almadınız!? Bu ne, bir top bile karşılayamıyor musunuz?"
"Hocam," dedi, on ikinci sınıflardan Deniz. "Farkındaysanız Lâl bu seneki takım kaptanı ve çok iyi servis kullanıyor. Karşılayamadık diye kızmanız çok saçma değil mi?"
Hasan Hoca bir süre bize bakarak kaşlarını çattı. Bir şeye sinirlenmişti ve sinirini takımdan çıkartıyordu.
"Tamam," dedi, sakince. "On dakika mola. Daha sonra antrenmana devam edeceğiz. Ders öğretmenlerinizden izin alacağım ben."
Derin bir nefes alarak soyunma odalarına ilerledim ve çantamın içinden para alarak spor salonundan çıktım. Dizliklerimi indirerek yürümeye başladım.
Ders saati olduğu için okul bahçesinde çok fazla insan yoktu. Birkaç kişi dışında, bir de beden dersi işleyen bir sınıf vardı, o kadar.
Kantine giderek hızlıca kendime su aldım. Ardından spor salonuna geri dönmek için yürümeye başladığımda, bir anda önüme geçen çocukla kaşlarımı kaldırdım.
"Efendim?"
"Merhaba."
"Merhaba."
"Ben Boran," dedikten sonra dişlerini göstererek gülümsedi. "Ve senden hoşlanıyorum."
"Ne?"
Gülerek elini omzuma bastırdı. "Senden hoşlandığımı fark ettim. Sonra da bunu içimde tutmamın hiçbir faydası olmayacağını düşündüm. Bu yüzden de beni reddetme riskini alarak karşına geçtim ve sana senden hoşlandığımı söylüyorum."
Bir şeyler söylemek için ağzımı açtığım sırada, "Şşş," diyerek elini ağzıma bastırdı ve beni susturdu. "Beni reddetmeni ya da kalbimin kırılmasını istemiyorum bu yüzden sus lütfen."
Ağzımdaki elini ittirerek kaşlarımı kaldırdım. "Belki reddetmeyeceğim?"
"O zaman..." diyerek durdu. Sanırım bunu düşünmemişti. "Bilmem. Reddetmeyecek misin?"
"Reddedeceğim."
Kaşlarını çattı. "Duygularımla oynuyorsun."
"Üzgünüm."
"Aman, reddedileceğimi tahmin ederek geldim zaten yanına," diyerek omuz silkti ve mavi gözlerini etrafta gezdirdi. Ardından tekrar bana bakmaya başladı. "Hoşlandığın birisi var mı?"
"Ne?"
"Var mı yok mu?"
"Yok."
"Yalan söylemediğini umuyorum. Ve madem hoşlandığın birisi yok, o zaman benden hoşlanmaya hazırlan, güzellik," diyerek elini kafama bastırdı ve saçlarımı karıştırdı. "Çünkü bunu başaracağım."
Ardından gitti.
Bu da neydi şimdi?
•
YA YEMİN EDERİM SEN MUHTEŞEM BİR ŞEYSİN BEN NASIL SENİ YANKI DİYE DÜŞÜNÜP SANA ACI ÇEKTİRECEĞİM
ŞİMDİ OKUDUĞUN
i loved you so different
Short Storyseni çok başka sevdim. I'm Fat adlı kitabın devamı niteliğindedir.