1.7

2.2K 201 81
                                    

BU VARLIK BENİ ÖLDÜRÜYOR

Medya; Yankı.

Yankı'nın Ağzından;

Pekâlâ.

Canım acıyordu.

Canım çok acıyordu.

Kantinde Lâl'in yanındaki çocuğun Lâl'in saçlarını ördüğünü gördüğüm ve buna daha fazla katlanamadığım için basketbol oynamaya bahçeye gelmiştim ancak bu sefer de onların ikisini sarılırken görmüştüm.

Lâl, o çocuğa sarılıyordu.

Elime gelen ilk şeyi yere fırlatarak oturduğum sırayı tekmeledim. Sınıftaki birkaç kişi dönüp bakmıştı ancak umrumda dahi değildi.

Kalbim o kadar ağrıyordu ki, ne yapacağımı ya da bu ağrıyı nasıl dindireceğimi bilmiyordum.

Sinirle sınıftan çıktım ve elimi yüzümü yıkamak için lavaboya inerek içeri girdim. Soğuk suyu açarak birkaç kez suratıma vurduktan sonra aynadaki yansımama bakmaya başladım.

Neden beni görmüyordu?

Yakışıklı birisiydim, bunun farkındaydım. Çok güzel basketbol oynuyordum.

Görünmezdim de haberim mi yoktu?

Sinirle sabunluğa vurduğumda zaten çok sağlam olmadığından kırılıp yere düşmüş ve içindeki sabunlar yere dökülmüştü. Sinirlerim daha çok bozulduğu sırada kapı açılmış ve birisi içeri girmişti. Bir anda sabuna basıp kaydı ve kalçasının üzerine yere düştü.

"Siktir!" diyerek ayağa kalktı ve üzerine bakmaya başladı. "Hay ben böyle işi..." Bir süre bekledi ardından bana ters ters bakmaya başladı. "Sen mi döktün lan sabunları?"

"Evet."

"Üzerim kirlendi lan senin yüzünden!"

"Yani?"

"Sen şu onuncu sınıflardaki şımarık velet değil misin?" diyerek kaşlarını çattı. "Basketbol takımındaki hani."

"Evet?"

"Ayağını denk al ve bana artislenme çocuk," diyerek alayla güldü. "On ikinci sınıfım, ayağımın altına almayayım."

"Ayağının altına almaya boyun yetecek mi acaba?"

"Lan!" diyerek üzerime yürümeye başladığında alayla güldüm. Bu onu daha çok sinirlendirmiş olmalıydı, bir anda üzerime atıldı. Burada saçma bir şekilde kavga etmek ve sonra disiplin cezası yemek isteklerim arasında değildi. Kenara çekilerek ona bakmaya başladım.

"Cidden burada kavga mı edeceğiz?"

Bana bakmaya başladığında tuvaletten çıkarak koridorda yürümeye başladım. Arkamda sinirden kudurduğunu tahmin edebiliyordum.

Kavga etmekten hoşlanmazdım ve gerek de duymazdım.

"Yankı..."

Omzuma dokununan kıza dönerek kaşlarımı kaldırdım. "Ne?"

Birkaç saniye bekledi. "Ben... Şey..."

Senden hoşlanıyorum?

"Sen... Of... Telefon numaranı verebilir misin?"

"Neden?"

"Nasıl, neden?" diyerek kaşlarını çattı. "Sohbet ederiz işte."

"Neden seninle sohbet edeyim?"

"Ya da neden benimle sohbet etmeyesin?"

"Çünkü canım istemiyor," diyerek omuz silktim ve aklım hâlâ Lâl ve onunla sarılan çocukta gidip gelirken dudaklarımı dişledim.

Hatırladıkça canım acıyordu.

"Birisinden mi hoşlanıyorsun?"

"Sana ne?"

"Cevap verseydin iyiydi," diyerek dudaklarını birbirine bastırdı. "En azından birisinden hoşlandığını söylesen peşinden ayrılır ve benden hoşlanacağını umut etmezdim."

"İstediğin kadar peşimde dolan. Umrumda değil. Umutlanıp umutlanmaman, hiç değil."

"Çok kaba birisisin," diyerek suratını buruşturdu. "Nasıl senden hoşlanabilirim, anlamıyorum."

"Dış görünüşüm dikkatini çekmiştir, hoşlanmıyorsundur."

"O da olabilir tabi," diyerek kahverengi saçlarını geriye iteledi. "Ee, numaranı vermiyor musun?"

"Hayır."

"Yani, biraz kırıldım," diyerek gözlerini kaçırdı. O kadar ilgimi çekmiyordu ki... "Keşke kırıldığımı umursasaydın."

Keşke Lâl de benim kırılmamı umursasaydı.

Yürümeye başladığımda arkamdan "Sonra görüşürüz!" diye bağırdı ancak bu da umrumda olmamıştı.

Çünkü Lâl'den başkasını umursamıyordum.

Lâl ise benden başka herkesi umursuyordu.

i loved you so differentHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin