Çifte Chris Vakası

305 25 18
                                    

"Köpek nedir yahu? İnsan kendi resmini koyar zalımın oğlu. Köpek ne bee."

"Marina tatlım kızımız telefonuyla kavga ediyor." Babası kapının pervazına yaslanmış Rose'a sırıtarak bakıyordu. Sarışın, yeşil gözlü, uzun boylu yaşına göre çok fit deyim yerindeyse taş gibiydi babası. Rose hep babası gibi adam isterdi hayatında. Zaten o yüzden şimdiye kadar deli gibi aşk yaşadığı birisi olmamıştı ya.

"Sinir yaptım babacım ne yapayım yahu. Aman neyse gel biz kahvaltıya gidelim patron. Hıı yalnız şunu da ekleyeyim babacım şu ihaleyi aldığımız zaman 2 hafta ortalıklarda görünmem." Babasının koluna girip kahvaltı masasına gittiler birlikte. Rose babasının yolundan giden iyi bir iş kadınıydı ve o izni koparmadan da babasını rahat bırakmaya niyeti yoktu.

"Bakarız."

"Hahaayyt sen bakarız dediysen tamamdır o mesele. Birazıcık daha baskı yapmama kalmıştır iş." Sırıtarak tabağına kahvaltılıkları doldurmaya başladı. Bir yandan da aklındaki iki hainle savaşıyordu.

Kahvaltısını bitirip ışık hızıyla odasına gitti. Çünkü muhteşem babası haftasonu eziyetlerine gariban çalışanları da eklediği için büyük bir toplantı vardı. Eh biraz daha oyalanırsa geç kalacakları kesindi.

Lacivert dantel diz altı kalem elbisesini hızlıca giyinip makyajıyla saçını yaptı. Şirkete gitmeyecek olsaydı haftasonunu pijamaları ve sevdiği aslanlı panduflarıyla geçirebilirdi. Ama şuan patronun asistanı ve şirketin gelecek varisi modundaydı. Çok merak ediyordu acaba hafta içinin suyu mu çıkmıştı?

Babasından önce evden çıktığı için şoför koltuğunu kapmıştı Rose. Kendisini bildi bileli araba meraklısıydı. Bu yüzden babasının tüm aksi yöndeki ısrarlarına rağmen arabasını her zaman kendisi kullanırdı. Arabayı çalıştırıp muhteşem aşıkların vedalaşmasını beklerken bende birisiyle görüşsem pek de sıkıntı olmaz heralde diye düşündü.

Rose

'Siz erkekler hep mi böylesiniz? Arkadaş olsak mı diyorsun ama sonra sesin soluğun çıkmıyor. Kırılıyorum ama..'

Chris'i tanımak istiyordu evet. Ama şu köpek meselesinden sonra tipini herşeyden çok merak ediyordu. Bir insan neden profil resmine kendisini koymazdı ki? Ne yapabilirdi? Ne yapabilirdi de çok meraklısı değilmiş gibi Chris'in bir resmini görebilirdi?

"Sanırım merakımı belli edip kendimi rezil etmeden başarma şansım sıfır gibi."

"Bir yönetici adayı olarak başarma şansını sıfır olarak görmeni onaylamıyorum tatlım. Konu ne olursa olsun başarma yüzdeni yükseltmen lazım." Babası arabaya binip klasik derslerine başladığında Rose ister istemez gözlerini devirdi.

James Hattaway oğluna söz geçirememiş bu yüzden de kafayı kızına takmıştı. Rose'un düşüncelerine göreyse babası ondan bir robot yapmaya çalışıyordu.

Şirkete çok az bir yol kalmışken kırmızı ışığa yakalanmışdı. Chris'den bir cevap gelip gelmediğini kontrol etmek için telefonu eline aldığı sırada sağ taraftan gelen çığlıkla dona kaldı. Ne olduğuna bakmak istese de göremedi. Merakına yenik düşüp arabadan inip daha dikkatli bakmaya başladı. Ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Ama çığlık çığlığa zıplayan kızlardan başka birşey göremedi.

Taki güzel maviş gözleri görene kadar....

"Aman Tanrım! Chris Evans mı o?" Kendi kendisine sesizce söylenirken okyanus mavisi gözler kendi gözleriyle buluştu. Bu bakışma saniyenin 10 da biri kadar sürmüştür heralde. Çünkü Rose hayatının aşkının gözlerine bakarken lanet bir arabayla lanet bir kırmızı ışıkta lanet olası bir trafiğin göbeğindeydi. Arkasındaki arabaların sahipleri deli gibi kornaya basarken Rose gözlerini Chris'in gözlerinden ayırıp arabasına bindi. El frenini indirip de gaza basarken bile gözü hala sağındaydı.

Şansımı SeveyimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin